Ağar, “Benim iktidarımda asker böyle konuşamaz.” demişti. Sonraları, “Askerin konuşmasına gerek kalmayacak.” şeklinde bir izah getirdiyse de, siyasi kökeni ve devlet içinde verdiği hizmetler ile dayandığı toplumsal kesimler onu şanslı kılıyordu. DP kökeninden gelen Mehmet Ağar, “Ben Türkiye’nin şu sorunlarını çözeceğim” diyebilirdi:
1) Güneydoğu: Kimin ne derdi varsa meşru/kanuni yolları kullanarak siyaset yapabilir, gelsin derdini anlatsın, dağa çıkmasın. Bölgenin pozitif ayrımcılığa ihtiyacı vardır, IMF’yi ya ikna ederim veya kendime göre bir program yapar oraya devlet olarak yatırım yaparım; diğer düzenlemeler arkasından gelecektir, “Yozgat ve Denizli’yi Musul’a ilişkilendirmesi” çok şıktı.
2) Bu ülkede milyonlarca insanın içini acıtan başörtüsü tam bir istismar ve sömürü aracına dönüşmüş bulunuyor. Bu konuyu siyasetin dışına çıkarmak lazım. Taraftar konuyu siyaseten kullanıyorlar. İsteyen başını örter isteyen açar, her genç kızın ve kadının üniversitede okuma ve hizmet alma hakkı vardır, bütün yurttaşlarımız eşit haklara sahiptir.
3) Gelir bölüşümünde inanılmaz bir adaletsizlik var, takip edilen program sadece zenginlere yarıyor, hem sınıflar hem bölgeler arasındaki eşitsizliği asgariye indirmek gerekir; “biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar”. Büyük şehirlerde güvenlik tam bir sorun oldu, asayişi sağlanmalı, emniyet güçleri motive edilmeli ve şehirler güvenli hale getirilmeli.
5) Bütün toplumsal grupların (etnik, mezhebî, dinî, bölgesel veya marjinal mahiyette olsun) temel hak ve özgürlükleri hem korunmalı hem de AB standartlarını aşan boyutlarda düzeltilmeli, AB sürecini sadece belli kesimlerin lehine işleyen bir süreç olmaktan çıkarmalı.
6) ABD ve İsrail’e karşı savaş açmamız gerekmez, ABD bizim müttefikimizdir; ama siyasi haritaları ve siyasi rejimleri değiştirmeyi amaçlamış, bölgede İsrail’den daha etkin ve daha büyük ülke bırakmama temelinde hazırlanmış BOP’a rezervler koymalı, “Türkiye BOP’un eşbaşkanlığını yapıyor” gibi saçmalıklara son vermeli ve Amerika’nın bölgedeki işgallerine son vermesi ve bölgenin değişimini kendi iç dinamikleriyle gerçekleştirmesi için Türkiye’nin bütün imkanları seferber edilmeli.
Bu temel sorunlar bu netlikte bugün hiçbir partinin gündeminde mevcut değil. Ağar, 27 Nisan sürecinde sendeledi, güven krizine yol açtı. Fakat kendine göre geçerli sebepleri olsa bile, şimdi bir miktar toparlanma sürecine girdi. Ağar tek başına, “Başörtüsü sorununu çözeceğim” diyor, bunun “bir namus borcu” olduğunu söylüyor. Seçim kampanyasında bunu yüksek sesle söylemenin açık bir erdem olduğunun altını çiziyorum. Çünkü milyonların canını yakan bu sorunu dile getirmek, neredeyse “terör örgütlerine ve teröristlere arka çıkmak”la aynı şey haline getirildi. Başörtüsü “yeryüzü lanetlileri”nin simgesi oldu. Bu konuyu AK Parti programına bile almadı, bundan önce en yüksek düzeydeki sözcülerinden biri (M. Ali Şahin) bu konuyu sorun görenlerin “yüzde 1,5” olduğunu, dolayısıyla üzerinde durulmaya değer bulmadığını söyledi. AK Parti ve CHP’nin gündeminde böyle bir sorun yok. Kısaca yasağın geçerli teamül halini almasına çalışılıyor, bu en büyük tehlikedir; yani artık hiç kimse bu konuyu programına almayacaktır. Çözüp çözmeyeceği, samimi olup olmadığı hiç önemli değil, Ağar’ın bunu programına almış olması, meydanlarda dile getirmesi önemli bir şeydir. Bu arada sahiden bu sorunun yüzde 1,5’in sorunu olup olmadığını, milyonların da kendilerini bu marjinal çerçevede görüp görmediklerini ileride öğreneceğiz.
Zaman, 7.7.2007
|