|
|
|
AİHM: Merve Kavakçı’ya haksızlık yapıldı |
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kapatılan Fazilet Partisi’nin eski milletvekilleri Merve Kavakçı, Nazlı Ilıcak ve Mehmet Sılay’ın açtığı dâvâda Türkiye’yi haksız buldu. AİHM, yapılan başvuruyla ilgili olarak, “Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) serbest seçimlerle ilgili 1. protokolünün 3. maddesini ihlâl ettiği” görüşüne vardı.
Türkiye, karar gereği Kavakçı’ya 4 bin, Sılay’a 3 bin ve Ilıcak’a 5 bin avro ödeyecek.
Gerekçeli kararda, partinin kapatılmasına yönelik Türk mahkemesinin kararına eleştiri getirilmezken, ‘’başvuruyu yapanlara yönelik müeyyidelerin insan hakları ihlâli oluşturduğu’’ belirtildi. Kararda, ‘’bu müeyyidelerin, ciddi ve izlenen meşrû amaca oranla dengeli olmadığı’’ yorumu yapıldı.
‘’Türk siyasi sisteminin laik yapısını korumak için, başvuruyu yapanların siyasi haklarına geçici kısıtlamalar getirdiği’’ not edilen kararda, Türkiye’de demokrasi ilkesinin önemi göz önüne alınarak, başkalarının hakları ve özgürlükleri ile kamu düzeninin korunması amacıyla getirilen kısıtlamaların meşrû bir temeli olduğu ifade edildi. Kararda, bununla birlikte, bu meşrû hedef için getirilen müeyyidelerin ağır ve orantısız olduğu yorumu yapıldı.
DÂVÂNIN GEÇMİŞİ
AİHM’in 3. Dairesi, 2005 yılında yaptığı duruşmada, başvuruyu yapanların ve hükümetin avukatlarının görüşlerini dinlemişti. Başvuru sahiplerinin avukatları, ‘’müvekkillerinin milletvekilliklerinin düşürülmesiyle, kendilerine oy veren seçmenlere de haksızlık yapıldığı’’ görüşünü savunmuştu.
Partinin kapatılma kararının hem Türk Anayasasına, hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğunu ileri süren avukatlar, Fazilet Partisi’nin demokrasi karşıtı bir tutumla kapatıldığını savunmuşlardı. Türk hükümetinin avukatı, Türkiye’de son yıllarda düşünce ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü alanlarında önemli reformlar yapıldığına dikkati çekti ve mahkemenin kararını bu gelişmeler ışığında vermesi temennisinde bulundu.
BAŞVURU MADDELERİ
Kapatılan Fazilet Partisi milletvekilleri, AİHM’ye yaptıkları başvurularda, ‘’partinin kapatılması kararıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) serbest seçimlerle ilgili 1. protokolü 3. maddesinin ihlâl edildiğini’’ ileri sürdüler.
Sılay ve Ilıcak’ın başvurusunda, ‘’Türkiye’nin, AİHS’in ifade özgürlüğüyle ilgili 10., örgütlenme hakkıyla ilgili 11. ve mal ve mülk hakkının korunmasıyla ilgili 1. protokolü 1. maddesinin ihlâl edildiği’’ görüşü dile getirildi. Merve Kavakçı ise AİHS’in din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili 9. ve ayrımcılığın yasaklanmasıyla ilgili 14. maddelerinin de ihlâl edildiği ileri sürdü.
Anayasa Mahkemesi, ‘’partinin laiklik ilkesine karşı faaliyetlerin merkezi’’ olduğunu gerekçe göstererek, 2001 yılında kapatma kararı almıştı.
|
/ STRASOBURG
06.04.2007
|
|
|
DENETİM TALİMATI |
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun Yeni Şafak gazetesine yaptığı açıklamada, Kutlu Doğum etkinliklerinin çeşitli gruplar tarafından istismarından söz ederek il ve ilçe müftülerine “Denetimi eksik bırakmayın” talimatı vermesi yadırgandı. Bardakoğlu, “Kutlu Doğum haftaları dinî bir etkinlik olduğu için bu konuya Diyanet öncülük yapmalıdır” diyen Bardakoğlu, etkinlikler için “Sivil, mahallî ve resmî kuruluşların desteği, izni ve onayı alınacaktır” ifadesini kullandı.
