Can sıkıcı, insanı umutsuzluğa düşürücü bir ortamda bayramı kutladık (!)
Kutladık lafın gelişi. Üç meseleye takıldı kafam bayram günleri.
Biri sınırötesi hava akınları. Yok; haklıydı, gerekliydi, değildi tartışmalarına girmek değil amacım. O konudaki düşüncemi hep söylüyorum zaten.
Ben bu sefer, “Zamanı mıydı acaba?” diye düşündüm yalnızca. Hani İsrail’e kızıyoruz ya zaman zaman bayram günleri Filistinli kardeşlerimizin kafalarına bomba yollarken. Ben de bunu düşündüm işte.
Dağdaki PKK’lıları bir kenara bırakalım. Ama, dağın yamaçlarında, Türkiye sınırının hemen karşısında bombalara maruz kalan, hadi kalmadıklarını farzetsek bile, o korkuya maruz kalan, bayram günü evinden barkından olan Müslüman Kürt köylülerine yönelik muamele için ne demeli?
Ben bu işlerden pek anlamam ama, acaba caiz midir bu muamele bayram dönemi bu insanlara?
Din bilginleri, dinle yoğun olarak haşır neşir olanlar herhalde bu sorunun cevabını biliyorlardır. Açıklarlarsa biz de öğrenmiş oluruz.
Bayram olmasa bu akınları onaylayacak mıydık? Tabii ki hayır. İşin aslı şu: Eski yeni komutanlar bu saldırılarla PKK’yı bitiremediklerini, bitirmenin de mümkün olmadığını söyledikleri halde niye acaba hâlâ aynı yöntemler deneniyor?
Neticede bayram-seyran, militan-sivil demeden girişilen ve işe yaramayacağı belirtilen bir bombardıman söz konusu.
Kafama takılan ikinci mesele, gayrımüslimlere yönelik planlı saldırılarla ilgili.
Başbakan önceki gün Hristiyan vatandaşların Noel Bayramı’nı kutladı. Bu kuşkusuz güzel bir jest. Netice olarak Başbakan onların da Başbakanı.
Yalnız bu açıklama, son dönemde gayrımüslüm vatandaşlara, Hristiyan din adamlarına ve misyonlerine yönelik ölümcül saldırılara karşı kuvvetli bir karşı çıkış, caydırıcı bir kararlılık sergilemiyor.
Başbakan, -Birçok kaynağa bakarak işin aslını araştırdım- bu saldırıların ‘şık olmadığını’ söylemekle yetiniyor.
Konuşmasında “dinimiz”de bu gibi şeylere yer olmadığını belirterek bu eylemleri kınıyor. Kınamak güzel de bu gibi cinayetlerin önüne geçebilmek için bundan daha ötesi gerekiyor. Daha kararlı bir tutum sergilenmesi şart. “Şık değil” sözü bu cinayetler için çok yetersiz bir tepki ifadesi. Ayrıca gayrımüslim vatandaşlara, misyonerlere ve Hıristiyan din adamlarına yönelik düşmanca tutumların, saldırıların ve cinayetlerin üzerine kararlı bir şekilde gidilerek devletin, hükümetin bu konudaki kararlılığı sergilenemediği için bu tür olayların devam ettiği unutulmamalı.
Cinayetlerin ardındaki kışkırtıcı, yönlendirici ve organize edici güç odakları ortaya çıkarılmadıkça ve bu tür saldırıların devam etmesinin önüne geçilemeyeceğini kabul etmek lazım.
Dolayısıyla bu olaylara karşı bu tür ‘naif’ tepkilerin yeterli olmayacağı muhakkak.
Üstelik de devletin çeşitli kurumlarının (Mesela Genelkurmay, Milli Güvenlik Kurulu, yerine göre MİT ve polis teşkilatının çeşitli birimleri) yaklaşımlarında dile getirilen bazı söylemlerle bu saldırılara, cinayetlere karışanların ifadeleri arasında bazı benzerlikler olduğu müddetçe bu cinayetlerin devam etmesini ve gerçek faillerinin bulunamamasını da normal karşılamak gerekiyor.
Hükümetin asıl yapması gereken, bu devlet kurumlarının anlayışlarının değişmesi için çalışmak olmalı. Bugün bu kurumların birçok gizli-açık raporunda Hristiyanların, gayrımüslim azınlıkların ve misyonerlerin bir tehdit olarak algılandıkları ve neredeyse bu gibilerin ülkenin düşmanı olarak görüldüğü bilinen bir durum.
Ülkemizde bunca tehdide ve korkuya rağmen yaşamlarını sürdüren bir avuç gayrımüslimin canı ve malından bu hükümet sorumludur. Onların da ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan Müslüman vatandaşlar kadar esenlik içinde korkusuzca yaşama hakkı olduğunu unutmamak gerekiyor.
Şimdi gelelim canımı sıkan üçüncü konuya: Her yıl bayramlarda tekrarlıyoruz: “Bayramlar, dargınlıkların unutulduğu, küskünlerin, düşmanların barıştığı dostluk ve kardeşlik günleridir’ diye.
“Öyle mi acaba?” diye sormak lazım. Bu bayram CHP ve MHP ile birlikte AKP de DTP ile bayramlaşmadı. Böyle bir şey olabilir mi? Herkesle bayramlaşıldı, DTP’liler hariç. Sorsanız, yanıtları hazırdır: “Onlar PKK ile aralarına mesafe koymuyorlar ki!” Ne alaka var bayramlaşmayla PKK arasında? Hani bayramlar, “düşmanların” barıştığı günlerdi? Hani dostluk ve kardeşlik günleriydi?
Hükümetin böyle bir bölücülüğe fırsat vermemesi lazımdı. Hani DTP’ye oy veren vatandaşların tercihi de yasal ve kutsaldı? Hani Başbakan bütün vatandaşların Başbakanı’ydı?
Bu tavır, Kürtleri dışlayıcı vahim bir hatadır ve sadece DTP’ye değil onlara oy veren milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını rencide edici bir yaklaşımdır.
Keşke yapılmasaydı. Kafamızı bozan bu gibi olaylara rağmen biz yine de iyimser olmaktan yanayız.
Yeni Şafak, 24 Aralık 2007
|