Terörist saldırılar hepimizin canını yaktı, yakmaya devam ediyor.
Öfkeliyiz.
Öfkeli olmakta haklıyız.
Ancak devletler politikalarını duygular üzerine kuramaz.
Güç dengeleri ve dünya ülkeleriyle ilişkileri her zaman gözönünde tutmak durumundadır.
Türkiye, terör saldırılarının ardından Meclis’ten tezkere çıkarmış ardından da kapsamlı bir diplomatik girişim başlatmıştır.
Bunu yaparken de hedefinin terör örgütü ve onların Kuzey Irak’taki üsleri olduğunu açıkça ilan etmiştir.
Yani kimsenin toprağına yönelik bir emeli olmadığının altını net bir şekilde çizmiştir.
Nitekim bu girişimler meyvelerini vermektedir.
Bir yandan Kuzey Irak’taki terör yuvalarına yönelik hem havadan, hem karadan operasyonlar yapılmakta, hem de daha kapsamlı bir harekat için başta Amerika olmak üzere Avrupa Birliği, NATO gibi kuruluşların desteği sağlanmaktadır.
Burada medyaya düşen görev, hedefi kamuoyuna doğru anlatmak, halkın öfkesini yanlış yönlendirmekten özenle kaçınmak olmalıdır.
Elbette kararları, askerin eksiklerini, operasyonlardaki yanlışları tartışacağız.
Ama kendimiz birer general rolüne soyunmayacağız.
Hiçbirimiz kimseye “sefer görev emri” çıkarmayacağız.
Çünkü böyle bir yaklaşım bütün ülkeyi sonu belirsiz bir karanlığa sürükler.
Terör ve arkasındaki güçlere kızmak, tepki göstermek elbette hakkımız ama bir halkı aşağılamak hakkımız yok, olamaz.
Genelkurmay Başkanı’nın bile acısı içinde sağduyu çağrısı yaptığı bir ortamda “sivil generallerin” de üsluplarına dikkat etmesi gerekir.
Bu ülkenin son ihtiyaç duyacağı kendi yurttaşları arasındaki bir çatışma ortamıdır ve açıkça kabul etmek gerekir ki, sokak sanki böyle bir kışkırtma için küçük bir kıvılcım bekler havadadır.
O nedenle, bütün tepkimizi teröre ve destekçilerine yoğunlaştırmakta yarar vardır.
Türkiye’nin Irak’a yönelik tüm harekatlarına kuşkuyla yaklaşan bir Avrupa Birliği bile bugün “meşru müdafaa” hakkını öne çıkarıyorsa, mücadelenin moral unsurunu kazanıyoruz demektir.
Bu tabloya gölge düşürecek, gölge düşmesine yol açacak gelişmeleri tahrik etmek, ağır bir sorumluluktur.
Herkesin kendi vicdan hesabı içine girip terörle mücadele adı altında başka hesaplar görmeye girişmemesi gerekir.
Sınırımızı, yurttaşımızı, askerimizi koruyup sahip çıkacağız.
Kimsenin bir daha bu ülkeye yönelik saldırılara arka çıkma, destek olma cesareti göstermesine izin vermeyeceğiz ama sağduyuyu elden bırakmadan, sokaktaki insana sefer görev emirleri çıkarmadan.
Tersini yaparsak, tarih önünde ciddi bir sorumluluk taşırız.
Hiçbir hesap bu ülkenin huzurundan, bir arada yaşama azminden daha önemli değildir, olamaz.
Sabah, 25.10.2007
|