Kafka’nın Dava’sında, K. ile Rahip arasında geçen bir diyalog vardır. Rahip bir hikâye anlatır.
Kanun’un kapısından içeri girmek isteyen Adam ile, çeşitli bahane ve oyalamalarla buna bir türlü izin vermeyen Kapıcı’nın hikâyesidir bu. Kapıcı’nın Adam’ı aldattığını düşünür K., ama Rahip’e göre, Kapıcı’dan kuşkulanmak Kanun’dan kuşkulanmaktır ve bu kabul edilemez.
K.’nın aklı yatmaz. Zira Kapıcı’nın her sözüne gerçek gözüyle bakılamayacağını hikâyenin kendisi zaten açık etmiştir.
Demek ki, asıl mesele kime neden ‘inanmak’ gerektiğindedir. Rahip der ki, ‘Gerçek gözüyle değil, sadece zorunlu olarak inanacaksın.’ K. isyan eder buna ve bu gerekliliğin doğurduğu düzene.
* * *
20 Haziran’dan beri, K. ile Rahip arasındaki diyaloğu düşünüyorum. Genelkurmay Başkanlığı, o günkü açıklamasında Hudson Institute’un 13 Haziran toplantısına ilişkin resmi bilgi verdi. Açıklamada, beni tarif ederek, kişiliğimi ve gazeteciliğimi karalamaya yeltenen ifadeler de vardı. Bu ifadeler beni üzdü; Genelkurmay gibi ciddi bir kuruma yakıştıramadım. Ama konu ben değilim; her ne kadar böyle bir hava yaratılmak istense de.
Konu, Hudson’daki toplantının niteliği, gündemi, katılımcılarıdır; bunlara ilişkin benim ve ‘suç duyurusunda’ bulunmak gibi olmasın ama diğer bazı meslektaşlarımın ortaya çıkardıklarıdır. Genelkurmay açıklaması ardından, toplantının içeriğine ilişkin bilgi veren kaynaklarımın her biriyle, bana daha önce aktardıklarını yeniden teyit ettim. Ama Genelkurmay açıklamasına inanmam gerektiğini de biliyorum. İnanınca da, bazı yeni gözlem ve sorular kendini dayatıyor.
* * *
Açıklamadan anlıyorum ki, Irak Kürdistan Bölgesel Hükümeti Washington Temsilcisi Kubad Talabani, Hudson’a, SAREM yetkilileriyle karşılaşacağını bilmeden, ‘tesadüfen’ gitmiş. Ya da Talabani, toplantıya bilerek, planlı bir katılım göstermişse, belli ki Hudson, toplantıya katılan Türk askeri yetkililerine ‘Talabani de geliyor’ deme gereği duymamış; ‘sürpriz’ yapmış.
Zaten yine Genelkurmay açıklamasından öğrendik ki, Washington’daki askeri ataşemiz, diğer katılımcıların yazıyla davet edildiği toplantıya ‘şifahi olarak’ çağrılmış. Demek ki, Hudson’ın ataşeliğimize karşı tavrında bir teklifsizlik ya da gayriprofesyonellik var.
Genelkurmay, ataşemizin toplantıya katıldığını doğruladı. SAREM yetkililerinin toplantıya katılımı ise, ‘yemekten önceki son kısımda’ ve ‘yemekte’ diye aktarıldı. Öğrendik ki, bu öyle planlı, etkin bir katılım değil; ‘izleme amaçlı.’
İyi ama, toplantıyı herkese ‘SAREM’den üst düzey subaylar da katılacak’ diye lanse eden Hudson’ın, bunu yaparken SAREM yetkililerine danışmaması; onları, toplantının içeriği, katılımcıları konusunda bilgilendirmemesi doğal mı?
Bir de deniliyor ki, ‘senaryo tartışılmadı.’ İyi de, senaryo, hangi saldırının, nerede, kime karşı yapılacağına ilişkin öngörüsünü kayda geçirmiş zaten. Toplantıdaki amaç, tabii ki, kimin nerede öldürüleceğini tartışmak değil, sonrasını ‘oynamak’; bu vahim senaryo ile kaçınılmaz hale getirilmiş bir K. Irak harekatını tartışmak.
Dolayısıyla, diğer bütün katılımcılar, bu senaryodan haberdar ve ‘Türk subaylarının da aynı metni okuduğunu’ varsaymakta iken, heyetimizin senaryodan tümüyle habersiz bırakılması haksızlık değil mi?
* * *
Son olarak, Genelkurmay’ın beni ağır dille suçlayıp ‘açıklık getirmemi’ istediği bir husus var. Bu husus, toplantıda, PKK liderlerinin bu aşamada Türkiye’ye teslim edilmesine, AKP’ye yarayacağı gerekçesiyle karşı çıkanlar olduğudur.
Benim, kimin ne söylediğini birden fazla kaynaktan doğrulatmama karşın, kaynaklarım anonim kalmayı tercih ettiğinden, ‘iddia’ diye aktardığım bu husus, Genelkurmay’a göre, ‘hayal ürünü.’
Demek ki, birden fazla katılımcı aynı anda, aynı ‘hayali’ gördü ve bana, ayrı ayrı, benzer ifadelerle aktardı.
Burada, ya parapsikolojik bir muamma var ya da her biri kendi alanında itibarlı olan kaynaklarımın, anonim kalacaklarına güvenerek, ortak bir komplo kurduklarına inanmalıyım.
Peki, o durumda, Hudson toplantısına katılan Lehigh Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Henri J. Barkey’nin dün, CNN Türk’te, bu konudaki haberlerimizde ‘gerçeğe aykırı bir şey görmediğini’ bizzat açıklamasına ne diyeceğiz?
TÜSİAD ABD Temsilcisi Abdullah Akyüz’ün, Barkey dışındaki bir katılımcının, ilgili haberleri ‘aynen doğruladığını’ aktarmasını nasıl açıklayacağız?
Referans’ın başyazarı Cengiz Çandar’ın, Barkey dışında toplantıya katılanlarla konuşup benzer bilgiler aldığını söylemesine ne tepki vereceğiz?
Ben Çandar ve Akyüz’ün kaynaklarını bilmiyorum. Kendi kaynaklarımı da saklı tutuyorum ve samimiyetle umuyorum ki, bir gün açıkça konuşacaklar.
Milliyet, 25 Haziran 2007
|