FARKLI BİR MECRA
“Böylesine önemli bir dinî kutlama konusunu grupların çekişmesine, siyasetçilerin yarışmasına ve mahallî idarelerin fazla müdahil olup da farklı bir mecraya çekmesine fırsat vermemek istiyoruz” diyen Bardakoğlu, kutlamaların denetlenmesi konusunda müftülükleri uyardıklarını belirterek, “Peygamber Efendimizi anma, yad etme, Peygamber Efendimiz etrafında oluşan o kalabalıkların farklı gruplar tarafından farklı amaçlara sevk edilmesi doğru değildir” şeklinde konuştu.
|
06.04.2007
|
|
|
Askerî savcı emirle çalışır |
Yeni Asya’nın sorularını cevaplandıran Emekli Hakim Binbaşı Yusuf Çağlayan, askeri savcıların normal prosedürde adlî yönden bağlı bulunduğu komutanlığın soruşturma emriyle harekete geçtiğini söyledi.
* Askerî savcılar günlükle ilgili kendiliğinden harekete geçebilir mi?
İstisnaî bir durum. Normal prosedürde adli yönden bağlı bulunduğu komutanlık, -bu olayda Genelkurmay Başkanlığı- soruşturma emri verir, onun üzerine harekete geçerler. Veya zaten soruşturma yaptığı bir olayda farklı suçlar ortaya çıkarsa re’sen soruşturmayı genişletebilir.
* Suç ne olursa olsun illa komutanlığın izni mi gerekiyor?
Soruşturma emri gerekir ama askerî savcıların re’sen, kendiliğinden soruşturma açma yetkisi var. Ancak bu yetki sadece gecikmesinde sakınca umulan haller ile sınırlı.
* Bu konuda re’sen girebilirler mi?
Girebilirler tabi. Ama uygulamada çok istisnaî bir durumdur. Soruşturma emri ile harekete geçmeleri daha uygun olur.
* Geçmişte re’sen soruşturma örnekleri var mı?
Kamuoyunu pek ilgilendirmeyen olaylarda, basit suçlarda re’sen girdiği olabilir. Meselâ ayan beyan bir rüşvet veya zimmet suçunda. Ama TSK’nın hiyerarşik bütünlüğünü ilgilendirirse soruşturma emri verilmesi gerekir.
* Genelkurmay andıçla ilgili soruşturma başlatmıştı, bu konuda niye aynı tavrı göstermemiş olabilir?
Andıç ve darbe planı çok farklı şeyler. Darbe girişimleri TSK’nın hiyerarşi zinciri dışındaki yapılanmalarla ilgili. Bu tür yapılanmaları TSK kendi bünyesinde görmeyi TSK’nın birlik bütünlüğü için daha uygun görüyor.
* Kamuoyu bu konuyla ilgili her şeyi biliyor zaten?
Biliyor ama bunu sanki hiyerarşi zinciri içerisinde bir hareketmiş gibi algılıyor. Halbuki değil. Öyle olsaydı darbeyi yaparlardı zaten. Hiyerarşi dışı bir oluşum olduğu için en üst seviyede meselâ Org. Hilmi Özkök bunu kabullenmediği için engellemiştir. Yoksa disiplin açısından çok sakıncalı. Bu şekilde bir takım kişilerin kendi gelecekteki terfilerini gözeterek, bir takım hareketlere girişmelerinde Türkiye’deki siyasî durumu, sivil toplumu, üniversiteleri kullanıp bir takım hesaplarla kendilerine bir makam sağlamalarıdır. Meselâ 2004’te müdahale olsaydı, TSK’nın kendi bünyesindeki tasfiyeler ile ilerdeki komuta kademesi etkilenecektir.
* Darbelere gerekçe olan “ülkenin tehlikeye girdiği” söylemleri göstermelik mi?
Kesinlikle. Bunlar bir takım konjonktürel olayları kullanarak kendi makamlarını düşünmektedirler. 1997’de Batı Çalışma Grubunda olduğu gibi. O zaman ortada ülkenin birliği, bütünlüğü açısından herhangi bir tehlike yoktu. Kişisel hesaplarına göre konjonktürel olayları kullandılar.
* Sizce Türkiye’de darbe girişimleri neden bir türlü bitmez?
Haklarında işlem yapılmadığı için cüret ediliyor. Bunun da etkisi var ama asıl sebep o değil.
* Nedir peki?
