Alman Marshall Fonu’nun son “Transatlantik Eğilimler Araştırması” Türkiye’nin AB üyeliği konusunda Türklerin Avrupalılardan daha karamsar olduklarını gösteriyor. Bunun, Türk-AB ilişkilerinin son yıllardaki inişli çıkışlı seyri ile bazı ülkelerin Türkiye’nin üyeliğine karşı olmalarının bir ürünü olduğu kesin.
Avrupalıların bu konuda daha “iyimser” görünmeleri ise aslında bir “arzunun yansıması” da değil. AB’de yapılan yoklamalar Avrupalıların büyük ölçüde Türkiye’nin üyeliğine karşı olduklarını ortaya koyuyor.
Hakkımızdaki güncel ve tarihi önyargıların yanı sıra, Avrupa’daki Türklerin yaşadıkları toplumlara uyum sağlamakta çektikleri sıkıntıların da burada etkili olduğu aşikâr.
Beş yılı kimse göremiyor
Türkiye’ye karşı olan, ancak bir gün gene de AB üyesi olacağına inanan Avrupalılar, özetle, “Türkiye, engellere rağmen, adım adım üyeliğe doğru ilerliyor” diye düşünüyorlar.
Kısacası, “Türkiye üye olur” diyen birçok Avrupalı bunu “iyimserlik”ten değil, “karamsar”lıktan söylüyor. Yanlış tanıdıkları bir ülkenin Avrupa’nın kaderi üzerinde söz sahibi olması fikrini ise hazmedemiyorlar.
Bunun için de bazıları “Avrupa’nın sınırları tespit edilsin” diyor. Pragmatik olanlar ise, Türkiye’den tümüyle kopulamayacağını bildikleri için, Ankara’ya “özel ilişki” formülleri sunuyorlar.
Fakat gelişmeler AB’nin ve Türkiye’nin birçok kişi tarafından varsayılan bir seyir içinde olmadıklarını gösteriyor. Bırakın önümüzdeki 10 yılı, önümüzdeki beş yılın iki taraf için ne getireceğini kimse tam olarak göremiyor.
AB iç sorunlarla uğraşabilir
Başka bir ifadeyle, Türkiye’nin bu süre zarfında AB’nin temel kriterleri açısından varsayılandan çok daha iyi bir performans göstermesi, AB’nin ise aynı zaman içinde ciddi iç sorunlarla çalkalanması olasılığı oldukça yüksektir.
AB’nin ne tür sorunlar yaşayacağını da zaten şimdiden -örneğin İngiltere ve Polonya sayesinde- görüyoruz. Nitekim, Polonya Dışişleri Bakanı Ana Fotyga, cuma günü yaptığı bir açıklamayla, ülkesinin AB’de üzerinde çalışılan “Temel Haklar Şartı”na, aynen İngiltere gibi, katılmayacağını duyurdu.
“AB Anayasası” ve benzer temel belgelerin birçok üye için ne denli “hayati” olduğu düşünülürse, bunların üzerinde görüşbirliği sağlanamamasının “Birlik” için yarattığı sorunlar daha iyi görülür. Bu örnekleri AB içinde değişik konuları kapsayacak şekilde çoğaltmak da mümkün.
Çok vitesli bir AB
O kadar ki -Avrupa’da bazıları bu fikre tepkili olsa da- zaman içinde “çok vitesli” bir AB’nin ortaya çıkması olasılığı giderek artıyor. Bu ise, bir üyenin, tercih ettiği AB kurumları ve kurallarına katılması, istemediklerinden de uzak durması anlamına geliyor.
Başka bir ifadeyle, bazı üyeler, Türkiye için biçilen “özel ilişki” gibi bir düzenlemeye doğru kendileri ilerliyorlar. “Çok vitesli” veya “alakart” bir AB’nin Türkiye’nin işine geleceği ise kesin.
Bu değişkenlik içinde Türkiye’nin, AB’de bazılarına kızıp bu rotadan çıkmasının Ankara açısından stratejik bir hata olacağı da kesin. Türkiye’nin son 85 yıldır izlemeye çalıştığı rotaya inanan tüm kesimlerin bu yüzden hükümeti AB konusunda desteklemesi gerektiğine inanıyoruz.
Milliyet, 10.9.2007
|