Avrupa’daki yabancı karşıtlığı siyasetleri eleştirmek yerine Batılıları toptan hain görüyorsanız. PKK’nın hiçbir tereddüde yer bırakmayacak kadar acımasız terörünü lanetlemek yerine kendi halindeki Kürt kapı komşunuzu -üzerine bir silah gibi Türk bayrağını sallamak suretiyle- düşman ilan ediyorsanız.
Hatta topraklarımızda ev alarak yerleşmiş Antalya âşığı bir Avrupalı aileyi bile toprağımızı ele geçirdi diye ‘saf kan Türk’ örgütü kuran gençlere hedef gösteriyorsanız:
Belki o zaman, askerin son bildirisi üzerine ‘kitlesel refleksinizi’ göstermek için ne idüğü belirsiz bir savaşa sürüklenmemizi isteyenlerin çığırtkanlığına katılabilirsiniz. Şehit sayısının tam da bugünlerde artmasından kirli bir siyaset üretenlerin amacı da bu değil mi zaten?
Ama Cumhuriyet mitinglerinde “ne AB ne ABD, tam bağımsız Türkiye” sloganıyla coşanların büyük bir çoğunluğunun boş vakitlerini kendi şehirlerinde adım başı bitiveren alışveriş merkezlerinde Batılı markaları tüketerek geçirdiğini unutmanız koşuluyla. Tabii, ‘muasır medeniyetler seviyesini’ amaçlayan Cumhuriyet kurucusu asker ve bürokrasi elitlerinin bu Batı düşmanlığının arka planını hiç kurcalamamanız gerek. Kendi iktidarlarının ne sebeple sarsılmaya başladığına da kör kalmalısınız.
“Peki ya bu şehitlerimiz yeterince terörle mücadele eğitimi almışlar mıydı” ya da “asker siyasetle uğraştığı kadar askerî taktik ve direniş yöntemleriyle de uğraşıyor mu” gibi normal merak sorularını bile akla getirmemeniz de bir başka koşul.
Biz yine de soralım: Öznesi gizli de olsa niyeti belirli olan bir küresel sömürü planını eleştirmek yerine tüm bu gidişattan asla sorumlu tutulamayacak halkları -toptan bir medeniyet infazcılığıyla- düşman görmek insani değerler açısından neye hizmet ediyor? Küreselleşmenin tehlikeli boyutlarına karşı çeşitli alternatifler üretmeye çalışacağımıza istenilen bağımsızlığın dinamiklerini -sosyolojik, psikolojik, filozofik ve iktisadi boylamlarını- nasıl oluşturacağımızı hiç düşünmeyecek miyiz?
Türk olmayan herkesi içte ve dışta bizim bağımsızlığımıza bir tehdit olarak gören bu anlayış yüzünden tüm Batılıları limanlarımızdan topraklarımıza dek göz dikmiş ‘azılı düşman’ olarak görmemiz ve onları gıyabında miting meydanlarından denize dökmemiz içeride kimlerin siyasetine hizmet ediyor? Ulusalcılığın şahsi öfke ve intikam hisleriyle beslenerek militanlaşmasıyla güçlerini pekiştirecek olanlar neyi amaçlıyor tam da bugünlerde bunca şehitle içimiz yanarken?
Türkiye’nin zayıflamasından, Ortadoğu’da bir savaş bataklığına itilmesinden veya AB’den vazgeçmesinden siyasi bir rant elde edecek olanlar dışında başka bir siyasi görüş yok mudur Batı’da? İç özgürlüklerden, hakiki anlamda bağımsızlıktan, herkes için barıştan, evrensel değerlerin üstünlüğünü hepimiz için dilemekten hiç vazgeçmeyen vicdanlar yok mudur?
Avrupa’da ve Amerika’da bu mücadeleyi kendi devletlerinin emperyalist siyasetlerine rağmen cesurca sürdüren o kadar çok kişi var ki. Bu demokratlara “siz Türkiye’nin veya Ortadoğu diktatörlüklerinin uşaklığını yapıyorsunuz” diyecek kadar vasat ve ufuksuz bir yaklaşım sergilemiyor kimse.
Bu ülkede ise aynı mücadeleyi bazen hapse atılmak ve işkence görmek, bazen de ulusalcılık ve milliyetçilik yeminleri edenler tarafından vurulmak pahasına sürdürenlerin ‘farklılıklarımızla bir arada yaşama’ çabaları bölücülükle suçlanıyor ısrarla.
Gencecik askerlerin vurulmadığı, namaz kılanların irticacı olarak hedef gösterilmediği, yabancılık düşmanlığı yüzünden misyonerlerin de, Ermeni yazarların da hedef haline getirilmediği bir ülke isteyenleri bugün bir de Talabani, Barzani uşağı ilan edenlere soralım o halde:
Bu kişilerin ‘demokrasi ve özgürlükleri bir paravan olarak kullanmak’ ve ‘dış düşmanla’ işbirliği yapmak dışında sanki bir varoluş hikmeti olamazmış gibi hepsini ‘hain aydın’ ilan ederken, birbirimize düşmemizin rantını asıl yiyenin yine emperyalist devletler olduğunu görmüyor musunuz? ‘Büyük Ortadoğu hainliği’ne asıl paravan siz olmuyor musunuz?
Zaman, 12.6.2007
|