Kabus yıllarına geri mi dönüyoruz? 1992’de şehit verdiğimiz asker sayısı 496... 1993’te daha da artıyor, 538’e çıkıyor. 1994 ise 864 askerimiz ölüyor. 1995’te de çok yüksek bir kayıp var ama bir önceki yıla göre azalmış: 615 askerimiz şehit düşmüş.
Sinsi bir planın...2005 yılından itibaren harekete geçtiği anlaşılıyor.
Terörün bittiği sanılan nispeten huzurlu birkaç yılın ardından 2005 yılında da şehit vermeye devam ediyoruz... 92 askerimiz ölüyor..
Şimdi...
2007 yılında ise 118 askerimiz öldü.
Bu melun yeni bir dalga demek...
Terörün başkaldırısı demek...
***
Terörörün başkaldırısı diyorum ama...
Daha vahim...
Daha kanıma dokunan bir hal var.
Terör başkaldırmıyor sanki yönetimi devralıyor.
Çok uzun zamandır defedilemeyen bir bela olarak bu coğrafyada dolaşmasına rağmen önelenemediği gibi, karar alma sürecinin neredeyse tek ölçüsü oluyor.
Ülkenin rotasını terör belirliyor.
***
Sadece şu içinde bulunduğumuz kara Ekim’i düşünün...
7 Ekim günü..
Bolu Komando Tugayı’nın biri astsubay on iki askeri Gabar’da şehit düştü.
Tezkerenin nedeni oldu.
Önceki gün...
Bu kez aynı dehşet Dağlıca’da yaşandı.
Gene on iki askerimizi bir saldırıya teslim ettik..
Bu acı tüm ülkeyi çıldırttı.
Akıl tutulmasına uğrarsak, terör yeniden sevk ve iradeyi devralmış olacak..
***
Ne yapmalıyız?
Dün de yazdım..
Sakin durmak çok zor...
Bunu tabii ki biliyorum.
Sadece yılın başından beri...
Üstelik ivmesi artan bir biçimde şehit veriyoruz.
Ama her türlü savaşı ve çatışmayı...
Kazanabilmenin birinci şartı...
Savaşın zamanını ve yerini belirleyebilme kozunu elinde tutmaktır.
Terörün, yönetimi...
Terörün, sevk ve idareyi...
Terörün insiyatifi ele almasını önlemektir..
Biz bu kozu kaybeder gibiyiz...
Çünkü...
Öfkemizi kullanarak bizi sürüklüyorlar.
Halbuki..
Sürüklenmek Türkiye’nin felaketi olur.
Türkiye’yi sürükleyenler, bu oyunların arkasında olanlar...
Onlar her kimse, onlar da bu beladan kurtulamazlar.
Türkiye bir felakete düşer belki ama en yakınımızdan en uzağımıza kadar bütün dünya bu felaketin sarsıntısını ciğerinde hisseder.
Türkiye’yi kışkırtmaktan kendilerine siyasi ikbal arayanlar, ‘yok olmayı’ da muhtemel hesaplarına katmalılar.
***
Tekrarlamakta yarar var:
Bizim ne zaman, nerede, nasıl savaşa gireceğimize...
PKK değil...
Kendimiz karar vermeliyiz.
Daha da tercih edileni..
Terörün burnumuzu kanatamayacak bir şekilde yanıtlayacak hale gelmemizdir.
Çünkü o belayı...
Çok uzun zamandır tanımaktayız.
Ona rağmen bizi sürekli pusuya düşürüyor ise, onu da bir düşünmeliyiz.
Star, 23.10.2007
|