Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Ekim 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Cevap bekleyen sorular

İSTİHBARAT ZAFİYETİ VAR MI?

Dağlıca’daki piyade taburunun emniyet bölüğüne saldıran terörist grubun 200 kişi olduğu ifade ediliyor. Bu grup sınırımızı nasıl geçmiştir? Bu kadar yüksek sayıda bir hareket bölgedeki termal kameralar tarafından nasıl algılanmamıştır? Bölgede istihbaratın her şey olduğu biliniyor “yerel kaynaklardan” o ana kadar bir bilgi alındı mı? Alındıysa bu bilgi hangi nasıl süzgeçlerden geçirildi? “İstihbaratı kıymetlendirmeyi” hangi unsurlar (MİT, JİTEM, Emniyet istihbarat,vs) yaptı?

PUSU MU? BASKIN MI?

Bu çapta zayiat için “pusu” ifadesi kullanılıyor. “Pusu” intikal halindeki birliklere “kapan” veya “ağ” atılmasıyla düzenlenen ani ve planlı saldırıdır. Bu emniyet bölüklerinin taburun etrafındaki mevzilerde “durduğu” ve “baskın” yedikleri doğru mudur?

BASKIN NASIL GERÇEKLEŞTİ?

8 ER NASIL KAÇIRILDI ?

Bu çapta bir baskın için PKK’nın bölgede haftalar süren bir istihbarat ve gözleme faaliyeti içinde olması gerektiği ifade ediliyor. Sabit mevzilerde teröristi “bekleyen” bu timlere 3 ayrı noktadan ağır silahlarla saldırıldığı söyleniyor. Ancak havan, RPG-7, bixi ağır makinelilerle gerçekleştirilen bu saldırıya karşın siperlere “girmeden” bu derece yüksek bir zaiyet verilemeyeceği de bilinen askeri bir gerçek. Evlatlarımızın siperlerin içine kadar girebilen teröristlerce “yakın mesafeden atışla veya el bombası kullanılarak” şehit edildiği iddia ediliyor.

Kaldı ki Genelkurmay karargahı tarafından her nedense ancak dün öğle saatlerinde “resmen” açıklanan 8 askerimizin kaçırılması olayı da bu baskının siperlere kadar girilerek yapıldığını kuvvetle destekliyor. Tüm bu argümanlar doğru mu?

ABD, PKK’YA İSTİHBARAT DESTEĞİ VERDİ Mİ?

PKK’lı grubun saldırısı sırasında ve öncesinde bölgede uçuş yapan kaç ABD helikopteri olduğunu biliyor muyuz? ABD’nin bölgede konuşlu belli unsurlarının hava fotoğrafları ve benzeri datalarla Kandil’e istihbari destek verdiği mümkün veya doğru mudur?

PKK’LILARIN CESETLERİ NEREDE?

Genelkurmay saat 13:00 sularında ilk resmi açıklamasını yaptığında 23 teröristin etkisiz hale getirildiğini açıkladı. Bu cesetler nerede? Dağlıca’daki mevzilerin yanında mı yoksa daha derinlerdeki arazilerde mi? Daha sonra bu sayı 34’e çıktı...Basınla bu görüntülerin paylaşılması toplumun mevcut sosyal psikolojik sürecinde zararlı mı olur faydalı mı olur?

TSK FARKLI BİR TAKTİK İZLİYOR MU?

PKK’nın eylem pratiğini, bölgenin coğrafi şartlarını ve muharebenin seyrini çok iyi bilen uzmanlar bu tip baskınlardan sonra PKK’lı grubun baskına son derece yakın sınır ötesi yakın arazilerde “zula mağaralara” sığındığını ve etrafta bir iki gözcü bırakarak uykuya çekildiğini anlatıyorlar. TSK’nın “manevra birlikleri” 20 yıldır değişmeyen bu paterni bozmak için nasıl bir taktik anlayış geliştirmiştir?

PKK’nın Dağlıca baskını sonrası birkaç kilometre güneydeki Avaşin kampına çekileceği biliniyor. Bu kamp ve çevresine birlik atılmış mıdır?

GABAR DOSYASI AÇILDI MI?

Gabar’daki 12 Mehmetçiğin ise bir “pusu”ya kurban gittiği anlaşılıyor. O olayla ilgili olarak TSK bir soruşturma açmış mıdır? Şayet açtıysa burada bir ihmal veya tedbirsizlik var mıdır?

