Ne hassas, ne bitmez konuymuş meğer sınırlar...
Yıllardır sınırlarımıza yapılan tecavüzleri konuşuruz.
Sınırlarımızdan sızan mütecavizlerle vuruşuruz.
Ama ne hikmetse insan haklarına, hukukun sınırlarına tecavüz edilirken sessiz dururuz.
Coğrafya yer küre üzerinde sıradan toprak parçası iken, nesiller boyu can vererek, yollar yaparak, köprüler, kubbeler çatarak, beldeler kurarak, üreterek, göz nuru dökerek, hatıralarımızla, tarihimizle özelleştirdik. Bu coğrafyayı vatan yaptık.
Onun için “Vatanı sevmek imandandır.”
Vatanı korumak demek, o coğrafyayı vatan yapan değerleri korumak demek. Sınırları içinde milleti egemen kılmak.
Kavramların içini boşaltmada, menfaatlerini mukaddesin arasına sokmakta mahir madrabazlar vatan kavramını da ihmal etmediler.
Kaşla göz arasında vatanı devletleştirdiler. “Tevhid-i tedrisât” ile yerleştirdiler.
Tek partinin umdeleri nasıl olup da devletin ilkelerine dönüştü? Milliyetçi, halkçı, devletçi, devrimci....
Türk halkı böylece ilkelere sarıldıkça vatanını da sevmiş oluyordu(!)..
Hukûkun sınırları ustalıkla çarpıtılınca, kimse şikâyet etmiyordu.
“Vatan uğruna” değil, “devlet uğruna” yaşar olmuştuk...
Devlet madrabazların elinde, halka hizmet sunmakla görevli kurumlar olmaktan çıkıp, toplumdan bağımsız bir kimlik ve kişilik üstlenerek insanüstü ve kutsal bir fetiş olabiliyor. Bizde devlet fetişizmini isteyenler yok değil. 1982 Anayasasının başlangıç kısmının ilk hâlinde “devlet üstün ve kutsal”dır. 1995’te yapılan değişiklikle “devletin kutsallığı” yerine “yüceliği” geçirilmiş ise de, esasta hiçbir şey değişmemiştir.
Türk halkı demokrasi sınavlarında reşit olduğunu ispatlasa da, hak ve özgürlüklerden eşit faydalanmak istese de, zorba devlet yanlıları milleti eşit değil, eşikte tutmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı seçiminde halkı devre dışı bırakmak isteyenler, bugün toplumda ve mecliste oluşan uzlaşmaya rağmen başörtülüleri hor görmeye, üniversite kapsında tutmakta ısrar ediyor.
Vatan sınırlarını yerinde tutmak millete zor değil. Zor olan devleti demokratikleştirmek. Bundan sonra asıl işimiz bu olsa gerek.
Türkiye, 3.3.2008
|