Sanırım “dostluk” da denebilir, “mütekabiliyet” de, “askeri işbirliği” yahut “ticaret” de: Verirsen tankı, alırsın tankı!
Bilindiği ama unutulduğu, yutulduğu gibi;
Ecevit Hükümeti, Genelkurmay’ın da ısrarıyla, “tanklarımız” ın modernleştirme işini İsrail’e vermişti.
O sırada batık olan, kapatılması, dağıtılması, özelleştirilmesi dahi düşünülen “İsrail Askeri Endüstrisi (IMI)” adlı askeri devlet şirketi ise o sayede belini doğrultmuştu.
O işin parasal, “komisyonsal” tartışmaları (Aslında tartışan filan da pek yoktu; Dipsiz Kuyu, bir de birkaç yerde mesele ediliyordu) bir yana;
Yerli sanayinin (mesela “ulusalcılık” açısından!) pas geçilmesini, ticaret bir yana, o sırada tam Filistin tarumar edilirken sivil ve askeri koyu İsrail muhabbetini de “boşu boşuna” dert edinmiştik.
(Arşivlere girseniz de, bugünün mangalda kül bırakmayan kimi “cumhuriyetçi, ulusalcı, bağımsızlıkçı” yazarının mazarının o ihaleyi nasıl mazur gösterdiklerini hatırlasanız!)
Ama şimdi müsterihim:
Çünkü tank verdik, tank aldık!
Beş yıl önce verdiğimiz; 170 adet “M60 A 1” tankı ile beraberinde 700 milyon ABD dolarcığı idi. Üç gün önce aldığımız ise; İsrail savaş uçaklarının tepemize attığı iki adet “yakıt tankı” oldu.
Muhtemelen, bir ihtimal, kuvvetli ihtimal; Suriye hava sahasını ihlal eden, savaş tamtamı çalarak “egemen bir ülke” üstünde “alçak” uçan, onun füze sistemlerini mi kontrol eden yoksa Rusya ile işbirliğine gözdağı mı veren veya kör gözüm parmağına Türkiye’yi işbirlikçi yapan, artık her ne ise, bölgede yeni gerilim yaratan İsrail uçaklarının, yükte hafiflemek üzere Antakya dolaylarına salladığı tanklar.
Yani;
Verdiğimiz tank bizim, aldığımız tank bizim!
“Suriye’ye, Akdeniz’den gelip Kuzey sınırından giren...”
İsrail savaş uçaklarının güzergâhı böyle tanımlandı.
“Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” yurdumuz ise tam da oradaydı.
Gökten bir elma düştü: Yarısı bana, yarısı ona. İki tank bize düştü, galiba iki tane de tam sınıra.
Akla ilk düşen de, İsrail uçaklarının, arada bir katıldığı Konya’daki “Anadolu Kartalı” tatbikatı sırasında mı, “o hava sahası Türkiye’nin, şu hava sahası Suriye’nin, gidip de görmeyenin” diyerek uçuverdiği ihtimaliydi. Başbakan bunu yalanladı.
Ama İsrail yalanladı mı?
Suriye, Türkiye’yi zor durumda bırakmamak için, İsrail’e “misilleme” duyurusu yaparken bizi açıkça telaffuzdan kaçındı mı?
Dışişleri İsrail’e “tankları” sordu.
Onlara parayla verdiklerimizi değil; tepemize bedavadan düşenleri.
Genelkurmay’ın, meşhur muhtıralı internet sitesi ki, onca Yunan ihlalinin yanı sıra, geçende “Hakkari’de bir mevsim” de, “Seninle 4 dakika” deyip hava sahamızı ihlal eden (sanki üslerdeki uçakları başka memleketteymiş gibi) Amerikan uçaklarını dahi duyurarak “post modern” yenilik yapmıştı ya, “tanklar ile ihlal” üstüne bir şey demedi.
Hayır, İsrail’e verilen kara tankları ile o dönemdeki ihlalleri değil; İsrail uçaklarının bağımsız topraklarımıza attıkları yakıt tanklarını; ne zaman içeri girip de attıklarını; yoksa zaten içerideyken mi, Suriye’ye sınır ötesi yaparken mi salladıklarını; henüz sormadı, söylemedi.
“Anadolu” nun Hatay yörelerine tank inerken, “Anadolu Kartalı” nda İsrail’in olup olmadığı dahi belirsiz:
Daha önce, “İsrail’in İran’a saldırı senaryoları” nda, Türkiye hava sahasının da kullanılması gündeme gelmişti.
“Gündem” işte böyle, “muhafazakar demokrat sivillerle cumhuriyetçi, ulusalcı askerler” in devlet yönetiminde, “tank, tank” yürüyor. Kafamıza “dank” etmesi için daha kaç “tank” düşmesi şarttır?
Bir de İran seferini bekleyen ABD uçakları var. Bakalım hava sahasını ihlal mi, iğfal mi etmek isteyecekler!
Sabah, 11.9.2007
|