Türk toplumunun temel manevî değerleri ile bir takım üst kademedeki kişilerin temel değerleri barışık değil. Daha doğrusu bazı kimseler bu değerlerle barışık değil. Dolayısıyla bu üst kademedeki kişiler toplumun temel değerlerinin ön plana çıkması, yönetime gelmesi sebebiyle bunu bir tehdit olarak algılıyorlar. Çünkü toplumun değerleri kendileri açısından bir değer ifade etmiyor. Temelde bu var. Bu sorun devlet-toplum bağını da zedeliyor. Aslında millet, kendi değerlerini demokrasi ile de cumhuriyet ile de bağdaştırıyor. Sorun bağdaştırmayanlarda. Bu kimseler önyargılardan kurtulurlarsa, milletin demokrasiyi de cumhuriyeti de özümsemediğini fark edeceklerdir. Bu gerçekleştiğinde darbeler de gündemden çıkacaktır.
* Yüksek Askerî Şûrâ’daki ihraçların sebebi bu mu?
Kesinlikle. Çünkü bir takım kişiler, bu değerleri temsil edenlerin buralara sızarak tehlike teşkil ettikleri şeklinde bir tehdit algılaması yapıyor. Bir millet için kendi değerleri tehdit olabilir mi? Yunanlılar için Yunan kültürü ve tarihi tehdit olacak, böyle bir şey olabilir mi? Olamaz. Bu ihraçlar, sözünü ettiğim temel sorunun yansımalarıdır.
|
Kemal BENEK
06.04.2007
|
|
|
Rektörler Sezer’e müteşekkir |
Zonguldak, Abant İzzet Baysal, Sakarya ve Kocaeli üniversitelerinin rektörleri, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e teşekkür bildirisi yayınladı.
Batı Karadeniz bölgesindeki üniversitelerin birleşik senato toplantısı için Karabük’te bir araya gelen Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Atilla Kılıç, Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Durman ve Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sezer Şener Komsuoğlu tarafından ortak teşekkür bildirisi yayınlandı. Bildiride, şöyle denildi: ‘’16 Mayıs 2007’de görevi sona erecek olan ve ulusumuzun gönlünde taht kurmuş bulunan Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’in Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gereğince içtiği anda bağlı kaldığına, cumhurbaşkanlığı görevini evrensel değerlere, adalete, hukuka ve insan haklarına saygılı olarak yürüttüğüne, ulusumuzun aydınlık ve çağdaş geleceği için mücadele verdiğine inanarak, üniversitelerimize verdiği destek ve yol gösterici devlet adamlığı nedeniyle kendisine sonsuz şükranlarımızı arz ederiz.’’
|
/ KARABÜK
06.04.2007
|
|
|
Cenaze herkesi buluşturdu |
Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin yakın talebe ve hizmetkârlarından Mehmet Emin Birinci Ağabey, önceki gün Fatih Camii’nde, on binlerce kişi tarafından kılınan cenaze namazın ardından Eyüp Sultan Mezarlığı’na, Zübeyir ve Tahirî Ağabeylerin yakınına defnedildi. On binleri buluşturan cenaze, şeb-i arus havasındaydı.
Ölümün yokluk değil kavuşma olduğuna inanan binlerce insan, onu Eyüp’teki kabrine kadar uğurladı. Bülbül-ü Kur’ânlar tarafından okunan Yasin, Tebâreke, Amme ve pekçok sûrenin tilâveti eşliğinde gerçekleşen defin işlemleri sona erdiğinde ufûle meyleden güneş, mânâ âleminde yeni bir güneşin doğuşuna şahitlik ediyordu.
Vakit akşamdı... Oldukça kalabalık bir cemaatin son vazifesini yaparak ayrıldığı esnada Eyüp Camii’nin minarelerinden yükselen akşam ezanı sesleri, âdetâ Birinci Ağabeyin, teşyîcilerine son bir ‘Namazı vaktinde kılın’ ikazı gibiydi. Eyüp Camii binlerce insanla doldu taştı. Namaz için civardaki başka camilere gitmek zorunda kalanlar oldu.
Böyle bir atmosferde uğurlandı Birinci Ağabey. Mehmet Fırıncı, onun için, takvasına vurgu yaparak “Biz onu, Tahirî Ağabeyin vekili gibi kabul ederdik” diyordu.
Ve işte Tahirî’nin vekili, tıpkı onun gibi, bir 3 Nisan günü vedâ etti bu dünyaya. O şimdi sevdikleriyle...