Akşam, 23.10.2007

Serdar AKİNAN

24.10.2007


 

Bu istihbaratla değil sınırdan, dereden bile geçilmez!

Sınırı geçelim, Irak’a girelim, PKK kamplarını dağıtalım, hatta gitmişken Barzani’ye iki tokat atıp çıkalım ama...

Durun bir dakika! Terör örgütünün Hakkari Dağlıca’daki son baskınının ardından ilk yapmamız gerekenler bunlar mı? Evvelinde, sizce de külahı önümüze koyma vakti gelmedi mi? Öncelikle...

Türkiye teröristle mücadele yöntemini artık gözden geçirmek zorunda. Birkaç hafta önce 13 şehit verdik, önceki gün 12. 8 asker PKK tarafından hâlâ esir olarak tutuluyor. Peki tüm bu olaylar teröristle mücadele açısından başarısızlık değilse nedir? Öyle ise başarısız olanlar niçin eleştirilmiyor? Bu başarısızlıkların faturasını neden hep yaşamlarının baharında toprak olan gençler ödüyor? Bu sorular doğru ve sağlıklı bir şekilde cevaplanmadıkça biz aynı olayları konuşup, dövünmeye mahkum yaşayacağız; bu birincisi.

İkincisi...

Türkiye’nin bir istihbarat teşkilatı var mı? Var. Bir tane de değil; MİT, JİT, TSK ve Emniyet istihbaratı, Türkiye’de aktif olarak çalışan 11 ayrı istihbarat biriminin en önde gelenleri.

Peki, 23 Ekim gecesi saat 00.20’de, tüm bu istihbarat birimleri kepenk kapatıp topluca evlerine, Kurtlar Vadisi Terör’ü izlemeye mi gittiler? Öyle ise 200 baş terörist, koyunlar gibi sürü halinde sınırdan geçerken niçin kimsenin ruhu duymadı? Türk istihbarat birimleri olay anında, öncesinde ve sonrasında ne yaptı? Bunun sorulması değil, soruşturulması gerekir!

Yaşadığımız teknoloji çağında 80 yaşındaki dedem Google Earth’den 15 milyon nüfuslu İstanbul’da oturdukları evi bulup gösterebilirken, 200 teröristin sınırdan topluca geçtiğini göremeyen, duyamayan, haber alamayan istihbarat birimleriyle başarılı olmak mümkün değil!

Amerikan Savunma Bakanı Roberts Gates dün Kiev’de bir toplantıda Türk mevkidaşı Vecdi Gönül ile buluştu ve çok önemli bir şey söyledi; “Sanırım teröristlerle mücadelenizde birinci ve en önemli sorun, harekata geçilmesini sağlayabilecek istihbarattır.”

Ne Amerika’nın ne de Amerikalı bakanın PKK terörüyle mücadelede Türkiye’ye dost olmadığını biliyoruz ama maalesef Gates’in acı sözleri ve bulunduğu tespit doğru! Askeri düzeydeki hazırlığı bilmiyoruz. Ancak mevcut istihbarat çalışmasıyla sınır ötesi operasyon Türkiye’nin kabusu, Kuzey Irak, Türk askeri için bataklık olabilir!

Bunu görmek ve kabul etmek lazım. Çünkü bu savaşta duygusallığa yer yok! Külahı önümüze koyacağız, önce kendi hata ve eksikliklerimizi göreceğiz. Yoksa şu an kamuoyunda oluşan hava değil Kuzey Irak, Amerika’ya bile operasyon düzenleyerek dağıtılamaz vallahi!

Bugün, 23.10.2007

Erhan ÇELİK

24.10.2007


 

Ülkeyi terör mü yönetiyor?

Kabus yıllarına geri mi dönüyoruz? 1992’de şehit verdiğimiz asker sayısı 496... 1993’te daha da artıyor, 538’e çıkıyor. 1994 ise 864 askerimiz ölüyor. 1995’te de çok yüksek bir kayıp var ama bir önceki yıla göre azalmış: 615 askerimiz şehit düşmüş.

Sinsi bir planın...2005 yılından itibaren harekete geçtiği anlaşılıyor.

Terörün bittiği sanılan nispeten huzurlu birkaç yılın ardından 2005 yılında da şehit vermeye devam ediyoruz... 92 askerimiz ölüyor..

Şimdi...

2007 yılında ise 118 askerimiz öldü.

Bu melun yeni bir dalga demek...

