Liberal bakış açısı, bizim adına “dinî vecibeler” dediğimiz ibadete ve toplumsal davranışlara ilişkin her şeyi “kişisel tercih ve bireysel özgürlükler”e indirgemektedir.
Bunun İslam inancı açısından ihtiva ettiği sakıncaları ayrıca ele almak lazım. Ancak başörtüsüyle ilgili düzenlemede bile devasa bir sorun olarak karşımıza çıktı.
İslam’a göre çocuğun velayeti ebeveyne aittir, bu icma ile sabit bir hükümdür. Modern bakış açısından çocuğun velayeti devletin uhdesindedir. Devlet, anne babaya sormadan, onların rızasını almadan çocuğa dilediği eğitimi (müfredat, içerik, ders çeşidi vs.) verme hakkına sahip olmaktadır. Başörtüsü yasağının kalkmasını samimiyetle savunan liberal aydınlar, sıra velayet konusuna geldiğine, anne-babanın seçimi yerine devletin karar ve icraatlarının doğru olduğunu savunmaktadırlar.
Burada soyut bir mugalata olduğu açıktır. Devlet, gayri şahsi bir aygıttır, ne elle tutulur ne gözle görülür. Devlet erkten, yönetim kademelerinden, kurumlardan ve bu aygıtı işler halde tutan insanlardan müteşekkildir. Hangi insan grubu bu aygıt üzerinde etkiliyse, bu grubun dünya görüşü, inancı, felsefi kanaati devletin görüşü olur. Fransız aydınlanmacılarına göre, din müntesiplerinin kendilerine özgü inançları ve sembolleri vardır, devlet nötrdür, o halde kamusal hayat devlet tarafından düzenlenmelidir. Oysa devlet diye akıl, duygu ve ruh sahibi bir şahsiyet olmadığına göre, kamusal hayat yine bir insan zümresinin dünya görüşüne göre şekillenecek, diğerleri dışlanacak, yasaklanacaktır. Bu sakıncayı ortadan kaldırmanın yolu, varolan dini, mezhebi, kültürel, felsefi renklerin tümünün kamusal hayatta ve kamusal alanlarda ifade edilmesini, temsilini sağlamaktan geçer. Biri diğerinin üzerine baskı kurmasın, yeter.
İslam ile modern bakış açısı arasında ikinci ihtilaf noktası, çocuğun velayetinin hangi yaşa kadar sürdüğü konusudur. Bugün 0-14 yaş çocukluk, 14-25 gençlik çağı kabul edilmektedir. İslam fıkhına göre, çocukluk safhası, ergenlik (büluğ) çağına girmesiyle sona erer. Bu da iklim şartlarına ve ülkelere göre değişir. Arap yarımadasında 9 yaşında, Türkiye’de 12-13 yaşında, kuzey ülkelerinde 17-18 yaşında ergenlik çağı başlar.
Mükellefiyetler akil ve baliğ olmakla ilişkili olduğuna göre, ergenlik çağına giren bir genç kız başını örtmekle yükümlüdür, artık onun için dinî vecibesini yerine getirme zamanı başlamıştır. Modern hukuk, kuzey ülkelerini esas alıp, rüşt çağını 18’e çıkarmıştır. Bu yüzden 18 yaşına gelinceye kadar çocuğun velayetini devlet uhdesinde bulundurmakta, bu yüzden mesela Fransa’da ortaöğretimde başörtüsü yasaklanabilmektedir. Çünkü, vecibelerin “dinî mahiyeti” esas alınmadığı için, başörtüsü “kişisel bir tercih” ve kişisel tercih olması hasebiyle “bireysel bir özgürlük” olarak ele alınmakta, 18 yaşına kadar çocuğun kişisel tercihlerinde ve özgürlük seçiminde kendi başına doğru bir karar veremeyeceği varsayılarak, onun adına “ailesi” değil devletin karar vereceği savunulmaktadır. İslam gençlere 5-6 sene önce özgürlük tanımaktadır. İslam, modern hukuka nazaran gençlere 5-6 sene öncesinden güvenmekte, daha erken özgürlük tanımaktadır. Ergenlik çağına giren bir kız, sırf bu bakış açısı dolayısıyla 18 yaşına kadar -yaklaşık 5-6 sene- dinî vecibesini yerine getirmekten alıkonmaktadır.
Dinî vecibe, kişinin inandığı dinin hakikatine sadakatinin teyidi ve gereklerinin yerine getirilmesinin temrinidir. Dinî vecibeler, punkçunun saç modeli ve rengi, eşcinsellerin tercihleri, modayı takip eden kadınların şu veya bu kıyafeti, marjinal insanların farklı yaşama tarzıyla aynı kefeye konulamaz. Bu yüzden söz konusu düzenleme -eğer illa Anayasal düzenlemeye tabi tutulacaksa- “Temel hak ve özgürlükler” bölümünde düzenlenmeliydi, oysa 42. maddede düzenlendi, bu da “eğitim ve öğrenim hakları ve ödevleri”yle ilgilidir. 10. madde ise “kanun önünde eşitliği” ele almaktadır. Her iki madde (10 ve 42) başörtüsüyle kesinlikle ilişkisizdir. Bu konu, “temel haklar ve özgürlükler” bölümü ile laikliğin koruma taahhüdünde bulunduğu “din ve vicdan özgürlükleri” bölümlerinde ele alınsaydı bir ölçüde kabul edilebilirdi.
Zaman, 6.2.2008
|