Şüphesiz onu pekçok insan seviyordu. Biz ancak bir kısmıyla görüşebildik tabii... Gelin onu, bir de sevdiklerinin ağzından dinleyelim:
Mustafa Sungur:
Birinci, kabre müteveccih oldu, gitti. Arkadaşları olan Ahmet Aytimur, Mehmet Fırıncı, Mehmet Kutlular, vs. talebelerin hepsine ve bu zamana kadar beraber olduğu bütün arkadaşlarına başsağlığı diler, hepsinin iman-Kur’ân hizmetinde daim olmalarını temenni ederim. Bu kardeşimiz, Risâle-i Nur’da idealini buldu, elhamdülillah o şekilde bir hayat yaşadı. Dünya kirlerinden uzak olarak Rahmet-i Rahman’a kavuştu inşallah. Biz hep beraber onun hizmetini devam ettireceğiz. O da kabir tarafında hizmetini devam ettirecek inşallah.
Mehmet Kutlular:
Birinci Ağabey, kendi halinde, inanmış, inandığından hayatı boyunca hiç sapmamış, kendi inancına göre taviz vermemiş ve hakikaten takvâ içerisinde yaşamış bir insandı. İnsanlarla olan münasebetinde de, hiç kavgalı, gürültülü, münakaşalı şeyleri sevmezdi Birinci Ağabey. Devamlı ibadet hassasiyeti içerisinde yaşayan birisiydi. Yani sadece farzlara değil, sünnetlere uyma hususunda da çok hassastı. Allah rahmet eylesin, Tahir Ağabey de böyleydi. Birinci Ağabey de buna dikkat ederdi.
Tabiî daha ziyade münzevî gibiydi o. Çok fazla dışarıyla ilgisi yoktu. Ama Risâlesini okur, derslere giderdi.
Üstad zamanında da İstanbul’da neşriyatla meşgul olmuştu. Ayrıca Zübeyir Ağabey, onu, Bekir Ağabeyin yanında görevlendirmişti. Çünkü Bekir Ağabey yalnız, sekreteri yok, Anadolu’ya gidiyor, bir takım şeylerin takip edilmesi lâzım tabiî. Seneler boyu, 12-13 seneden fazla o görevi de yapmıştır.
Mehmet Fırıncı:
Birinci Ağabeyle elli yedi sene beraberdik. Hep hizmette bulundu, başka hiçbir şey düşünmedi. İnsanlardan tek birşey isterdi: Devamlı namazını vaktinde kılmalarını. Biz onu Tahir Ağabeyin vekili gibi kabul ederdik. Üstadı hüve hüvesine yaşamak isterdi. Hamdolsun, Resûlullahın talebesi olarak ahirete gitti inşallah. Resûlullah ve Üstadımız onu karşılamışlardır.
İhsan Atasoy:
Son anında yanındaydım. Hastanede Dr. Said Bey, beni bir saat kala çağırmıştı. Tabiî sekerat halindeydi, nefes alış verişleri bir hayli zayıflamış vaziyette yatıyordu. Ben Yasin-i Şerif’i okudum. Ondan sonra Cevşenü’l-Kebir’in sonuna geldim. Yasin’i okurken Said Bey şunu dedi: “Normalde bir saat önce, kalbi, iki kez durdu. Ve çalışması mümkün değil. Ben doktor olarak ilk defa böyle bir olaya şahit oluyorum. Kalp, tekrar başladı çalışmaya.” Sonra “Namazı bekliyor” dedi Said Bey. “Ezana ne kadar var?” diye sordu çevresine. Ona bakarken, bir yandan da ekrana bakıyor, kalp atışlarını takip ediyordu. Ve gerçekten de ben Cevşen’in sonuna geldiğimde, Üsküdar’dan çok güzel ezan sesleri gelmeye başladı. Camları açtırdı Said Bey. Ezan sesleri sırasında, ‘olmayacak’ şey gördük. Normalde hareketsiz yatarken, hareket başladı. Ellerini, teyemmüm eder gibi birbirine vurmaya başladı. Sonra çok zor bir şekilde yüzüne getirdi. Derken ellerini birleştirdi önünde. Sonra bir anda, son nefes bile yoktu, tam bir sükûnet ve huzur haliyle gözleri belli bir noktaya dikilmiş olarak ruhunu teslim etti. “Tamam mı?” dedim doktora. “Tamam” dedi. Ancak o zaman anlayabildik. Yani o kadar sükûnet haliyle Rabbine mülâki oldu.
