AKP çevrelerinden biz şu ana kadar "türban" konusunda ne duyduk?
Ne duyacağız?
"Kurumsal mutabakat ararız" cümlesini duyduk...
Başka?
"Türban sadece yüzde 2.5'un meselesidir" cümlesini duyduk...
Başka?
"Biz türban konusunda bir vaatte bulunmadık" cümlesini duyduk...
Peki ne oldu da "ılıman mı ılıman" gidilirken...
Birdenbire "Tamam kardeşim, siyasal simgeyse siyasal simge... Hiç fark etmez! Serbest bırakılacaktır" noktasına geliniverdi?
Yoksa...
"İslami camia" ile AKP arasında gizli bir "Şimdilik sesimizi çıkarmayalım... Ilıman gidelim... İleride güçlenince kimseden korkmadan adımlarımızı atarız" anlaşması mı vardı?
Ve yeterince güç kazanıldığına iman edilince kartlar mı açıldı?
Benim itirazım işte bu noktada...
Olaylara ilkesel değil de taktiksel yaklaşmaya itiraz ediyorum ben.
Ilıman gidilirken "yüzde 47'nin efsunu"na kapılarak meydan okumanın eşiğine gelmenin hiç de şık kaçmadığı düşüncesindeyim.
Ayrıca...
Bu tutumun, "gizli ajanda kuşkusu" taşıyanların kuşkularını haklı olarak derinleştirdiği kanaatindeyim.
Erdoğan ile aramdaki fikri mutabakatı bozan "ikinci husus" ise şudur:
Bu zamana kadar türban karşıtı çevreler, Erdoğan ve arkadaşlarını "Türban siyasi simgedir ve bu nedenle yasaklanabilir" diye sıkıştırdıklarında...
Erdoğan ve arkadaşları hep, "Hayır! Hayır! Katiyen siyasi simge değildir... Vallahi değildir, billahi değildir... Türban inancın gereğidir" diye feryat ettiler.
Çünkü...
Türbanın siyasi simge olduğunun kabul edilmesinin, yasakçıların eline mühim bir koz vereceğini düşünüyorlardı...
Bu nedenle AKP çevrelerinden şu ana kadar, "Siyasi simge olsa da fark etmez... Siyasi simge olması yasaklanmasını gerektirmez" gibi cümleler duymadık.
Hatta bazı aydınlar, "Evet, simgedir... Var mı diyeceğiniz?" diye türbana destek çıkışları yaparken, Erdoğan ve arkadaşları, bu topa girmekten kaçındılar...
Yani...
Dün "taktik" açıdan söylemeyi uygun bulmuyorlardı...
Bugün ise buluyorlar.
Ben işte bu taktikselliğe itiraz ediyorum.
Hürriyet, 17.1.2008
|