Yaşlılık döneminde statü kaybeden, bağımlılık ve kaza riski artan, fiziksel yetenekleri azalan, pek çok kronik hastalıkla baş başa kalan yaşlılar, özellikle aile içinde fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik istismara maruz kalıyor.
Modern toplum yapısı, gelenek ve göreneklerin zaman içinde değişmesi ve hayat şartlarının zorlaşması gibi pek çok sebepten ötürü, son yıllarda yaşlılara yapılan istismar ciddi oranlarda artış gösteriyor.
İstanbul’da huzurevlerine başvuran yaşlılarla yapılan bir çalışmaya göre, aile içerisinde yaşlıların yüzde 25.7’si fiziksel, yüzde 14.7’si ekonomik istismara maruz kalıyor, yüzde 18’1’i de ihmal ediliyor. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Adlî Tıp Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ahmet Turla, yaptığı açıklamada, yaşlılığın önüne geçilmesi mümkün olmayan biyolojik, kronolojik, sosyal yönleri ve sorunları olan bir süreç olduğunu söyledi. İnsanın, doğumla başlayan sürecin başlangıcında ve son döneminde sosyal ya da fiziksel olarak başkalarına bağımlı olduğunu anlatan Turla, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 65, BM’nin 60 yaşı ‘’yaşlılık sınırı’’ olarak kabul ettiğini söyledi.
Turla, modern toplum yapısı, gelenek ve göreneklerin zaman içinde değişmesi ve hayat şartlarının zorlaşması, gibi pek çok sebepten ötürü, son yıllarda yaşlılara yapılan istismarın ciddi oranlarda artış gösterdiğini dile getirerek, şunları kaydetti: “Köyden kente göçün fazla olduğu bölgelerde bu durum daha da hissedilir boyutlardadır. Kırsal kesimde, geleneksel aile yapısı içerisinde, mükemmel anlamda olmasa da alışılagelmiş şekilde aile, yakın çevre, komşu ve diğerlerinden ilgi görerek hayatını sürdüren yaşlılar, büyük kentlerde, bu desteklerin bir kısmını ve bazen de hepsini kaybetmekte ve yalnızlaşmaktadırlar. Geçim sıkıntısı, çalışma yaşındaki aile bireylerinin ev dışında iş yapma durumunda olmaları, ailenin en yaşlı bireylerinin, geleneksel olarak aile içinde görmekte oldukları ilgiyi azaltmış ve bazen de bitirmiştir. Bu da yaşlıları depresyona sokabilmektedir.’’
|