Safa Mürsel:
Az konuşan, fakat çok iş yapılmasını isteyen biriydi. Namaza, ibadete, evrad ve ezkâra olan hassasiyeti, hiçbirimizle kıyaslanmayacak derecedeydi. Çok sıkıntılı günlerde, metanatiyle, teşvikleriyle, arkamızda mânen müzahir olmasıyla bizim için önemli bir güç kaynağı idi.
İsmetullah Güler:
Kendisinden çok istifade ettik. Takvasıyla, Risâle-i Nur’a olan vukufiyetiyle önde olan ve bilhassa namaza verdiği ehemmiyet ile herkese örnek bir ağabeyimizdi. İkindi namazlarında Amme Sûresinin yarısını okuduğumuzda “Niye tamamını okumuyorsunuz?” diye ikaz ederdi.
Faris Kaya:
İnanan bir insandı. Üstada, hizmete sadık bir insandı. İnandığı gibi yaşadı ve yaşadığı gibi de vefat etti. Hayatının son saniyesine kadar İman ve Kur’ân hizmetine sadakatle yaşadı.
Erdoğan Esenkal:
Ben kendisinden sadece manevî hayatımla ilgili değil, üniversite ve iş hayatımla ilgili de çok önemli tavsiyeler aldım. Daima ondan ubudiyet, takva ve hizmet noktasında fevkalâde faydalı dersler aldık. Allah ebeden razı olsun.
Mevlüt Polat:
Ağabeyler içerisinde nadire-i fıtrat olan, takvalı olarak yaşamaya gayret eden ve Nur hizmetlerini kendisine gaye-i hayat edinen bir ağabeyimizdi. Hatta Mustafa amcamız, daha ona, yedi yaşındayken yazmış olduğu bir tebriki on sekiz sene sakladıktan sonra onun cenazesinde getirip tekrar bize vermek sûretiyle ne kadar hatırşinas ve kadirşinas olduğunu da bize göstermişti.
Hamdi Sağlamer:
Çok şahane Risâle-i Nur okurdu. Ve yokluklar içerisinde, yemek yapamadıkları günlerde, teksirle Risâle-i Nur’ları basarak sıkıntılar içerisinde hizmet etti. Ömür boyu böyle geçti.
Ali Demirel:
Risâle-i Nur’a onun kadar ferâgatle hizmet eden çok az insan vardır. Bütün hayatını bu işe vakfetmişti.
Yavuz Bahadıroğlu:
Evvelâ ailemizin büyüğü idi. İkinci olarak; Bediüzzaman’a sadık, eserlerine sahip, Kur’ân yolunda Kâbeyi yüreğinde taşıyarak yürüyen bir insandı. Bir kutup yıldızı olarak algılıyorum. Namaza iptilâ derecesinde bağlı bir insandı. İnandığı gibi yaşadı. Uğradığı hiçbir zulüm ve baskından şikâyet etmeyerek yaşadı. İnancının bedelini ödedi. Birinci Ağabey için şeb-i arustur bugün. Bekir Ağabeyler, Tahiri Ağabeyler, Zübeyir Ağabeyler sanırım onu bekliyor. Peygamberi, Üstadı onu bekliyor, onu karşılayacaklar.
İslâm Yaşar:
Herkes tarafından iyi bilinen bir insandı. İyi bilinmesinin ötesinde, iyi bilinmekten ziyade iyi bilmeyi ve bildirmeyi isteyen bir insandı. Hem kendisi iyi bilindi, hem onu iyi bilenler hep iyi bilindiler, inşallah hep iyi bilinecekler. Mahşerde bu kalabalıkla yine baraber olacağız inşallah.
Ömer Tuncay:
Birinci Ağabey, meşakkat içerisinde Bekir Berk Ağabeyle mahkemeden mahkemeye dolaşan, hizmete her yönüyle sahip çıkan bir insandı. Sünnete tam mânâsıyla ittibâ ederdi. Çok müstesna bir insandı.
Zeynep Birinci:
Ağabeyim, Risâle-i Nur’u eniştemiz vasıtasıyla tanıdı. Yoksa nerede bulacaktık. Kimsede görmemişiz. Karın üzerinde namaz kılıyordu o. Bize de ders verdi. Her tarafta birinciydi.
