Önceki yazılarımızın birinde "Ergenlere Yaklaşım" üzerinde durmuştuk. Gelen maillerden ve bizzat okuyan gençlerden aldığım olumlu geribildirimlerden, bu hafta da aynı konuya devam etme gereğini duydum.
Halden anlama veya yeni deyimle "empati" konusu iyi anlaşılmadığından, ergenlerle iletişim sorunu her zaman önemi devam eden bir konudur. "Babam ve Oğlum" adlı film, vizyona ve beyaz perdeye çıktığında da çok ses getirdi. Hatta bir üniversitede öğrencilere film hakkında sos-yolojik irdeleme araştırma ödevi bile ve-rilmiş. Dostlar tavsiyesinin etkisi ile biz de ailecek "Babam ve Oğlum" filmine gittik. Baba ile oğlunun iletişim çatışmaları, zamanın aktüel siyasî gelişmeleri ve trajik sonuçları konu ediliyor. Baba, oğul ve torun filmin asıl kahramanları.
Ege yöresinden bir baba oğlunun ziraat mühendisi olup çiftliğin başına geçmesini arzu eder. Oğul ise üniversite tahsilini gazetecilik üzerine yapar. Baba ile iletişim burada kopar. 12 Eylül öncesi ve günlerdir. Delikanlı fikir akımlarının birinin içinde yer alır. Evlenir, eşinin doğumu sırasında gece hastaneye götürecek 12 Eylül ihtilâli olmuş, sokağa çıkma yasağı var, taksi v.b. araç bulamaz, eşi parkta doğumyapar. Hanım ölür çocuk kurtulur. Genç 12 Eylül döneminde hapishanede ölümcül bir hastalık kapar. Günlerinin sayılı olduğu kendine bildirilir. Okul çağına kadar büyüttüğü oğlunu dedesinin yanına götürür. Baba dede olmuş oğluna sevgisini açıkça ortaya koyamadığı gibi torununa bile açıkça ortaya koyamadığı çarpık bir gelenek dikkatlere sunulur.
Filmden herkes bir mesaj çıkaracaktır. Trajik sahneler ve sonunda ince hastalıktan dolayı ölen filmin baş rol oyuncusu, benim jenerasyonumu canlandırıyor. Zira 12 Eylül gecesi üniversite bitirme sınavlarına hazırlanırken, Ankara'nın Etiler sitesinde ders-hanede kalıyor, ders çalışıyordum. Konya yolundan geçen tank sesleri ile uyandık.
12 Eylül yüzünden bitirme sınavlarımız aksadı, üç ay geç mezun oldum 6 ay gibi işe geç başlamadan dolayı epey mağdur oldum.
Darbenin daha nice mağdurları var ki, sormayın. Binlerce genç hapislerde çürüdü. Kısmen biz de nasibimizi aldık.
Üniversiteyi bitirmiş oğlum, eşim ve kızlarımla beraber ailece sinemaya gittik. Koro halinde ağladık. Filmde tahsil dönemimin acı hatıraları gözümün önüne geldi. Hem nostalji, hem ibret yönü olan bir film. Çocukları ile iletişim çatışması yaşayan babaların adı geçen filmi seyretmenizi tavsiye ediyorum.
Burada adı geçen filmde bir aile dramında baba ile oğlu arasındaki iletişim arızasının nelere mal olduğu mesajını çıkarmak mümkündür. Daha başka mesajlar da….
Ergenleri ve gençlerin kendini ispat etme duygu ve heyecanlarından hep menfî ideolojik örgütler faydalanmıştır. Anne babalar kaynağı nereden geldiği bilinmez otoriter, geleneksel terbiye anlayışı ile gençleri ne kadar kontrol edecekleri ve ne kadar özgür bırakacakları ölçüsünü tutturamıyorlar.. Konu ile ilgili birçok kaynak kitap bulmak mümkündür. Ne var ki, babalar tecrübelerini çok önemsediklerinden ve önceki tecrübeler sanki çok işe yaramış gibi, aynı hataları tekrarlamaktadırlar.
Bu konuda çok fazla derin tahlile girmeyi uygun bulmuyorum.
Çocuklarımıza güvendiğimizi hissettirmeliyiz. Küçük yaşta evin, ailenin işlerinin görülmesini, taahhüt altına girmesini sağlayıp sorumluluk bilincinin gelişmesine zemin hazırlamalıyız. Ödevini yapmakla başlayan yardım, üniversite yıllarına gelip okul kayıt işlerinde bile önünden giden babalarla çocukların iletişiminin pozitif olduğuna inanmıyorum.
İş ve proje üretmesini ve sonuçlandırmasına fırsat vermek, hata yaparak doğ-ruyu bulmasına ortam sağlamak ergenlerle en güzel iletişim vesilesidir. Sadece nasihata dayalı ilginin faydası olmaz, ters tepki yapar.
Çocuk yaşta temel dinî bilgileri vermek, hayatî öncelikler ve pozitif değerler sistematiğini kazandırmak, ergenlik çağında uzaktan takipli özgür bırakmak, iş ve sorumluluk yüklemek, güvendiğini sözle değil, uygulama ile göstermek en kolay ve etkili yöntemdir.
[email protected]
|