Türkiye’de hukuk ve yargı tartışmaları CNNTürk TV kanalında tartışıldı. Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü hakkında verdiği bir kararda ‘gerekçe’nin ‘kanun maddesi’ gibi yorumlanmasını anlayamadığını ifade ederken; “Bunu anlatamıyorum. Hukukçuların da buna sessiz kalmasını anlayamıyorum” dedi.
Gazeteci yazar Taha Akyol’un “Hukuka kıyılıyor mu Türkiye’deki...” şeklindeki sorusunu cevaplandıran Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, “Ben (yargıçlara) hukuktan yana olun diyorum. Neden? Hukuku zaten doğru uygularsanız, o dediğiniz değerlerin hepsi kendiliğinden korunur” dedi.
Taha Akyol’un CNNTürk’de yayınlanan “Eğrisi Doğrusu” programına katılan Sami Selçuk’un sorulara verdiği cevapların bir kısmı şöyle:
TAHA AKYOL: Hukuka kıyılıyor mu Türkiye’deki…
SAMİ SELÇUK: Kavramlara kıyılırsa hukuka kıyılır. Şimdi bir uygulama düşünün iyi niyet kötü niyetle kasıt kavramını karıştırıyor. O zaman zenginlerden para gasp eden fakirlere dağıtan insan sosyal bir görev, toplumsal bir görev, adaleti sağlayan bir görev yapmıştır. Onu aklamanız gerekir. Ama bu bir suçtur, hırsızlıktır adı. Veyahut da yağmaysa yağmadır.
T. A: Yargıç laiklikten yana olmayacak, Cumhuriyet’ten yana olmayacak, nitekim zaman zaman yargıtay başkanları yargıç laiklikten yanadır Cumhuriyet’ten yanadır diyor. Siz laiklikten yana olmayın, Cumhuriyet’ten yana olmayın mı diyorsunuz?
S. S.: Hayır böyle bir şey demiyorum. Ben hukuktan yana olun diyorum. Neden? Hukuku zaten doğru uygularsanız, o dediğiniz değerlerin hepsi kendiliğinden korunur. Ayrıca kendinizden ona bir şey katmanıza da gerek yok. Çünkü hukuk düzeni buna gerek duymamış, onu yerine getirmiş. Şimdi anayasayı, yeni Türk Ceza Yasasının 299. ve onu izleyen maddelerine bakarsanız, zaten Cumhuriyet’e ve Devlet’e ait bütün değerler korunuyor. Siz onu doğru uygularsanız zaten görevinizi yapmış olursunuz.
T. A: Laiklik Cumhuriyet gibi değerleri, kendi siyasî görüşleriniz açısından değil, hukuk bilimindeki anlamları açısından.
S. S.: (...) Şimdi dikkatimi çeken bir nokta Türkiye’de amaççı yorum denmek sureti, teleolojik yorum yani uzak amacını saptamak için o yorum kullanılmak suretiyle bazı sapmaların olduğunu ben de görüyorum. Açık söylüyorum bunu. Ve bunlar beni şaşırtıyor. Oysa yargıcın böyle bir görevi yok. İlle de laikliği koruma, ille de şunu koruma kollama görevi sadece hukukla ilgilidir. Siz onu yapın yeter. Onun dışına çıkamazsınız. Ve bize o izlenimi bırakmak bile yanlış.
T. A: Sizin temel teziniz, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarındaki gerekçeler Anayasa Mahkemesi’nin kararının hükmü gibi bağlamaz.
S. S.: Her mahkeme için bu geçerli. Tabi Anayasa Mahkemesinin bir ayrıcalığı olamaz. Şöyle hiçbir mahkemenin gerekçesi bağlayıcı değildir, çünkü gerekçede çelişik nedenler de olabilir birbiriyle çelişen. Birbiriyle çelişen nedenler birbirini yok ederler.
T. A: Böyle bir şey yazamaz hale gelir.
S. S.: Gayet tabi, dünyanın hiçbir tarafında böyle bir şey yok. Şimdi sanılıyor ki rektörlerimizin çoğu hukukçu değil, ben kendilerini anlıyorum. Tabip var, mühendis var. Ama hukuk danışmanlarının bunu anlatması gerekirken, bakıyorum diyorlar ki ‘Anayasa Mahkemesi karar verdi yasak getirdi biz gerekçeyle bağlıyız.’ Peki diyorum ki daha sonra 89 kararının ilk eleştirenlerden birisi benim. Ben diyorum ki daha sonra bir düzenleme yapıldı, serbesttir diye. Anayasa Mahkemesi ona karşı yapılmış olan bir itirazı da karara bağlarken gerekçesinde ona bir yollama yaptı. Biliyorsunuz dedi ki bu türban kararını serbest olduğu anlamına gelmez, diye bir lâf etti. Dedim ki bu gerekçede bu sizi bağlamaz. Bunu anlatamıyorum. Hukukçuların da buna sessiz kalmasını anlayamıyorum.
T.A: Tabi ki bunu mühendis rektörler söylüyorlar, hukuk danışmanları uyarmalı diyorsunuz da bunu anayasa profesörleri var söyleyen.
