Yıllar önce, o zaman Milli Gazete’nin başyazarı olan Sadık Albayrak, sonradan dünür olacağı RP İstanbul İl Başkanı Tayyip Erdoğan’ın yaptığı transferleri “RP bilgisayarına virüs sokmak” olarak tanımlamıştı. Bugünse Erdoğan’ın yeni milletvekili adaylarını saptarken AKP’nin genleriyle oynadığını söyleyebiliriz.
Sonuçta bambaşka bir AKP’nin yolda olduğu açık. Fakat birçok nokta da belirsiz. Bunları tartışmadan önce birkaç yanılsamanın altını çizmek gerekiyor:
* “Ertuğrul Günay, Haluk Özdalga ve Erdal Kalkan’ı transfer eden AKP böylece yeni doğmuş olan ‘Müslüman sol’hareketi sahiplenmiş oldu.”
Hiç de değil. Bu hareketin “sol” kanadını aldılar ama Mehmet Bekaroğlu gibi “Müslüman” olanlara itibar etmediler. Daha önemlisi, parti içinde tam da “Müslüman sol” tanımına uyan Ertuğrul Yalçınbayır, Faruk Ünsal, Süleyman Gündüz gibi isimler aday gösterilmedi.
* “Erdoğan Milli Görüşçüleri tasfiye etti.”
Pek değil. Ne kadar Milli Görüşçü gittiyse bir o kadarı da kaldı. Hatta ilk kez aday olan epey Milli Görüş kökenli de var. Kaldı ki Erdoğan’ın toz kondurmadığı belediye kökenlilerin hemen tümü İslamcı bir geçmişe sahiptir.
* “AKP artık daha fazla ‘Erdoğan partisi’oldu.”
Doğru, ancak Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener’in geri planda kalmış olmaları Erdoğan’ın hakimiyeti için orta ve uzun vadede ciddi bir tehdittir.
* “AKP artık daha liberal, şeffaf ve demokratik bir parti olacak.”
Kuşkulu. Erdoğan, parti içi demokrasinin zirve yaptığı 1 Mart 2003 tezkere oylamasında karşısına çıkanların çoğunu tasfiye etti. Yine AKP içinde insan hakları konularına en fazla sahip çıkanlar da liste dışı kaldı. Ersönmez Yarbay, Ertuğrul Yalçınbayır ve Turan Çömez gibi isimlere tahammül edemeyen AKP liderliğinin yeni transferlerle işleri kesinlikle epey zor olacaktır.
Geleceğin ipuçları
Bundan sonra AKP’yi nasıl bir geleceğin beklediği de belirsiz:
1) AKP oyları artmayabilir. Artsa bile, TBMM’ye en az üç parti ve çok sayıda bağımsızın girmesi durumunda milletvekili sayısı azalabilir. Hatta tek başına iktidar şansını bir daha yakalamayabilir. Böylesi bir durumda Erdoğan’ın iktidarı sorgulanacak ve parti içi iktidar kavgaları şiddetlenecektir.
2) İslâmî harekete yabancı isimleri transfer etmek AKP’yi merkeze taşınmak için yeterli olmayabilir. Biçimdeki bu değişikliğin öze de yansıması, çok köklü ve inandırıcı söylem, politika ve strateji değişikliklerine gidilmesi gerekecektir. Tabii bu da AKP’yi yoktan var eden kadro ve kitlelerle aradaki mesafenin iyice açılmasına yol açacaktır.
3) Yeni düzenlemelere AKP’nin cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı seçimleriyle hükümetin oluşturulmasında kriz yaratmaktan mümkün olduğunca kaçınacağını öngörebiliriz. Fakat ne kadar merkeze taşınırsa taşınsınlar, iç ve dış bazı güç odaklarına kendilerini beğendirmeleri hep zor olacaktır. Çünkü bu çevreler “Atatürk cumhuriyetinin kazanımları” ve özellikle de “laiklik” in tehlikede olduğunu iddia etmekle birlikte aslında iktidar ve imtiyazlarını kaybetmeye yanaşmıyorlar. Dolayısıyla yeni krizler pekala yaşanabilir.
4) Erdoğan AKP’yi bir “dava partisi” olmaktan çıkardı. Ama Türkiye’de birileri AKP karşıtlığına bir “dava” gibi sarılmış durumda. İşte bu kesimlerin, arkalarına (veya önlerine) devletin bazı kurumlarını da alarak AKP’ye karşı “topyekun savaş” açmaları halinde, Erdoğan pekala liste dışı bırakmış olduğu eski yol arkadaşlarını arayabilir.
Vatan, 7.6.2007
|