Brüksel’deki AB bürokratları, Fransa’da cumhurbaşkanı seçimine katılan tüm adayların AB konusundaki söylemlerinden rahatsız gözükürken, Paris’in “AB’nin motoru” niteliğini yitirerek “fren” rolü üstlenmeye başladığına dikkat çekiyor.
Fransız adayların siyasi söz ve açıklamalarını analiz eden uzmanlar, 29 Mayıs 2005 tarihinde AB Anayasası projesine “hayır” diyen Fransızların bu tavırlarının ardından yaşanan “çöküşe” işaret ediyor. Referandum sonucunun ardından, “AB’nin yeni temellerde tekrar inşa edilmesi”, “bir B planı uygulanması” beklentisi olduğunu, ancak bunun gerçekleşir gözükmediğini belirten uzmanlar, Fransa’da “ulusal sosyal ve ekonomik endişelerin ön plana çıktığını” gözlemliyor.
“Kurucu ülke Fransa ile AB arasındaki aşk hikayesinin bittiğinin görüldüğünü”, Fransız siyasetinde, AB konusunda, solda ve sağda hiçbir fikir birliği ve uzlaşma olmadığını, bireysel ve partizan çekişmelerin AB projesini kösteklediğini anlatan bürokratlar, Fransızları, “umut ve hayalleri yıkmakla” suçluyor.
Fransa seçimleri öncesinde “ulusal tercihlerin ön plana çıkarıldığı”, “sosyal himayecilikten yana tavır koyulduğu”, “sınırların açılışına karşı mücadeleye girişildiği”, “bir çeşit haçlı seferi başlatıldığı”, bu gelişmelerin AB’ye daha da itibar kaybettirdiği ifade ediliyor.
Uzmanlar, AB’den yana gözüken Fransız cumhurbaşkanı adaylarının da “hiçbir somut öneri ve yeni bir proje getirmediğine” dikkati çekiyor.
Sağ kanattan Nicolas Sarkozy, sol kanattan Segolene Royal, AB konusundaki “sözde taraftar” söylemlerinde “kötümserliği körüklemekle” itham ediliyor. Sarkozy, “AB’yi başarısızlıklardan kurtarmak istediğini” anlatırken genişlemeye ve çarkların tekrar dönmesi için gerekli olduğu var sayılan reformlara karşı çıkıyor.
Royal, “AB cephesinde varlık göstermemekle ve suskunlukla” veya “AB bünyesinde gerçekleşmesi imkansız hayali projeler üretmekle” itham ediliyor.
|