Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Dağdaki çoban ile bağdaki siyasetçi

Ben şimdi oturduğum yerden çıkıp “Aysun Hanım, benim canım”ın ettiği laf elifi elifine Atatürkçü bir laftır..” desem..

Cumhuriyetimiz’in devr-i Saadet diye bilinen tek parti yıllarında “Dağdaki çobanın oyunu zaptetmek için” gereken tedbir büyüklerimizce alınmıştır, diye konuşsam..

Benim gibi dilini tutmaz bir adama ne gibi tedbir lazım gelir?

Bu boşboğazlıktan Basın Konseyi’nin Ağır Ceza Mahkemesi’ne dava konusu çıkar mı?

Bundan geri yazacaklarım “Aysun hanım, benim canım”ı savunma amaçlı değil, kendi namımadır..

***

Atatürkümüz memleketimize tek partili demokrasiyi getirdiğinde oturdu düşündü..

Gerçi parti tekti.. Kimi aday gösterse ahalimiz onu demokratik bir coşku ile seçiyordu..

Lakin sistemde “dağdaki çobanın oyu” kaçak yaratıyordu..

Temsil, o vakitler Adli Tıp Enstitüsü’nün başında bulunan Bülent Ecevit’in babası Profesör Fahri Ecevit de oyunu tek partiye veriyordu..

Bizim köyün baş çobanı Turşu Lato’yu sisteme katsan o da oyunu tek partiye verecekti..

Ne sakıncası mı vardı? Arz edelim..

SİSTEM İŞLİYOR

Sandığı başıboş bıraktığın zaman profesör ile dağdaki çobanın oyu sandıkta birleşir..

Birleşen oylar İstanbul’daki metresini “kendisini aldattığı şüphesi” ile vurup öldüren Cumhuriyet Halk Fırkası’nın muhterem adayına gider..

Şimdi çıkıntılık yapıp, demokrasilerde böyle şey olur mu diye başımın etini yemeyin..

İyi işleyen bir sistem böyle zorlukları kaldırır..

Nitekim metresini öldüren CHF adayını demokrasi adına kaybetmeyi göze alamayan arkadaşları, rahmetli Mazhar Osman’a koşup “deli” raporu almak istediler..

Mazhar Osman merhum “Vermesine verelim de sonra bu adamı akıllı diye Meclis’e nasıl sokacaksınız?” deyince demokratik akıl bir daha karıştı..

Sonunda tedbirde ısrar ettiler..

Metresini öldüren adayımıza önce adaletten kurtulması için “deli” raporu aldılar..

Ardından da “aklından istifade etmek” için Batı illerinden birinden milletvekili seçtirdiler..

Bu sayın milletvekilinin ismini, geride bıraktığı yakınlarını muazzeb etmemek için vermiyorum..

Olayı aktarmaya devam edeyim..

***

Hani Atatürkümüz oturup düşünmüştü ya!

Dağdaki çobanın oyu ile bağdaki okumuşun oyunu birbirine katmamak için “iki aşamalı seçim sistemini” bulmuştu..

Ahalimizden ayak takımı yine sandık başına gidip, demokrasiden hevesini alıyordu..

Ancak milletvekillerini değil, milletvekili adaylarını seçecek olan “İkinci seçmenleri” seçiyordu..

SEÇMEN-İ SANİ

Aralarında dağdaki çobanın, rıhtımdaki hane berduşun, köyünden başka yer görmemiş ezan bilmezlerin işi buydu: Birinci seçmen olarak “Seçmen-i Saniler”e oy vermek..

İkinci seçmenler, yani Aysun hanım, benim canım gibilerin aralarında bulunduğu “Seçmen-i Saniler” de gidip adayları seçiyordu..

İşte bu “Seçmen-i Saniler” olmuşla olmamışı ayırabildiği için metresini öldüren milletvekili adayı, boynunda asılı “deli” raporuna rağmen Meclis’e girebildi..

Çünkü “Seçmen-i Saniler” o deli raporunun ihtiyaçtan verildiğini bilecek kadar bilgiliydi..

O muhterem adayı dağdaki çobanın aklına bıraksan, adamdan Meclis’te sebepleneceği yerde tutar onu astırırdı..

Bizde ne zaman ki iki parti oldu..

Ne zaman ki “Seçmen-i Sani” sisteminden vazgeçildi.. Rejimin de cumhuriyetin de demokrasinin de şeyi o zaman çıktı..

Rahmetli Mazhar Osman’ın gördüğü zaman deli gömleği giydireceklerini.. Günde iki kez “soğuk havuz-sıcak havuz şoklaması” ile zaptedebileceklerini biz yakaladığımız gibi Meclis’e soktuk..

***

Bunları dememdeki maksat, Yüce Meclisimiz’in manevi şahsiyetini tartışmaya açmak filan değil..

Kabul edelim ki sistemin kaçakları yüzünden o koltuklara kimleri oturtmadık..

Onlardan birisini hatırladım şimdi..

Üç dört yıl önce muhafazakârların gözde milletvekillerinden biriydi..

Aklında durduk yerde titreşme oldu..

Adam gitti.. Saçını, sakalını civciv sarısına boyatıp kendini “İsa Mesih” ilân etti..

Bu yüzdendir ki ben “Aysun hanım, benim canımın” televizyonda söylediklerine fazla takılmıyorum..

Kızcağız Platon’dan beri tartışılan bir konuyu gündeme getirdi..

Dağdaki çobanın oyuna tedbir getirmeyi akıl edemeyen hükümet adamları eninde sonunda o çobanların oyu ile sandıkta tasfiye edilir..

Bakın bakalım tek partili sisteme..

Dağdaki çobanın hışmına uğrayıp tasfiye olan bir tek hükümet adamı var mı?

(*) Harg: Tarlanın kaba sürülmüş hali..

Vatan, 1.4.2008

Selahattin Duman

02.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Ulusalcılık bir hastalıktır

  Dağdaki çoban ile bağdaki siyasetçi

  Türkiye’de yargı iflâs etmiştir

  Ya fena halde şizofrensiniz, ya da ajan-provokatör!


 Son Dakika Haberleri