Terörün başkaldırısı demek...

***

Terörörün başkaldırısı diyorum ama...

Daha vahim...

Daha kanıma dokunan bir hal var.

Terör başkaldırmıyor sanki yönetimi devralıyor.

Çok uzun zamandır defedilemeyen bir bela olarak bu coğrafyada dolaşmasına rağmen önelenemediği gibi, karar alma sürecinin neredeyse tek ölçüsü oluyor.

Ülkenin rotasını terör belirliyor.

***

Sadece şu içinde bulunduğumuz kara Ekim’i düşünün...

7 Ekim günü..

Bolu Komando Tugayı’nın biri astsubay on iki askeri Gabar’da şehit düştü.

Tezkerenin nedeni oldu.

Önceki gün...

Bu kez aynı dehşet Dağlıca’da yaşandı.

Gene on iki askerimizi bir saldırıya teslim ettik..

Bu acı tüm ülkeyi çıldırttı.

Akıl tutulmasına uğrarsak, terör yeniden sevk ve iradeyi devralmış olacak..

***

Ne yapmalıyız?

Dün de yazdım..

Sakin durmak çok zor...

Bunu tabii ki biliyorum.

Sadece yılın başından beri...

Üstelik ivmesi artan bir biçimde şehit veriyoruz.

Ama her türlü savaşı ve çatışmayı...

Kazanabilmenin birinci şartı...

Savaşın zamanını ve yerini belirleyebilme kozunu elinde tutmaktır.

Terörün, yönetimi...

Terörün, sevk ve idareyi...

Terörün insiyatifi ele almasını önlemektir..

Biz bu kozu kaybeder gibiyiz...

Çünkü...

Öfkemizi kullanarak bizi sürüklüyorlar.

Halbuki..

Sürüklenmek Türkiye’nin felaketi olur.

Türkiye’yi sürükleyenler, bu oyunların arkasında olanlar...

Onlar her kimse, onlar da bu beladan kurtulamazlar.

Türkiye bir felakete düşer belki ama en yakınımızdan en uzağımıza kadar bütün dünya bu felaketin sarsıntısını ciğerinde hisseder.

Türkiye’yi kışkırtmaktan kendilerine siyasi ikbal arayanlar, ‘yok olmayı’ da muhtemel hesaplarına katmalılar.

***

Tekrarlamakta yarar var:

Bizim ne zaman, nerede, nasıl savaşa gireceğimize...

PKK değil...

Kendimiz karar vermeliyiz.

Daha da tercih edileni..

Terörün burnumuzu kanatamayacak bir şekilde yanıtlayacak hale gelmemizdir.

Çünkü o belayı...

Çok uzun zamandır tanımaktayız.

Ona rağmen bizi sürekli pusuya düşürüyor ise, onu da bir düşünmeliyiz.

Star, 23.10.2007

Mehmet ALTAN

24.10.2007


 

Türkiye, nereye doğru gidiyor?

Soluduğumuz atmosfer ağır, geçirdiğimiz günler zor ve tehlikeli. Adeta bir savaş yaşanıyor ve cepheden art arda ölüm haberleri geliyor.

Acı ve öfke büyük…

Tansiyonu arttıran sadece şehitler, rehin alınan askerler değil, aynı zamanda şiddet ve terör karşısında yaşanan itiraf edilmeyen bir çaresizlik, dahası Kuzey Irak’tan Barzani’den gelen meydan okuma…

Öfke “nesne” arıyor…

Kürtlere yöneliyor…

Taksim meydanında kovalanan ve dövülen Kürt genci, Bursa’dan Mudanya’ya basılan DTP binaları gibi bir dizi tehlikeli örnek var ortada.

Düşünceye ve demokrasiye yöneliyor.

Spor programlarında bile linç daveti yapılıyor. Kan kokusu alanlar, hesap görmeye çalışanlar da var. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ü, basındaki liberalleri hedef gösteren, siyaseti aşağılayan “üç beş adam sallandırın iş çözülür” mantığı bir dil ortada cirit atıyor…

Koku, bir linç kokusudur…

Ve bu koku, Güneydoğu’dan gelen terör ve ölüm kokusu kadar tehlikelidir…

Bir iç çatışma ya da etnik gerginlik riski göz ardı edilemez durumdadır…

“Terör infilâkı açısından” karşımıza çıkan tablo da son derece ağır…

Belli ki taktik düzeyinde askeri açıdan ciddi bir zaaf yaşıyoruz.

