Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kariyer

Beklenti çıtamız

“Nasılsınız?” sorusuna “iyiyim” diye sıradan ve düşünmeden verilen klişeleşmiş cevabı bir tarafa bırakalım; çünkü bu cevapta bilinç pek etkin değil. Ama gelin görün ki, böyle bir soruya, çok azını saymazsak, olumlu olarak cevap veren insan yok gibi.

Bütün beklentilerini dünya hayatına bağlayan ve öte âlem inancına sahip olmayanların, belki haklı sebepleri olabilir. Çünkü hayatlarının dünyayla sınırlı olduğunu biliyorlar, ya da öyle bir sonuçla karşılaşacaklarına inanıyorlar. Beklenti çıtaları, ancak ölüm anına kadar yükselebilir onların. Onlar için ölüm ya bir yok olmanın kapısı, ya da idam sehpası. Akılcı bir dayanaktan mahrum olan böyle düşünenleri de bir kenara bırakalım.

Ancak tevhid inancına sahip, yani ahireti mutlak dönüş yeri olarak sayanlara ise yukarıdaki soruya verilecek olumsuz cevap pek yakışmıyor. Çokları böyle bir cevap veriyorsa, o zaman tevhit inancına sahip olmakla kazanılması gereken ruhî olgunlukla eylemler arasında bir örtüşme yok demektir. Tevhid insanı, beklenti çıtası dünya ile sınırlı değil ki, dünyadaki birkaç ayak sürçmesinden vaveylaları koparmış olsun. İnsanın başına, olumsuz da olsa gelecek her şey, ebedî hayatı kazanmakla kavuşulacak sonsuz güzelliklere göre bir ayak sürçmesinden başka bir şey değil. Yolda yürüyen bir insanın ayağına takılan çakıl taşları gibi bir şey gelmeli inanan insana. Yani bir yolcudur bu dünyada ya da bu dünya panayırında bir alış verişçidir inanan, bir şekilde görevini bitirip dönüş yerine dönmek zorundadır. Yolda ya da bir işte başına gelebilecek her zorluğa da hazır olmalıdır. Madem ki geçicidir dünya, esprisi de budur ve bu olmalıdır.

Dünya bir istirahat yeri değildir. Sırt üstü yatan bir çiftçinin tarlasından bir şey beklemeyeceği gibi, dünyada rahatlığı başta dilek olarak kabul edenlerin sonunda ele geçirecekleri bir şey olamaz. Dünyada herkes kendi hayatının çiftçisidir.

Tevhid inancına göre, insan bir amaç için dünyaya gönderilmiş. Bu amaç ne olabilir? Yaradan’ının bütün esmasının tecellilerine erebildiği kadar ermektir. Buna da ancak olup biten her şeyi yüce bir güce vererek genel bir şükrün ve sabrın içine girmek, yani ibadetle uzanmak mümkün. Bir başka deyimle insanın kendini gerçekleştirmesi, varlıklar içinde kendini merkezde görmesi, önce kendisinin ve sonra dünyanın bayındır olmasına çalışması…

Bu amaç, elbette öyle kolay gerçekleşmez. Ama sonunda çok büyük bir ödül var: Ebedî hayat ve ebedî mutluluk. O halde bizim beklenti çıtalarımız, dünyayla sınırlı olamaz. Olursa ne olur? O zaman en küçük şey bizim dünyamızı karartabilir. Oysa beklenti çıtamız bizim en büyük motivasyon unsurudur. Ondan mahrum kalan herkes ne bu dünyada ve ne de öte dünyada rahat eder. Acılar, sıkıntılar, anlamsız burukluklar ensesinden inmez. Böyle bir insan “iyiyim” nasıl diyebilir? Ama tevhit insanının lügatinde “kötüyüm” demek olmamalı. Çünkü her şey onun haberi olmadan emrine verilmiş. Onca nimet ve bolluklar içindedir ki, “kötüyüm” deme hakkına hiç sahip değil. Kaldı ki başına gelen ona göre kötü şeyler de bir motivasyon unsurudurlar. Yolda karşılaştığı olumsuz şeylerde bile bir güzellik var.

Dinimizin “Dünyada rahatlık yok” ya da “Dünya inanan için bir hapishanedir” şeklinde özetlenen dünya görüşü, mutlak olarak beklenen ahiret hayatına göre ele alınmasını öngören yorum gerçekten güzeldir. Dünya başkasına cennet, bize zindan olamaz. Ancak tevhit insanı ne kadar mutlu olsa da dünya hayatıyla yetinemez. Yetinse beklenti çıtasını aşağı çekmiş olur; bu da sahip olduğu duygu zenginliklerine karşılık veremez. Onu gözlerin görmediği, kulakların duymadığı güzellikler, bolluklar ve mutluluklar beklemektedir. Elbette bu sonsuz nimetlere göre dünyadaki bugün var yarın yok olacak güzelliklerin bir hükmü olmaz. Yoksa dünya, asıl inanan insana güler ve gülmelidir. Çünkü inanan insan her an son derece merhametli bir Gücün tasarrufunda kendini kabul ettiği için, O’ndan gelene sabretmekte ve her bolluğuna da şükretmektedir. Allah’a ve ahiret gününe inanmayan öyle mi? Böyle biri geçmişin acılarından ve geleceğin endişelerinden kurtulamaz.

Böyle olunca, ayağımıza takılan çakıl taşlarından bağırmamız neden? Üzülerek ifade edelim ki, yanılgı eseri olarak, beklenti çıtamız dünyayı aşması gerekirken, birkaç yıllık dünya hayatımızdan beklediklerimiz çok. Hepsini de hayatımızın amacı olarak görmeye çalışıyoruz. Bu bakış açısı, bu değerlendirme elbette son derece yanlıştır. Yalnız bu açıdan hayata bakmamız bile huzursuzluğumuzun sebebi olarak yeterdir. Oysa üzülecek noktalarımız bir ise mutlu olacağımız şeyler bindir. Bir çiçek bahçesine girenin, bunca güzellikler varken, kazara bir kenara atılan kötü kokulu şeylere yoğunlaşıp midesinin bulanmasına sebep kim?

Her şeyin güzel tarafına bakabilmek, inanan insanın önemli bakış açısıdır. Her kötü olarak gördüğümüz şeylerin de bir hikmeti, bir gizemi var. Dünyayı anlamlandırmanın yolu budur. Aslında anlamlar yumağının tam ortasındayız. İşte “mânâ-yı harfi ve mânâ-yı ismi”nin pratik hayatımıza kazandıracağı ivme, bakış açısı. Güzel görebilmenin anahtarı da bu.

“Nasılsınız?” şeklindeki hal hatır sorusu, aslında bizi bir büyük şükrün eşiğine getirmeli. Böyle bir soruya biraz düşündükten sonra cevap vermeye çalışalım. Ama bu sorunun bilinçli cevabı asla olumsuz olamaz.

[email protected]

Hüseyin KARA

24.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Başlıklar

  Sevgi emek ister

  Olmazsa olmazımız öğretmenlerimize dair

  Beklenti çıtamız

  “Çocuk ve deha eğitimi” bugün başladı


 Son Dakika Haberleri