2008 senesinde küresel durgunluk baskıları yavaş yavaş Türkiye ekonomisini de etkilemeye başlayacak ve 2006'nın üçüncü çeyreğinden itibaren hissedilen düşük büyüme konjonktürü kendini daha da hissedilir kılacaktır.
Söz konusu küresel durgunluk sürecinde ABD ve Avrupa merkez bankalarının, Çin kökenli ucuz malların mutlaka düzeltici fonksiyonları olacaktır; ama bu faktörlerin nereye kadar başarılı olabileceği kesin değildir, dolayısıyla 2008'in bir durgunluk senesi olmasa bile bir durgunluk baskısının hissedileceği sene olacağı kesin gibidir.
Bu konjonktürde Türkiye'de siyasal iktidarın yapabileceği işleri iki küme altında toplamak mümkün olabilir; birincisi ve en kötüsü, bu tür konjonktürlerde eskiden yapılanı yani 90'larda yapılanı tekrarlamak ve bütçe açıkları ve enflasyonla durgunluğun olumsuz etkilerini bertaraf etmeye çalışmak.
Bu önlem seti düşünülebilecek en olumsuz senaryodur ve 2008 senesinde düşük büyüme konjonktürüne karşı mali disiplini bozmak ve enflasyonla mücadelede taviz vermek geriye dönüşü çok zor zararlara yol açacaktır.
İkinci ve devreye sokulmasını arzu ettiğimiz önlem kümesi ise düşük büyüme konjonktürüyle mücadelede daha fazla hukuk devletini devreye sokmaktır.
2008'de de dünya finans piyasalarında bir trilyon doların çok üzerinde doğrudan yatırım sermayesi yatırım yapacak uygun ülke ve konjonktür peşindedir; bu fonlar küresel belirsizliklerin artma ihtimali yüksek bir senede hukuk devleti prensiplerinin en güvenilir olduğu, ama aynı zamanda fırsatların da çok olduğu ülkeleri tercih edeceklerdir; zira hukuk devleti, bu doğrudan sermaye yatırımları için giriş ve bir gün muhtemel çıkış için koşulların önceden belirlenmiş olmasını isterler ve bu da hukuk devleti demektir.
Türkiye'nin bir fırsatlar ülkesi olduğuna zaten kuşku yok; ama hukuk devleti kavramında hâlâ sorunlar var; küresel sermayenin ortak hafızasında hâlâ 94 senesinde geriye işletilen vergi yasalarının kalıntıları durmaktadır.
2008 senesinde Türkiye, AB sürecinde çok cesur adımlar atar, bir sembol ya da Dışişleri Bakanı'mızın tabiriyle üzerimize 404 gibi yapışan TCK 301'in değiştirilmesiyle işe başlar, devletçi ya da Kemalist ilkelere değil de liberal demokrasi ilkelerine dayalı bir anayasayı hazırlar ve halkoyuna sunarsa, Kürt meselesinde teröre taviz vermeden uluslararası ilişkilere duyarlı bir çözüm üretme yolunu seçerse, Sayıştay Yasası'nı, Vakıflar Yasası'nı evrensel demokrasi ilkelerine uygun bir biçimde değiştirirse tüm bu gelişmeler ülkemizde hukuk devletinin daha da yerleşmesi, kökleşmesi anlamına gelecektir.
2008 senesinde ülkemizde hukuk devleti kavramının daha da kökleşmesi demek, küresel finans piyasalarından daha fazla, en azından yirmi milyar doların epey üzerinde doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekebileceğimiz anlamına gelebilir.
2008'de daha fazla doğrudan yabancı sermaye yatırımı demek küresel durgunluğun daha az hissedilmesi, daha yüksek, mesela en azından yüzde altı dolayında bir büyüme demek olacaktır.
(...)
Daha az demokrasi ve hukuk devleti 2008'de daha az doğrudan yabancı sermaye, daha az yabancı yatırım da daha az büyüme, daha çok işsizlik demek olacaktır.
Türkiye'de anti-demokrasi ve anti-hukuk devleti güçlerinin 22 Temmuz'da tarih sahnesinden silindiğini zannetmek çocukluk olur; bu güçler yeniden sahneye çıkmak için uygun ortam beklemektedirler ve onlar için en uygun ortam da bir iktisadi durgunluk ortamıdır.
2008'de ekonomik programın birinci maddesi daha fazla hukuk devleti olmalıdır.
Zaman, 3.1.2008
|