Uyuyana, dokunmak yeterlidir, gözü açılır, şuuru açılır, kendine gelir.
Ölü ise (bırakın iğne, çuvaldız batırmayı) kesilip parçalansa da uyanmaz.
Tarih, otomatiğe bağlandığından tekerrür edip duruyorsa ölü bir millet haline geldik, demektir.
Ne kadar acıdır ki hiçbir felaketten ders almaz olduk. Fark etsek bile ülkemiz üzerinde oynanan oyunlardan ibret almayan bir millet haline geldik. Yaklaşık 3-4 asırdır her üzücü olaydan sonra “bu bize ders olsun” nutukları atıyoruz..Oysa işler eski tas eski hamam devam edip gidiyor ülkemizde.
Medyamız gündeme getiriyor ya, iç ve dış güçler yeterince tanıtılabiliyor mu veya ihanetler ayrıntılarıyla ortaya çıkarılabiliyor mu? Mesela son zamanlarda Hudson Enstitüsü, Zeyno Baran ve ‘felaket senaryosu’ üzerine de “bu bize ders olsun” nutukları attık. Medyamızda ileri geri pek çok şey yazılıp çizildi: Hudson Enstitüsü’nde tartışılan o mahut senaryodan bahsediyorum. Beyoğlu’nda en az 50 kişinin öleceği bomba patlatılması ve Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı Sayın Tülay Tuğcu Hanımefendi’ye suikast düzenlenmesi konulu o mahut toplantıyı düzenleyen Zeyno Baran’dan söz ediyorum.
Medya, Hudson Enstitüsü ve Zeyno Baran’ı gündemden tamamen çıkarmak üzere. Oysa ne Hudson Enstitüsü kapatıldı, ne de Zeyno Baran toplantı düzenlemekten vaz geçti..
Bu ciddi bir sorun: Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da ABD’nin bizim için yazacağı felaket senaryoları mı oynanacak ülkemiz üzerinde? Millet olarak biz de maruz kaldığımız felaketlere koyun sürüsü gibi boyun mu eğeceğiz?
28 ŞUBAT SENARYOSU HUDSON’DA YAZILDI
Oysa 10 yıl önce, aynı Hudson Enstitüsü’nde, aynı Zeyno Baran’ın düzenlediği toplantılarında yazılmıştı 28 Şubat senaryosu da.. ABD’nin ve İsrail’in menfaatlerine ters düşen Refahyol hükümeti düşürülmüştü, oynan oyunlar sonucu.
28 Şubat’ta Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit’in desteğiyle başbakan oldu.Cumhurbaşkanı da Süleyman Demirel’di. Mesut Yılmaz’ın Amerika’daki bağlantısı Zeyno Baran’dı..
18 Nisan 1999’da seçim yapıldı. Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi seçimi etkiledi. Seçimden DSP birinci parti, MHP ikinci parti ve ANAP da üçüncü parti çıktı. Seçiminden sonra DSP-ANAP-MHP koalisyonu kuruldu. Mesut Yılmaz, başbakanlığı Bülent Ecevit’e devretti. Mesut Yılmaz, başbakanlıktan ayrıldı ama Mavi Akım’ın peşini bırakmadı.
Mesut Yılmaz 1999 yılının Eylül ayında sessizce Amerika’ya uçtu. Yanında kardeşi Turgut Yılmaz ve Cavit Kavak da vardı. Mesut Yılmaz bir işadamına ait uçakla Amerika’ya giriş yapıyordu. İşadamının Şarık Tara olduğu hemen Washington kulislerinde yayılıyordu.
Türkiye’de büyük bir depremin olduğu binlerce kişinin öldüğü bir dönemde, Mesut Yılmaz, deprem bölgesi görevini eşi Berna Hanıma bırakarak önce Massachusetts Eyaleti’nden giriş yapıyordu.
...Mesut Yılmaz, Amerika’ya gideceğini Türk Büyükelçilik yetkililerine bile bildirmemişti. Amerikan makamları, Yılmaz’ın Amerika’ya girişini tespit edip, Washington Büyükelçiliğine kibar bir şekilde, biraz da alay ederek iletiyordu.
