Sıcaklar iyice bastırıp beyinler haşlama olunca, emekli memurluktan politikacılığa geçiş yapmaya çalışan birtakım milletvekili adayları “Atatürk aslında İmam Maturidi’nin yolunda yürüyordu” diyecek kadar zırvalamaya başladılar ya...
Biz de Sayın Nusret Demiral’ı hatırladık.
Kendisi emekli başsavcı.
Hani şu “Uğur Mumcu’nun katili ortaya çıkarılınca onu bırakıp haberi yapan gazetecileri gözaltına alan adam” canım...
Ezanın Türkçe okunmasını istemiş, bu yüzden ayağının tozuyla girdiği politika dünyasından bir anda çıkıvermişti...
Her faşist hareketin içinde bir “radikal kanat” vardır. Bunlar kısa sürede tasfiye edilirler.
Bizde de “şamancılar” vardı bir ara, “bir Arap dini olan İslam’ı bırakalım, Orta Asya’da atalarımızın dini olan şamancılığa dönelim” diyorlardı, kendilerini kapının önünde buldular.
Almanya’da da, “nasyonal sosyalist” hareketin içindeki “sosyalist” kelimesini ciddiye alanlar vardı... Liderleri de, hem emekli yüzbaşı hem de eşcinsel Ernst Röhm... Partinin radikal hizibi... Orada “tasfiye” denilince “partiden kovmak” falan değil düpedüz “gebertmek” anlaşıldığından, 1934 yılında şu ünlü Uzun Bıçaklar Gecesi’nde, koynuna almış olduğu oğlanıyla birlikte takır takır vuruldu.
(Hemi de nasyonal, hemi de sosyalist, size uyar mı İlhan Bey?)
Çok rica ediyorum, eğer bir CHP-MHP koalisyonu kurulursa, ilk iş olarak “ezanın Türkçe okunması” fikrini de yeniden ortaya atınız. Hatta, bunu uygulayınız.
Ki, bir dahaki seçimde barajı bile göremeyesiniz!
Nasyonal sosyalistler, ezanın Türkçe okunmasını ilericilik sanırlar.
Martin Luther’in yaptığına benzer bir “din reformu” arzusundadırlar... (Basında, bazı kadınlar başları açık olduğu halde cuma namazı kılınca bunu “İslam’da da protestanlık hareketi başladı” şeklinde yorumlayıp sevinen şaşkınlar yok muydu? Yaşar Nuri’nin “namazı günde üç vakite indirmek” şeklindeki muhteşem reform tasarısını bu tabloda nereye koyacağız? Acaba o da bir “Türk Calvin’i Yaşar” falan mıdır, fok balığı Yaşar gibi?)
Aslında onları dürtükleyen dürtü, Fransız Devrimi’nde Robespierre ve arkadaşlarının “kilise düşmanlığı” örneğidir.
Ezan Türkçe okunmalıdır, çünkü bu ülkede müezzin “Allahüekber” deyince hiçkimse anlamamakta, “bu adam niçin minareye çıkmış bağırıyor, bizi bir yere mi çağırıyor” diye herkes birbirine sormaktadır!...
Cahil halka “Tanrı uludur” denilecektir ki anlasın! Sonra gider oyunu karşıdevrimcilere verir. (...)
Nasyonal sosyalist bir arkadaşım var, kendisi aynı zamanda derin bir devlet görevlisi, çok da sevdiğim bir arkadaştır... Benden on yaş büyük, Milli Şef yetiştirmesi... Hayatında ilk kez Arapça ezan duyduğunda çok şaşırmış, dehşete kapılmış... Durup durup anlatır.
Ben de hayatımda ilk kez Türkçe ezanı, kırkımdan sonra, bir belgesel dizide, şu ünlü “Demirkırat” belgeselinde duymuştum.
Bende bıraktığı izlenim, yalnızca “gülünçlük” oldu.
Sayın müstakbel başbakanımız Deniz Baykal, sayın müstakbel başbakan yardımcımız Devlet Bahçeli, sayın koalisyon mimarı İlhan Selçuk... Kamubuyurum Tüz Bölemi ile Ulusalcı Eylem Bölemi başbuğları, saylavları ve düşünürleri... Çok rica ediyorum, ezanı Türkçe okutunuz.
Ki bir daha “kamutay” yüzü göremeyesiniz... Çünkü 1950 yılında niçin iktidardan gidip elli yedi yıldır bir daha da gelemediğinizi hâlâ anlamış değilsiniz.
Akşam, 12.7.2007
|