Ferit Develioğlu’nun ünlü Osmanlıca-Türkçe ansiklopedik lügatında ‘fikr-i takip’ bir düşüncenin peşinden gitme, bir konu üzerinde sonuçlandırmaya yönelik ısrar anlamında tanımlanıyor.
Ülkemiz Türkiye’de bu kavram hem gündelik yaşamda, hem basında, hem siyasette en çok eksikliği duyulan kavramların başında geliyor.
Bir önemli olay oluyor, Türkiye hop oturuyor hop kalkıyor, sanki önümüzdeki on senenin tek gündemi maddesi bu olay olacakmış gibi duruyor ama çok kısa bir sürede olay unutuluyor, en azından geniş kitleler olayı unutuyor ve böylece de meseleler askıda kalıyor, Türkiye sonuçlandırılamamış olaylar, bilmeceler ülkesi haline geliyor.
Özünde çok önemli meselelerin neden sonuçlanmadığı, sonuçlandırılamadığı konusunda doğal olarak rivayet hep muhtelif ve ülkemizi iyi tanıyanlar bu sonuçsuzlukların nedenlerini kavrıyorlar.
Ancak, sonuçlanamayan, aydınlatılamayan meselelerin neden aydınlatılamadığını bilmek olayın vahametini, önemli vakaların aydınlatılamamış olmasının ülkeye, hukuka yani devlete zararlarını doğal olarak ortadan kaldırmıyor.
Aydınlatılamamış olayların sayısının çok yüksek olduğu ülkelerin özgür ve zengin ülkeler olması da mümkün değil.
***
Yeterince aydınlatılamamış olaylar çok gerilere gider; Cumhuriyet döneminde Sabahattin Ali cinayeti, Lockheed yolsuzluk olayının tüm dünyada bir bizde cezasız kalmış olması geçmişin en iyi bilinen, en tipik olayları.
Eminim, Sabahattin Ali cinayeti aydınlatılmış olsaydı, Lockheed rüşvet olayı tüm dünyada olduğu gibi bizde de sonuçlandırılabilmiş olsaydı bugün çok farklı yani daha özgür ve daha zengin bir ülkede yaşıyor olacaktık.
Aydınlatılamamış ve arkası gelmemiş olaylar serisi öyle çok eskilerde kalan bir konu da pek değil.
22 Temmuz seçimlerinde CHP’den TBMM üyesi ve sonra da Meclis Başkan Vekili olan Sayın Güldal Mumcu bildiğiniz gibi kalleş bir cinayetle yaşamını yitiren gazeteci Uğur Mumcu’nun eşi; Sayın Güldal Mumcu benim de izlediğim eski bir TV programında bu konuda Sayın Mehmet Ağar ile tartışmaya girdiğinde Sayın Ağar, Güldal Hanım’a mealen ‘bu mesele aslında çözülebilir ama bir tuğlayı yerinden oynatırsak hepimiz bu duvarın altında kalırız’ demişti.
Acaba, bugün Meclis Başkan Vekili konumuna gelen Sayın Güldal Mumcu bu tuğla ve duvar meselesini aydınlatabilecek mi, doğrusu merak ediyorum.
Daha çok yeni bir tarihte, yaklaşık dört ay önce 10. Cumhurbaşkanı Sayın Sezer ‘Cumhuriyet tarihinin en karanlık, en tehlikeli döneminden geçiyoruz’ gibi bir ifade kullandı; Sayın Sezer bugün artık sıradan bir yurttaş ve acaba bu ifadesi ile ne kastettiğini bizlerle paylaşacak mı, bu konuyu da doğrusu çok merak ediyorum.
Yine çok yakın bir tarihte, Genelkurmay Başkanı ve İkinci Başkanı yaptıkları bir basın toplantısında Güneydoğu illerimizde uzaktan kumandalı mayın patlatma ile askerlerimizin şehit oldukları olaylara karşı bir manyetik alan yaratma ve böylece bu menfur saldırıları önleme projesi geliştirdiklerini ifade ettiler; bu konuda nasıl bir ihale süreci işliyor doğrusu bu konuyu da çok merak ediyorum.
Yaklaşık bir sene önce devlette çok önemli görevler üstlenmiş bir grup insan, yine çok yüksek görevli kişilerin de katılımıyla ‘erke dönengeç’ adını verdikleri, enerji kullanmadan enerji üreten bir makine icat ettiklerini, detaylarını da çok yakında vereceklerini duyurmuşlardı; bu dehşetengiz projenin akıbetini de yine çok ama çok merak ediyorum.
Benzeri örnekleri günlerce gazete sahifelerine taşıyabilirim ama basınımız, insanlar neden bu konuların arkasını merak etmiyorlar, fikr-i takipte bulunmuyorlar doğrusu bunu da çok merak ediyorum.
Star, 4.9.2007
|