...Yılmaz’ın Washington’a gelinceye kadar ne yaptığı, kiminle görüştüğü bilinmiyordu.
Hatta Florida’ya geçerek, Rus Gazprom Şirketi’nin Amerikalı temsilcileriyle konuştuğu da söyleniyordu.
Mesut ve Turgut Yılmaz kardeşler, beraberindekilerle Washington’da Capitol Hilton Oteli’ne yerleşiyordu. Mesut Yılmazın Washington’a geleceğini oğlunun dışında Zeyno Baran biliyordu. Yılmaz, Zeyno’ya Washington’a gelince kendisini arayacağını söylemişti.
Zeyno, Amerikalılarla Mesut Yılmaz için randevu ayarlamıştı. Yılmaz, Dışişleri Bakanlığının petrol boru hatlarıyla ilgili yetkililerine Mavi Akımı anlatıyor, onları ikna etmeye çalışıyordu. Amerikalılar ise, Mesut Yılmaz’a Mavi Akım projesine karşı olduklarını açık bir şekilde ifade ediyorlardı.
Yılmaz, sesizce geldiği Washington’dan sessizce ayrılıyor, bir hafta sonra da Zeyno Baran’ı da yanına alarak Enerji Bakanı Cumhur Ersümer ve kalabalık bir heyet Moskova’ya uçuyordu...
CHP-ANAP-MHP KOALİSYONU SENARYOSU
Mavi Akım, Enerji Bakanı Cumhur Ersümer’i harcamakla kalmadı, Mesut Yılmaz’ı da yedi bitirdi.
Mesut Yılmaz, hiçbir şey olmamış gibi şimdi Rize’den bağımsız milletvekili adayı olabiliyor ve sağı birleştirip liderliğini yapabileceğini iddia edebiliyor..
27 Nisan senaryosunun da Hudson Enstitüsü’nde Zeyno Baran’ın toplantılarında yazılmadığını kim garanti edebilir? Gece yarısı yayınlanan bir askeri muhtırayla Cumhurbaşkanı seçimini bırakıp Türkiye’yi seçime götürme senaryosu Hudson Enstitüsü’nde yazılmış olmalı ki seçimi ve sonrasını ayarlamak için yeni toplantılar düzenleniyor..
İşte buraya yazıyorum: Mesut Yılmaz, Rize’den milletvekili seçilip ANAP’ın başına geçecek. Hatta toplayacağı milletvekilleriyle ANAP grubunu kuracak.. Böylece CHP-ANAP-MHP koalisyonu kurulacak.
Bu koalisyon senaryosu bile 27 Nisan’ın Hudson Enstitüsü’nde, Zeyno Baran’ın düzenlediği toplantılarında yazılmış olduğunu göstermez mi?
“HANİ YAŞANANLARDAN DERS ALACAKTIK?”
28 Şubat sonrasının siyasi aktörleri, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Devlet Bahçeli idi.. Bülent Ecevit gitti, yerine Deniz Baykal gelecek..
28 Şubat senaryosunu yazan Hudson Enstitüsü 27 Nisan’ı da yazdı: Yılmaz ile Bahçeli sahnede. Evet, Ecevit’in yerine de Baykal geliyor!
Türkiye’de sürekli aynı oyunlar oynanıyor.. Tarih tekerrür edip duruyor.
Yazımızın başına dönecek olursak “Hani yaşananlardan ders alacaktık?” deyip uyanabiliyor muyuz? Yoksa ölü millet halinde miyiz?.
İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Akif Ersoy, bizlere ‘millet-i merhume’ diye hitap etmekte haksız mı?
Dolayısıyla yazımı Mehmet Akif ‘in şu dizeleriyle bitirmek istiyorum: “Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar.../ Uğraş ki telafi edecek bunca zarar var / Feryad ile kurtulması me’mül ise haykır! / Yok,yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! / “İş bitti... sebatın sonu yoktur!” deme, yılma / Ey millet-i merhume sakın yes’e kapılma..”
Haber7.com, 3.7.2007
|