Yeni Asya’nın sorularını cevaplandıran Emekli Hakim Binbaşı Yusuf Çağlayan, askeri savcıların normal prosedürde adlî yönden bağlı bulunduğu komutanlığın soruşturma emriyle harekete geçtiğini söyledi.
* Askerî savcılar günlükle ilgili kendiliğinden harekete geçebilir mi?
İstisnaî bir durum. Normal prosedürde adli yönden bağlı bulunduğu komutanlık, -bu olayda Genelkurmay Başkanlığı- soruşturma emri verir, onun üzerine harekete geçerler. Veya zaten soruşturma yaptığı bir olayda farklı suçlar ortaya çıkarsa re’sen soruşturmayı genişletebilir.
* Suç ne olursa olsun illa komutanlığın izni mi gerekiyor?
Soruşturma emri gerekir ama askerî savcıların re’sen, kendiliğinden soruşturma açma yetkisi var. Ancak bu yetki sadece gecikmesinde sakınca umulan haller ile sınırlı.
* Bu konuda re’sen girebilirler mi?
Girebilirler tabi. Ama uygulamada çok istisnaî bir durumdur. Soruşturma emri ile harekete geçmeleri daha uygun olur.
* Geçmişte re’sen soruşturma örnekleri var mı?
Kamuoyunu pek ilgilendirmeyen olaylarda, basit suçlarda re’sen girdiği olabilir. Meselâ ayan beyan bir rüşvet veya zimmet suçunda. Ama TSK’nın hiyerarşik bütünlüğünü ilgilendirirse soruşturma emri verilmesi gerekir.
* Genelkurmay andıçla ilgili soruşturma başlatmıştı, bu konuda niye aynı tavrı göstermemiş olabilir?
Andıç ve darbe planı çok farklı şeyler. Darbe girişimleri TSK’nın hiyerarşi zinciri dışındaki yapılanmalarla ilgili. Bu tür yapılanmaları TSK kendi bünyesinde görmeyi TSK’nın birlik bütünlüğü için daha uygun görüyor.
* Kamuoyu bu konuyla ilgili her şeyi biliyor zaten?
Biliyor ama bunu sanki hiyerarşi zinciri içerisinde bir hareketmiş gibi algılıyor. Halbuki değil. Öyle olsaydı darbeyi yaparlardı zaten. Hiyerarşi dışı bir oluşum olduğu için en üst seviyede meselâ Org. Hilmi Özkök bunu kabullenmediği için engellemiştir. Yoksa disiplin açısından çok sakıncalı. Bu şekilde bir takım kişilerin kendi gelecekteki terfilerini gözeterek, bir takım hareketlere girişmelerinde Türkiye’deki siyasî durumu, sivil toplumu, üniversiteleri kullanıp bir takım hesaplarla kendilerine bir makam sağlamalarıdır. Meselâ 2004’te müdahale olsaydı, TSK’nın kendi bünyesindeki tasfiyeler ile ilerdeki komuta kademesi etkilenecektir.
* Darbelere gerekçe olan “ülkenin tehlikeye girdiği” söylemleri göstermelik mi?
Kesinlikle. Bunlar bir takım konjonktürel olayları kullanarak kendi makamlarını düşünmektedirler. 1997’de Batı Çalışma Grubunda olduğu gibi. O zaman ortada ülkenin birliği, bütünlüğü açısından herhangi bir tehlike yoktu. Kişisel hesaplarına göre konjonktürel olayları kullandılar.
* Sizce Türkiye’de darbe girişimleri neden bir türlü bitmez?
Haklarında işlem yapılmadığı için cüret ediliyor. Bunun da etkisi var ama asıl sebep o değil.
* Nedir peki?
Türk toplumunun temel manevî değerleri ile bir takım üst kademedeki kişilerin temel değerleri barışık değil. Daha doğrusu bazı kimseler bu değerlerle barışık değil. Dolayısıyla bu üst kademedeki kişiler toplumun temel değerlerinin ön plana çıkması, yönetime gelmesi sebebiyle bunu bir tehdit olarak algılıyorlar. Çünkü toplumun değerleri kendileri açısından bir değer ifade etmiyor. Temelde bu var. Bu sorun devlet-toplum bağını da zedeliyor. Aslında millet, kendi değerlerini demokrasi ile de cumhuriyet ile de bağdaştırıyor. Sorun bağdaştırmayanlarda. Bu kimseler önyargılardan kurtulurlarsa, milletin demokrasiyi de cumhuriyeti de özümsemediğini fark edeceklerdir. Bu gerçekleştiğinde darbeler de gündemden çıkacaktır.
* Yüksek Askerî Şûrâ’daki ihraçların sebebi bu mu?
Kesinlikle. Çünkü bir takım kişiler, bu değerleri temsil edenlerin buralara sızarak tehlike teşkil ettikleri şeklinde bir tehdit algılaması yapıyor. Bir millet için kendi değerleri tehdit olabilir mi? Yunanlılar için Yunan kültürü ve tarihi tehdit olacak, böyle bir şey olabilir mi? Olamaz. Bu ihraçlar, sözünü ettiğim temel sorunun yansımalarıdır.
|