“Karagöz gönüllüsü” olarak Karagöz ve kukla konularında atölye, konferans, araştırma, yazı, kurs, sergi ve radyo-TV programı çalışmalarıyla tanınan Ünver Oral, geleneksel Türk Tiyatrosunun artık “komada” olduğunu söyledi.
Karagöz ile 1961 yılında başladığı geleneksel Türk Tiyatrosu çalışmalarını sürdüren ve 70’e yakın araştırma, hikâye ve senaryo kitabını kaleme alan Ünver Oral, “Geleneksel Türk tiyatrosuna hak ettiği değeri vermedik” dedi.
Oral şunları söyledi:
“Bugün için geleneksel tiyatromuz artık komada. Sayıları 4-5’i geçmeyen san’atçılar olarak hiçbirimiz öğrenci yetiştiremiyoruz, yetiştiremeyiz. Çünkü bizim devamlı gösteri yaptığımız bir salon yok, üniversitelerde de bu konuda eğitim veren bir program mevcut değil” diyen Oral, doğaçlamaya dayanan orta oyunu sanatçısı olmanın ve Karagöz oynatmanın, eğitim ve tecrübe istediğini dile getirdi. Oral, “Ülkede işsizlik de söz konusu olunca biraz tiyatrodan anlayan gençler sadece para kazanmak için ‘yaptım oldu’ hükmüyle çıkıyorlar, bir şeyler yapıyorlar. Denetim yok. Bu yüzden ister Anadolu’da olsun, ister İstanbul’da geleneksel tiyatromuzu bütün dallarıyla rezil etmek, halka yanlış tanıtmak ve tiyatrodan onları soğutmak serbest.”
Geleneksel Türk Tiyatrosuna bu zamana kadar ilgili bakanlıkların da sahip çıkmadığını öne süren Oral, bu sanatın yaşatılmasının san’atçıların omuzlarına bırakıldığını, sanatçıların bir yere kadar bu sorumluluğu taşıyabildiklerini, ancak daha fazla taşıyamayacakları için sanatın yok olmaya yüz tuttuğunu dile getirdi.
BİR AYA HAPSETTİK
Geleneksel Türk tiyatrosunun bir dalı olan Karagöz’ün, sadece Ramazan ayında kurulan çadırlarda gösterildiğini söyleyen Oral, bu san’atın 12 ay boyunca icra edilebileceğini vurguladı. Oral, şunları söyledi:
“Ramazan çadırları keşke olmasaydı. Geleneksel tiyatromuzun önemini ve değerini kavrayamadığımız için onu Ramazan eğlencesi olarak kabul ettik ve onu bir aya hapsettik. Halbuki ismi halk tiyatrosu... 12 ay her yerde, her zaman sahneye konulabilecek bir san’at. Onu bir aya hapsederek canına okuduk. Basit gördük, müzelik gördük. Hatta bu ülkenin kültür ve san’at adamları bile bilmedikleri için aynı düşünceyle yola çıktılar. Müzelik olduysa bizim kabahatimiz, sanatın değil. Basitse, geliştirmedikse, o da bizim kabahatimiz. Sanatçıların elinden tutmazsak, onların da yapabilecekleri sınırlı. Dünyanın en güzel, en zengin, en çok dala sahip olan halk tiyatrosunu devlet ve millet olarak kendi ellerimizle boğazladık.”
”KARAGÖZ UZAYA GİDEBİLİR”
Bütün dalları yüzlerce yıl, yüzlerce san’atçının elinden geçerek günümüze en gelişmiş şekliyle gelen geleneksel Türk tiyatrosu dallarında bu süre zarfında bazı kalıpların ortaya çıktığını dile getiren Oral, bu kalıplara uyulduğu takdirde güncel konular dahil gösterilerde her konunun işlenebileceğini belirtti.
“Geleneksel tiyatromuzda yenilik olmaz, onun yerine gelişme olur. Herkes yenilik yaparsa ortada Karagöz kalmaz” diyen Oral, şunları kaydetti:
“Meselâ hayal perdesinde Karagöz’de her konu işlenebilir. Karagöz uzaya gidebilir, futbolcu olur, belediye başkanı olur. Yalnız konular işlenirken, konunun giriş, söyleşme, fasıl ve bitiş gibi 4 bölüm olarak işlenmesi gerekiyor. Karagöz’de her bitiş bir folklor gösterisi ile tamamlanır. En çok da Çengi dediğimiz folklorcu kız çıkar oynar. Bunun sebebi müşterilerin neşeli bir şekilde bulundukları yerden ayrılmalarını sağlamaktır. Başlarken de seyirci beklerken sıkılmasın diye perdeye göstermelik denen bir resim konur. Her şeyin ihtiyaçtan doğmuş bir sebebi vardır.”
Oral, kendisinin de belli ihtiyaçlar karşısında Karagöz’ü küçük değişikliklerle geliştirdiğini dile getirdi.
Geçmişte kıraathanelerde yapılan Karagöz gösterilerinin yeteri kadar geniş mekâna sahip olunmadığı için küçük ve boş bir perde ile gerçekleştiğini, bu perdede Karagöz’ün evinin de bulunmadığını belirten Oral, “Karagözü yaşatmak için günün imkânlarından faydalanmam gerekti. Perdeyi büyüttüm. Bu kez perde bomboş olmadı. Karagöz’ün evini büyüttüm ve yukarı kaldırdım. Bulut ve güneş ile üstünü doldurdum, perdeyi dekore ettim” diye konuştu.
|