S. S.: Onlar daha çok şaşırtıyor beni. Onu da söyleyeyim. Nasıl oluyor da yani, usul hukuku dersinde anayasa hukuku dersinde belki fazla incelenmemiştir ama anayasa kitaplarında da var bu. Bu söylediğim nokta var. Eğilen arkadaşlarımız var ama Türkiye’de tezler var kesin hüküm otoritesinin bağlayıcılığının ne olduğu ve bunun kapsamının nerde başlayıp nerde bittiği hatta bunlardan bir tanesi bakın Reşit Belgesay siz ona belki yetiştiniz mi bilmiyorum. İstanbul Hukuk Fakültesi’ndeydim diyorsunuz,
T.A: Reşit Belgesay’ın fiilen öğrencisi olamadım ama kitaplarını okudum.
S. S.: Onun kitabında şöyle bir görüş var ona karşı çıkıyor rahmetli diyor ki, o görüş şu; hüküm fıkrası sıkı sıkıya zorunlu ilişki içerisinde olan gerekçedeki nedenler bağlayıcı olmalı. Hayır diyor, o bile bağlayıcı olamaz. Hukuk güvenliğini sarsarsın diyor. Bakın bu çok önemli. Nasıl oluyor da ben şaşıyorum.
T.A: Yani AİHM laik bir devlette üniversiteye başörtülü yahut dini simgelerle gitmek yasak olmalıdır demedi.
S. S.: Demiyor. Bu diyor takdir yetkisi o ülkenin yargıçları daha iyi takdir ettiği için çünkü işin içinde diyor onlar. Ve hukukta şöyle bir kural vardır. Daha iyi takdir yetkisini kullanan organın yerine daha kötü kullanabilen organ geçemez. Nitekim Türkiye’de bu hiç uygulanmıyor. Çünkü biz fiili sorunları da denetliyoruz. Meselâ diyoruz ki, tanık Sami Selçuk yalan söylemiştir. Ona göre karar verme diyoruz duruşma yapan mahkemeye. Halbuki ben Sami Selçuk’u görmedim. Onu en iyi takdir edecek onun ifadesini alan yüzünün kızardığını bocaladığını kekelediğini gören ilk mahkemedir. Bunun yerine geçiyor. Dünyanın hiçbir yargı organında böyle bir bozmayı göremezsiniz.
T.A: Şöyle ifade edeyim. Bu sanal yasak ama uygulanıyor. Bunu parlamento bir tasarrufla kaldırabilir mi. Bu Anayasa Mahkemesinin yetkisini parlamentonun gasp etmesi anlamına gelir mi?
S. S.: Kaldıramaz tabi böyle bir
T.A: Kararı değil yasağı, serbestliği getirebilir mi?
S. S.: Bu serbestlik rektörlere bırakılmıştır. Rektörler kendi üniversitelerinde ki durumu takdir etmek suretiyle özgürde bırakabilirler yasak da getirebilirler.
T.A: Özgür bırakan bir rektör suç işlemiş sayılır mı?
S. S.: Hayır, yargı kararını çiğnemiş olmaz. Çünkü orda yasak yok. Bu bir sanal yasak bu neye benziyor biliyor musunuz ben buna hep örnek veriyorum. Ben sizin yerinize bir senet düzenliyorum, cebime koyuyorum. Hukukçu olmadığım için sanıyorum ki, bu bir suç. O suç değildir. Kullandığınız zaman suç olur. Yasa öyle diyor çünkü. Bu olayda da zannediyorlar ki, biz yargı organının kararını çiğnemeyiz suç işlemiş oluruz. Türk Ceza Yasası’nın 257. maddesi, hayır öyle bir şey yok.
T.A: Çünkü yargının yasak kararı yok.
S. S.: Yok öyle bir şey. Yasak getiremez bu organlar zaten, tesbit yapar.
T.A: Efendim son sorumu soruyorum. Anayasa Mahkemesi herhangi bir anayasa değişikliğini esastan inceleyebilir mi, yok hükmünde karar verebilir mi?
S. S.: Hayır inceleyemez. Anayasanın 148. maddesi son derece açık. 3 açıdan inceleyebilir. İşte çoğunluk, ivedilik ve önerme açısından inceleyebilir. Eski kararlarının ben yeniden diriltilebileceğini sanmıyorum. 82 Anayasası bunu son derece sınırladı. Yokluk kavramına gelince ben Anayasa Mahkemesinin son kararını inceledim. Yüce mahkeme ne yazık ki, yokluk yaptırım olarak yokluk ile bir normun varlığını yani ontolojik açıdan bir norm ne zaman vardır yoktur onu birbirine karıştırmıştır. Ben onu da saptadım. İkisi son derece farklıdır. Yokluk yaptırımı hukukta çok ağır bir yaptırımdır. Yokluk yaptırımı olduğu zaman iptal dâvâsı açarsınız ama iptal kararı veremezsiniz. Çünkü hukukta hiçbir sonuç doğurmayan bir normu iptal ederseniz bu var idi, ben iptal ediyorum anlamına gelir. Halbuki o sadece diyecek ki Anayasa Mahkemesi böyle bir şey olursa, ki son derece zordur böyle bir normun oluşması. Sadece şunu diyecek; yoklukla sakat durumundan karar vermeye yer olmadığına o kadar.
|