Önce takipten dönerken 13 erin, ardından bir karakol baskınında 12’sinin kaybedilmesi, 8 askerin PKK’nın eline düşmesi askeri açıdan açıklama ister…

Stratejik düzeyde de önümüzde devasa bir boşluk var.

Nitekim siyasi mekanizma, toplum ve basın adeta gafil avlanmış, şiddet ve terör tarafından yönetilen bir konuma düşmüş durumda. Yeni bir terör hadisesinin içinde bulunduğumuz bu durumu daha da derinleştireceği açık…

“Siyasi açıdan” ise vahamet sürüyor…

(...)

Sivil çözüm girişimlerini tıkayan gelişmeler yaşanıyor.

Sokak riskleri ciddi boyutlarda dolaşıyor…

Bu koşullarda akıl ve itidal öne alınmak zorundadır. Ve bu konuda önce siyasi iktidara, ardından basına büyük iş düşmektedir.

Siyasi iktidar öfke siyasetini, basın ise duygu ve acı üzerine kurulu popülizmi bir kenara itmelidir…

Yeni Şafak, 23.10.2007

Ali BAYRAMOĞLU

24.10.2007


 

Tahrik yağmuru

Ortamı uygun bulanlar tahriklerini iki hedef üzerine yoğunlaştırıyor.

Hedeflerin biri sokak ve bazı parti örgütleri insanları birbirine saldırtmak için yoğun çaba içinde.

İkinci hedef de zaman zaman “şaşkınlık” görüntüsü veren hükümet. Muhalefet partileri; CHP ve MHP bütün çabalarını hükümeti sıkıntıya sokacak girişimler üzerine toplamış.

Televizyon ekranlarında inanılmaz senaryolar büyük heyecanlarla anlatılıyor, toplumun tansiyonu sürekli yukarı çekiliyor.

Türk halkının haklı tepkisi, topyekûn savaşa hazır bir ruh haline çekilmek isteniyor.

Siyasi ve diplomatik baskıların sonuç vermeye başladığı bir aşamada Türk toplumunu böyle bir “savaş” havası içinde tutmanın herhangi bir faydası olduğunu söylemek güçtür.

***

Sokağın yükselen tansiyonu ve radikal sağdaki (CHP dahil) muhalefet partilerinden gelen baskıların yönü hep hükümeti maceraya sürükleme yönünde.

Şu ana kadar hükümet bu baskıların olumsuz etkileri altında kalmış gibi görünmüyor. Ama krize tam “hâkim” bir görüntü vermemesi de tansiyonu artırmak isteyenlerin kullandığı bir durum.

Televizyon ekranlarında her şey anlatılıyor, sadece halka savaşın maliyetleri konusunda bir bilgi verilmiyor.

Savaş uzunca bir süre yeni okul yapılamaması demektir, işsizliğin artması demektir, bütün ülkenin hayat standartlarının önemli ölçüde aşağı çekilmesi demektir, belki bazı temel mallarda yokluk demektir. Ve tabii ki çok daha fazla şehit cenazesi demektir.

***

Hükümet Sözcüsü medyadan gerilimi artırıcı tavırlar almamasını isterken haklı olduğu bir noktaya dikkat çekmiştir.

Medyanın, özellikle televizyonların alacağı her tavır, yayınlanan her haber sokaktaki gerilimi yükseltebilir ya da düşürebilir. Bunun için yapılacak olanı da en iyi televizyon gazetecileri bilir.

Tahrik yağmuru, Kuzey Irak ve PKK’dan gelen “geri adımlara” rağmen artabilir. Bunun dengesini kuracak olan yine hükümetin alacağı sağlam tavırlarla birlikte medyanın işlevini yerine getirme tarzı olacaktır.

***

Türkiye oldukça kritik bir dönemeçten geçiyor. Bu dönemeçte anlamsız ve kafasızca tahriklerle ülkenin, bütün Türk halkının geleceğini tehlikeye atmaya kimsenin hakkı yoktur. Radikal sağ (CHP dahil) şu ana kadar “yangına körükle gitme” siyaseti yürüttü. Çok savaş ve çok kan, onların asıl besini olabilir, ama Türk halkı için felakettir

Vatan, 23.10.2007

Okay GÖNENSİN

24.10.2007


 

Hamaset cesaret, esaret

“Hamaset” hakim düşünme, anlama, ifade, meydan okuma biçimi. Oysa “hamaset”in nice politikacısı, bürokratı, paşası, düşünürü bu ülkenin hakiki sorunlarına, derin acılarına doğru teşhisler, sahici çözümler sunamadan geldi geçti.