Birinci'yi, Bizim Radyo’da konuştular
Mehmet Fırıncı ve Mehmet Kutlular, Bizim Radyo'da, hizmette senelerce birlikte oldukları merhum Mehmet Emin Birinci'yi konuştular.
|
İsmail TEZER
/ İSTANBUL
06.04.2007
|
|
|
Kamudaki tüketimle büyüdük |
MÜSİAD Antalya Şube Başkanı İbrahim İşlek, “2006 büyümesinde sanayi ve inşaat sektörleri ile ihracat ve harcamalar bakımından da kamu tüketim harcamaları sürükleyici olmuştur” dedi.
|
06.04.2007
|
|
|
Türkiye'nin demokrasi dışında çaresi yok |
Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Mehmet Ağar, darbe söylentilerine tepki göstererek, “Türkiye’nin demokrasi dışında çaresi yoktur. Türkiye yoluna güçlü şekilde devam edecektir” dedi.
Mehmet Ağar, Atatürk Havalimanı Taksi Durağı’nı ziyaret ederek, taksici esnafının sorunlarını dinledi. Ağar burada yaptığı konuşmada, İstanbul’un trafik sorununun giderek büyüdüğüne dikkat çekerek, şehrin ulaşım ve koordinasyon merkezinde şoför esnafından temsilcilerin bulunması gerektiğini kaydetti. Ağar, taksicilerin sorunlarına belediye ve havalanı yönetiminin ortak çözüm bulması gerektiğini belirterek, haksız rekabetin engellenmesini istedi. Taksicilerin sorunlarını içeren dosyayı alan Ağar, konuyu milletvekilleri vasıtasıyla Meclis gündemine taşıyacağını söyledi.
İstanbul’un güvenlik sorununa da değinen DYP lideri, hükümeti güvenlik konularında yetersiz kalmakla eleştirerek, iktidara geldiklerinde bütün şehirlerin kontrol altında ve aydınlık olacağını söyledi. Ağar, “Şehirler büyüyor. Güvenlik tedbirleri şehirler kadar hızlı büyümüyor. Suçun büyüğü küçüğü olmaz. Güvenlik gücü günün her saati görünür olmalıdır. Hepsinden önce güvenliği sağlayan unsurlara inisiyatif tanınmalıdır” dedi.
Soruları da cevaplandıran Mehmet Ağar, geçtiğimiz yıllarda aralarında eski kuvvet komutanlarının da bulunduğu bir grubun darbe hazırlığı yaptığı yolundaki iddiaların hatırlatılması üzerine “Türkiye’nin demokrasi dışında çaresi yoktur. Türkiye yoluna güçlü şekilde devam edecektir” diye konuştu.
Başbakan Erdoğan’ın konu ile ilgili savcıları göreve çağırmasını da değerlendiren Ağar, “Savcılar bu konuda görevini yapıyor. Galiba hükümetin haberi yok. Bu hükümete güvenerek hiç kimse 20 adım atmaz” dedi.
Mehmet Ağar, 14 Nisan’da Ankara’da yapılacak olan miting ile ilgili bir soru üzerine ise “Türkiye’de hukuk içinde gösteri ve toplantı yapılmasından rahatsız değiliz. Burada yapılması gereken zorlama olmamasıdır. Herkesin kendi tercihini hukuk içinde kullanması gerekir. Malatya İnönü Üniversitesi’nde sınav iptalinin doğru olup olmadığını bilmiyorum. Ama sırf bu yüzden sınav iptalinin olabileceğini zannetmiyorum” şeklinde konuştu.
Kooperatif Başkanı Fahrettin Can’ın gazetecilerin kendi sorunlarını yeteri kadar anlatmadıkları yolunda eleştirilerde bulununca Ağar, gazetecilerin sadece görevlerini yaptıklarını hatırlattı.
|
Mustafa GÖKMEN
/ İSTANBUL
06.04.2007
|
|
|
Aklıselim çağrısı |
Memur-Sen Konfederasyonu’na bağlı Birlik Haberleşme ve İletişim Çalışanları Sendikası (Birlik-Haber-sen) Genel Başkanı Hüsamettin Şanal, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda ülke ekonomisini ve demokrasiyi riske atmadan aklıselim olunması çağrısında bulundu.
Hüsamettin Şanal, yaptığı yazılı açıklamada, ülkenin ve TBMM’nin demokrasi sınavından geçeceği şu günlerde felaket tellallarının üniversite öğrencilerinin sınavlarını erteleyerek düşünülen mitinge taşınmalarının şaşırtıcı olduğunu bunu kimsenin yapamayacağını belirtti.
