Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

AKP ve “Müslüman burjuvazi”

Özal’dan önce, yaşı kifayet edenler hatırlar, görünüşte neredeyse ‘sınıfsız’ bir toplumda yaşıyorduk. O yıllarda Türkiye’nin ithalat-ihracatının milli gelire oranı Demir Perde Ülkeleri’nin çoğundan, hatta sanırım hepsinden daha düşüktü.

Yani Demir Perde Ülkeleri’nden bile daha kapalı bir ekonomide yaşıyorduk.

O devirde, ‘Amerikan Pazarı’ndan edinilen bir blucin şimdiki ‘Ferrariler’den daha kıymetli, daha havalıydı. ‘Ferrari’sini satan bilgeler’ yoktu, bir blucine tamah etmeyen bilgeler vardı.

Ne varsa onla idare ediyor, yoksa, aynı kuyruklara hep birlikte bir ordu gibi talim ediyorduk. Paranın anlamı pek tabii vardı da, pek bir ‘referans’ı yoktu. ‘Prestij’, paradan çok daha önemliydi. Prestijden anlaşılan da ucundan bucağından da olsa yönetici elitin bir parçası olmaktı. Devlette memuriyet, doktorluk, subaylık Türk’ün varabileceği en yüksek noktalardı. Anlayacağınız, bir ‘ulusalcı ütopya’ yaşıyorduk hep birlikte.

Derken Özal geldi ve ünlü Amerikan deyişiyle ‘If you’ ve ‘got it, flaunt it’ dedi. Yani, varsa, saklamayın, varlığınızı harcayın, göstermekten çekinmeyin, zenginlikten hicap duymayın.

Hadi, dedi, şu ‘tek vücutmuş’ numarasından vazgeçin, herkes kendi sınıfına geçsin bakalım. Büyük infial, büyük endişe başladı toplumda. Özal, ‘parası olana’ parasını Türkiye’de harcamayı, harcayabilmeyi teklif etti. ‘Parası olana’ refah önererek, kimilerine göre toplumu böldü. Oysa olan biten, zaten gerçekte var olan bir ayrımın şeffaflaşarak, hakikatin tecelli etmesinden başka bir şey değildi. Özal’dan sonra ‘Beyaz Türkler’ söylene söylene sınıflarını idrak ettiler. Memurluk, doktorluk, subaylık eski prestijini yitirdi.

En azından burjuvazinin bir kesimi refahı tattı. (...)

Zamanla Türkiye’deki ‘muhafazakâr Müslüman’ kesim de ‘paralı’ olmaya başladı. Hem de muhafazakârlıklarından feragat etmeden bu zenginliğe ulaşmayı başardılar. Onların burjuvazisi de ‘zenginliğini yaşamak’ istemeye başladı. İşte çıngar burada koptu.

Onlara dendi ki: “Siz zenginliğinizi bizden, Beyaz Türkler’den farklı bir şekilde yaşayamazsınız. Muhafazakâr Müslüman ve para sahibi olabilirsiniz, ama paranızı bizim gibi harcamalısınız. Bizim gibi denize gireceksiniz, çocuklarınızı biz çocuklarımızı nasıl okutuyorsak öyle okutacaksınız.” Yani bu insanlara tabir caizse ‘amele burjuva’ olmakla yetinmeleri emredildi. Kazandıkları zenginliği harcamaya geldiklerinde, Beyaz Türkler’in ‘hizmet sektörlerine’ talim etmek zorundaydılar. Hizmet sekörü addedilen birçok şey de zaten ‘kamusal alana’ giriyordu ya da sokulabiliyordu. Ve ucu Atatürk’e vardırılabiliyordu.

Böylece, köşeye sıkışan ‘muhafazakâr Müslüman’ kesim ‘sınıfsız’ yaşamaya mahkûm edildi. Tek vücut haline getirildi. Müslüman kimlik sınıfsal kimliğin önüne geçirildi. İşçisinin de, patronunun da aynı çaresizlikten aynı şekilde yaşadığı, çocuklarının eğitim hakkının aynı şekilde engellendiği bir grubun ‘cepheleşmesinden’ daha doğal ne olabilir.

Şimdi bu insanların burjuvazisi de da kapitalist bir düzende kendi refahını yaşamak istiyor ve mümkünse, sınıfsal yapısını idrak etmek istiyor. AKP bu yolda çaba veriyor. Yani izin verseler, AKP, ‘Müslüman kesimi’ kapitalizmin tabiatına uygun bir şekilde bölecek, herkese sınıfını idrak ettirecek. Sınıfsal kimiliğin dini kimliğin önüne geçebildiği daha sağlıklı bir kapitalist iklim yaratacak.

Radikal, 15.7.2007

Gökhan ÖZGÜN

16.07.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Almanlara neden kızıyoruz?

  1982 Anayasası ile Türkiye yol alamaz

  AKP ve “Müslüman burjuvazi”

  Seçim sonuçlarını “tashih” hevesleri


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004