‘Ulusalcı tepki’ diye bir şeyi ben ilk kez AKP’lilerden duymuştum. O dönemde ‘ulusalcı tepki’ ne demektir bilmiyordum ama onlar bundan hayli çekiniyorlardı. Sonra çekindikleri oldu, ‘ulusalcı tepki’ başlarına bela oldu.
Ben ilk başlarda da bu ‘ulusalcı tepki’nin ne anlama geldiğini tam anlamamıştım. Aradan geçen onca zamandan ve olaydan sonra hâlâ daha tam anlamış durumda değilim.
Kavrayabilmek için, ulusalcı tepkinin önde gelen isimleriyle konuşuyorum, etraflarını sorup soruşturuyorum ‘bu nedir?’ diye ama şu ana kadar ‘ulusalcılık’ diye bir net ideoloji tanımlayabilecek halde değilim.
Bunda bende olduğu kadar ‘ulusalcıyım’ diye ortaya çıkan adamların da payı var. Kendilerini ortaya atanlar, Kurtlar Vadisi dizisinin ekstraları gibiler. Ben ‘bunlar da ulusalcı ise ben liboş olmalıyım’ diye de düşündüm.
Fakat araştırma sürecimde bazı insanları dinlerken bu ‘ulusalcılık’ denilen şeyin hayli ağır bir ruh hastalığı da olabileceğini fark ettim. Ve bu yeni hastalığın bazı semptomlarını not ettim. Bugün onları sizle paylaşacağım:
Ulusalcılık hastalığının semptomları:
1-Aşırı bir Atatürk takıntısı. Atatürk’ün normal bir insan olduğunu kabul etmeyi reddetme. Onu neredeyse peygamber düzeyinde ulaştırma ve ona tapınma ihtiyacı.
Bu tapınmaya kendilerini adayanlar neredeyse bir tarikat gibi davranıyor. Bu tarikatın kendine özgü tapınma ritüelleri bile var. Bu tarikata üye insanlardan biriyle konuşurken, Atatürk’ün adı geçince o insanın bakışlarının değiştiğini resmen görebilirsiniz. O bakış, düşünme melekesinin kaybı ve yerine tapınmadan gelen irrasyonel düşünce anlamına geliyor.
(...)
2- Bu tarikattaki insanlar, aynen dünyanın sonunun geldiğine kendini inandırarak çıldıran tarikattaki insanlar gibi Türkiye’nin sonunun geldiğine kendilerini inandırarak çıldırmışlardır. Aslında ‘Çılgın Türkler’ bağlantısı da budur.
Dünyanın sonunun yaklaşmakta olduğuna kendini inandırarak çıldıran tarikatın üyeleri gerekirse panikleyerek kendilerini öldürebilirler. Tarihte dünyada kitle ölümlerinin yaşandığı tarikat intiharları vardır. Türkiye’deki ‘ulusalcılık tarikatı’na mensup insanlar her an sonun yaklaştığı inancıyla gündelik yaşamlarını sürdürürler. Her türlü çılgınlığı yapmaya hazırdırlar. Gerekirse suç ve cinayet de işlerler. Çünkü sonun zaten gelmekte olduğuna kendilerini inandırmış oldukları için öldürdükleri insanın ve kendi hayatlarının bir değeri yoktur gözlerinde. Rahatlıkla başkalarını da kendilerini de harcarlar.
3- Ulusalcı tarikat, hayatı (...) fantastik tablo içinde algılar. Onlara göre de dünyada iyi ile kötü arasında final mücadele yaşanmaktadır. Onlara göre karşılarındaki güç şeytandır. Bu, final mücadelesidir. Çünkü yapılan mücadele onların kafasında Türkiye’nin sonunun gelip gelmeyeceğini belirleyecek nihai kavgadır. Ölüm kalım meselesi, nihai kavga haline getirdikleri hayat hakkında bu delilik sınırındaki insanlar akla gelmeyecek her türlü çılgınlığı her an yapmaya hazırdırlar. Onlara bu aşamada normali anlatmaya çalışmak imkansızdır.
4- Hastaların bir bölümü geçmişte yaşar. Bugün onların beyninde hayli dumanlı vaziyettedir. Onlar için bugün şeytan ile mücadelenin kaotik halidir. Rahat oldukları, kendilerini sakinleştiren yaşam; geçmişin yani Atatürk’ün yaşadığı günlerdeki ortamdır. Bu nedenle tarikatın aşırı eğilimli üyeleri kendilerini Atatürk gibi görür. Kendilerini Atatürk olamayacak kadar aşağı düzeyde görenler ise eski dönemin kıyafetlerini giyer ve eskinin hatıralarıyla yaşarlar.
Gördüğünüz gibi AKP’liler ulusalcı tepkiden korkmakta hayli haklılarmış. Karşı karşıya kaldıkları şey bir siyaset, bir ideoloji filan değil, bir hastalık düpedüz. Ergenekon hakkında gazetelerde çıkan haberler doğruysa, bu tür olaylar aslında delilerin yaptığı işler.
(...)
NOT: Kafalarında kurdukları dünya ve mücadele zorunluluğu, harekete geçenler hakkında açılan davaların genellikle telefon dinlemesine dayanması da aslında normaldir ama sakıncalıdır da. Çünkü çıldırmış insanlar kendi aralarında her türlü fantastik konuda fantastik çözüm önerileri getirebilirler. Bunları duyan rasyonel bir beyin hem ürker hem de duyduklarına zor inanabilir.
Akşam, 1.4.2008
|