Halihazırdakiler de, sınırlı, kısıtlı düşünme ve hareket biçimlerini mutlak doğru sandıkları sürece öyle olacak.

Onlar gidecekler...

Sorunlar ve acılar baki kalacak.

Belki de;

Esas geçmeleri gereken kendi sınırlarının ötesi!

Belki de;

Devleti yönetiş biçiminiz yanlış.

Belki de;

Hükümet etme, hükmetme tarzınız yanlış.

Belki de;

“Terörle mücadele” anlayışınız ve icraatınız yanlış.

Belki de;

Askeri yetiştirme ile sevk ve idare yöntemleriniz yanlış.

Belki de;

Diplomasiden anladığınız ve o anladığınız kadarıyla diplomatlığınız yanlış.

Belki de;

Komşularla ilişkilerdeki haliniz yanlış.

Belki de;

İşgalcilerle sadece toprakları değil ruhları da işgal edilenler arasındaki yalpalamalarınız yanlış.

Belki de;

ABD ile koalisyon ortağı filan olup sonra da yakınmalarınız yanlış.

Belki de;

Büyük devlet diye konuşurken büyüklükten kastınız yanlış.

Belki de;

Birlik, beraberlik, bütünlük, kardeşlik derken bunların içini dolduruş şekliniz yanlış.

Belki de;

Değerlendirme, yorumlama, manalandırma alışkanlıklarınız yanlış.

Belki de;

Kendinizi bu bölgede İsrail çıkarlarına yakın konuşlandırmanız, askerinizi, istihbaratınızı, silahlarınızı onlara bu kadar kanka kılmanız yanlış.

Belki de;

Kendi topraklarınızı süratle mayından, ölümden arındırmamanız, toprakları binlerce yoksul köylünün kullanımına açamamanız yanlış.

Belki de;

ABD’ye yıllarca üssünüzü açıp oradan komşularınızı bombalatmanız, orada şimdi karşı çıktığınız oluşumların güç kazanmasına yataklık edişiniz yanlış.

Belki de;

Demokrasi ile terörü birbirine karıştıranlara köpürürken sizin de öyle bir karışıklık, karşıtlık yaratmanız yanlış.

Belki de;

Bölünme tehlikesinden bu kadar çok bahsederken, devletten başlayarak ülkeyi sürekli cephelere ayırarak kafanızda ve ruhumuzda bölmeniz çarpmanız yanlış.

Belki de;

Büyük Ortadoğu projelerine yamak, ABD’nin en şahin ve tilki ve de kurt, Ortadoğu halklarını birbirine kırdırmaya adanmış yeni muhafazakarlarına ortak yazılmanız, bu “esaret” yanlış.

“Terörün kahpeliği” bir sürü yanlıştan beslendi, bir sürü yanlışı da besledi.

“Terörün kahpeliği” bu topraklardaki sorunlardan beslenirken yanaşık durduğumuz büyük devletin Ortadoğu oyunlarının beslemesi oldu.

“Terörün kahpeliği” yalapşap bir hamasetin siyaset, hitabet, diplomasi, güvenlik politikası sanılmasından da beslendi.

“Terörün kahpeliği” şiddet, zorbalık, dayatma, kullaştırma, tuzak, köleleştirme, büyük devlete uşaklık, katliam, cinayet, kan, nefret, kin, iç savaş, provokasyon ile silaha biat, despotluğa boyun eğme, korkuya rehinlik gibi kiri, pası “demokratlık, demokrasi mücadelesi” filan zannedenlerin büyük büyük yanlışından, rehineliğinden, “cesaretinden” değil “esaretinden” de beslendi.

Belki de yukarıdaki “yanlışlar”ın hiçbiri yanlış değildir. Yanlış düşünmüşümdür.

Ama onlar da yanlış ise; bu kadar yanlış ın siyasi, idari, maddi hesabını veremeyenlerin öylece gelip geçtiği bir cumhuriyet ve demokrasi, bir şeffaflık, açıklık, hesap verebilirlik, bir millet egemenliği rejimi olabilir mi!

Olabilir belki de; bu kadar yanlış, çok yanlış değil mi?

Sabah, 23.10.2007

Umur TALU

24.10.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri