Türkiye’nin özgürleşmesini, demokratikleşmesini ve yenileşmesini engelleyerek, kendi tahakkümlerini devam ettirmek isteyen çevrelerin meşum cinayetlerinden biri olarak tarihe geçen Ermeni kökenli vatandaşımız Hrant Dink’in katledilmesine ilişkin yargı süreci ilk duruşmayla yeni bir aşamaya geldi.
Dink’i okuduğunu anlayamayan, toplumda kin ve nefreti kışkırtmak isteyen Türk Gladyosu’nun önce hedef göstermesi sonra da vurdurmasıyla Türkiye ciddi bir sınav veriyor. Dink’in yaşamaya güçlenerek devam eden gazetesi Agos’ta Ali Bayramoğlu, Dink davasının ehemmiyetini şöyle anlatıyor: “ Bu dava toplumuyla, basınıyla, demokratıyla Türkiye’nin sınavı olacaktır. Bu her şeyden önce bir ahlak sınavıdır.”
Soruşturma aşamasında yaşananlar ve ortaya çıkanlar, güvenlik kuvvetlerinin polisiyle jandarmasıyla bu cinayette ciddi ihmallerin ötesinde şaibe altında kalmasına yol açmıştır. Şimdi, mahkeme safhasında bu iddialar bütün cepheleriyle ele alınırsa, bu kurumlar şaibe altında kalmaktan kurtularak, suça karışan mensuplarını yargı önüne çıkarabilirler. Türkiye böylece devlet olarak içeride ve dışarıda, bir hukuk devleti olduğunu gösterebilir. Fakat bunun gerçekleşebilmesi için kamuoyunun desteği ve siyasi iradeye ihtiyaç var. Çünkü Dink davasının bir cinayeti aşan ve ucu Türk Gladyosuna varan bir örgüte dayandığı giderek yaygınlaşan bir kanaate dönüşüyor. Bu istikamette Dink davası dışında, Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ve Danıştay saldırısı etrafında ortaya çıkan emekli askerin etrafındaki çetelere ilişkin bilgileri artık sağır sultan bile duydu. Bu itibarla hakim ve savcılar, buralardan gelebilecek tehditlere karşı siyasi iradenin ve halkın desteğini yanında hissetmeli. Bu hususta bilhassa medyaya ciddi görevler düşüyor. Medya bu bilgileri derinleştiren muhabir çalışmalarının yanında, soruşturmayı engelleyen her kesimden kurum ve kişilere karşı eleştirel bir yayın yapmalıdır. Türkiye’yi karanlık senaryoların odağı olmaktan kurtarmanın yolu, bu odakları deşifre etmek ve yargılamaktan geçiyor. Bu bakımdan bazı medya kuruluşlarının ve bilhassa yargının üzerine düşeni tam anlamıyla yaptığı söylenemez. Bu itibarla Türkiye’nin acil bir güvenlik reformuyla beraber bir yargı reformuna ihtiyacı var. Cinayetleri ve ardındaki örgütü çözebilecek olanlar son tahlilde basın ve yargıdır. Kamuoyunun bu hususta artık sessizliğini terk ederek, kurumları ve siyasi iradeyi harekete geçirecek bir sese ve hareketliliğe kavuşması gerekmektedir.
Dink’in katledilmesine ilişkin ilk davada, müdahillerin isteği kabul edilerek davanın genişletilmesi kararı alınması müspet bir gelişme olarak kaydedilmelidir. Fakat bu genişletilme kararı için neden müdahillere ihtiyaç duyuluyor? Hepimizin tanık olduğu, kamuoyunun önünde gelişen hadiseler neden savcıların dikkatini çekmiyor? Gerçekten anlaşılması ve kabul edilmesi zor. Şemdinli Davası Savcısına ve en son hakimlerine Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun hukukun temel prensipleriyle bağdaşması zor muamelelerde bulunması, acaba savcı ve hakimleri bu tür davalarda çekingen davranmaya mı yöneltmiştir? Zanlılardan birinin avukatının mahkeme girişinde hâlâ Ermenilere ve Ermeniliğe saldırabilmesi işin vahametini gösteriyor.
“Hepimizin Hrant hepimizin tanık” olduğu Dink davası, Türkiye’nin gerçekten bir ahlak ve arınma sınavına dönüşüyor.
Bugün, 4.7.2007
|