Türban kararı sonrası sular kat’iyen durulmadı ve durulacağa da benzemiyor. Esasen şaşıracak birşey yok, aksine yasağın bu yöntem ve üslûpla kaldırılmasıyla meselenin halledileceğini düşünenlerin iyimserliğine şaşırmak gerekir. Arı kovanına çomak sokmak bu kadar olur.
Hukukî olarak mesele bitmiş değil. Pratik olarak Pazartesi günkü üniversiteden üniversiteye değişen farklı uygulamalar ilerdeki kaosun habercisi.
İşin özüne gelince, toplumdan ve üniversiteden verilen tepkilerde farklılık ve yenilik var. Geçen ilkbahardaki cumhuriyet mitinglerinin teksesliliği arasında cılız farklı tepkiler mevcuttu. O sıralar cumhurbaşkanı seçimi üzerinden yürüyen, kabaca dindarlarla laikler arasındaki kutuplaşmaya karşı her iki yaftayı da reddeden seslerdi bunlar. Türban kararı bu seslerin tekrar kırk katır ile kırk satır arasında tercih yapma durumunda kalmayı reddetmelerini sağladı. Epeyidir hissedilen alternatifsizliğe karşı tepkiyi su yüzüne çıkardı.
Fuat Keyman ile birlikte kaleme aldığımız ve hafta başında gazetelerde çıkan ‘Türban üzerinden kutuplaşmaya karşı demokrasi ve özgürlükleri genişletelim’ çağrısı bu iki uzlaşmaz duruşa karşı ‘yeter’ demek isteyenlerin manifestosu. Ankara akademisi çıkışlı benzer bir metin daha dolaşıyor. Metinler en geniş anlamda özgürlüklerin bu iki kutup arasına sıkışıp kaldığını ve her iki kutbun da esasen özgürlükleri genişletme konusunda sınıfta kaldığını dile getiriyor.
Daha geçen cuma günü kaleme alınan bu çağrıdan şimdiden çıkarılabilecek bir dizi ders var. Üniversitenin türban meselesini yumuşak bir biçimde halletme isteği epeyidir biliniyordu. Yangına körükle giden birkaç rektörün dışında teamül sükûnetten yanaydı. Yasağın kalkmasına destek vermek için yazılan ilk bildiri ve bazı öğretim üyelerinin bunun tam aksini söyleyen beyanları ortalığı geriverdi. Bizim metne ve Ankara metnine gelen imzalar bu kutuplaşmayı reddediyor. Türban yasağına karşılar ama yasağın kalkmasının etrafında dönenlere de karşılar.
İkincisi, imzacılar arasındaki pek çok kadın öğretim üyesi, kadınların iddia edildiği gibi katı laikçi tavırda olmadıklarının göstergesi. Türbanlı üniversite öğrencisiyle sorunları yok.
Üçüncüsü, esasen üniversite öğretim üyelerinin imzasına açık olan metne öğrenci ve üniversite dışından gelen ilgi metnin içeriğinin toplumda yaygın bir rahatsızlığa tercüman olduğunu gösteriyor.
Yol ayrımı
‘Bu girişim neye yarar, kararı etkiler mi’ diyen olacaktır. Verilen tepki Türkiye’de politikayı dapdar bir alana sıkıştıran kutuplara tepki olmasından ötürü önemli. Siyaset de hayattaki pekçok şey gibi ak-kara değil, gri. Tepki siyasî bir harekete dönüşebilir, dönüşmeyebilir. Şimdilik bir alarm mahiyyetinde.
AKP türbanı bildiği gibi çözerek 2004 sonundan bu yana zaten işlemeyen siyasî reform döneminin bittiği algısını yaratmış bulunuyor. Böylece hem kendi hem de ülkenin bekası açısından büyük risk alıyor. Bu 2002-2004 döneminin reformcu AKP’sine parti dışından verilen yaygın destek ve bu desteğin yarattığı diyalog ortamının sonu demek. Girişim metni bu tehlikeye dikkat çekerken ülkenin sıkıştığı dar alanı gösterip çıkış yoluna işaret ediyor.
Bu tehlikeli yoldan dönmek isteniyorsa yapılacak temel iş AB sürecine hızla geri dönerek önce sivil anayasa sürecini, akabinde bekleyen tüm diğer reformları canlandırmak.
Zira kutuplaşmanın taşıdığı muazzam sorunlar ancak 2002-2004 döneminde olduğu gibi tüm sorunların birlikte ele alındığı üst ölçek olan AB süreciyle aşılabilir. Sanıldığı gibi ‘AKP Türkiyesi’veya mevcut herhangi bir partinin Türkiyesi ile değil. Demokratik olgunluğa çünkü daha çok vakit var.
Türkiye muhtemelen yeni bir yol ayrımında. Yolların yeniden kesişmesi için gereken siyasî irade ise görünürlerde yok.
Vatan, 13 Şubat 2008
|