Geçmiş dönemlerde de üniversitelerin-rektörlerin siyasî emellerin içine çekilmekle ülkenin neler kaybettiğini unutmadıklarını bildiren Şanal, “Veliler olarak bizler de yasal haklarımızı kullanarak ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunacağız” dedi.
Seçilecek cumhurbaşkanının seçiminin değil, nasıl biri olacağının konuşması gerektiğini dile getiren Şanal, şunları kadetti:
“Bu ülkenin meselesi kalkınma, büyüme, ekonomik refah, sosyal adalet, hukukun üstünlüğü gelir dağılımı, işsizlik, kalkınmış bir Türkiye olmalıdır. Üniversitedeki rektörler bunlara kafa yormak, aydın geçinenler proje üretmeli ve katkı sağlamalıdır. Cumhurbaşkanlığı seçimi yasalarda mevcuttur. Seçimin nasıl yapılacağı değil; Köşk’e çıkacak kişinin halkıyla iç içe yaşaması, demokratik olması, vatandaşın evine girmesi, katılımcı olması, Köşk’te kapanıp kalmaması, halkının vatandaşının derdiyle dertlenmesin ve onlar gibi yaşaması gerekmektedir.”
|
Recep GÖREN
/ ANKARA
06.04.2007
|
|
|
Teziç eyleme katılmayacak |
YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, 14 Nisan’da Atatürkçü Düşünce Derneği’nin organize ettiği Tandoğan Meydanı’ndaki mitinge katılmayacağını açıkladı.
Teziç, Anayasal Kurumun başında olan biriyim. Eyleme katılamam. Ama yürüyüşe katılmak isteyen katılır” dedi. Teziç eylemle ilgili başka bir soruya da, “Toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı kimsenin tekelinde değildir. Bu herkesin tercihine bağlıdır. Herkes özgürlüklerini kullanabilir” şeklinde cevap verdi. Erdoğan Teziç, cumhurbaşkanlığı seçim sonucu ile ilgili soruyu da, “Meclis kararına karşı çıkma gibi bir durumumuz olamaz” şeklinde cevapladı.
|
06.04.2007
|
|
|
Gül: AB, bizden korkmamalı |
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Türkiye’nin AB üyeliği hakkında Avrupa’da yapılan tartışmaları eleştirdi ve “AB’nin Türkiye’den korkmasına gerek olmadığını” söyledi.
Gül, 3-4 Nisanda Almanya’ya yaptığı ziyaret sırasında Süddeutsche Zeitung gazetesine verdiği demeçte, Türkiye’de AB coşkusunun eskisi kadar fazla olmadığını, bunun bir nedeninin birçok Avrupa ülkesinde Türkiye ile ilgili sürdürülen tartışmalar olduğunu belirtti.
Kıbrıs sorunundan dolayı Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinde aksamaların yaşandığına dikkat çekilmesi üzerine Gül, “Burada bir şeyin iyi anlaşılmasını istiyorum: AB’nin bizden korkmasına gerek yok. Türkiye’nin AB üyelik süreci doğrudan gerçekleşmeyecek. Her şeyden önce müzakereleri başarıyla tamamlamamız gerekiyor” diye konuştu.
Sonuçta Türkiye’nin hem demokraside, hem de ekonomi yüksek standartlara sahip olacağını ifade eden Gül, “Eğer başarılı olursak, bundan neden herhangi bir kişi rahatsız olsun ki? Bunun dışında Türkiye’nin AB üyeliği konusunda referandum yapacak olan iki Avrupa ülkesi var. Yani bu kadar çok kişi, bu kadar çok politikacı neden şimdiden Türkiye hakkında bu kadar eleştirel laflar söylüyor ki? Bunu anlamıyorum. Ayrıca Türkiye bazı konularda bazı AB ülkelerinden çok daha ileride. Örneğin biz şimdiden Maastricht kriterlerini yerine getiriyoruz” dedi.
Türkiye’de AB taraftarlarının azalmasının reform sürecini tehlikeye sokup sokmayacağına ilişkin bir soruya karşılık olarak da Gül, “Bu doğru, vatandaşların desteğine ihtiyacımız var. Ancak bizler de, yaptıklarımızın Türkiye ve Türk halkı için iyi olduğuna inanıyoruz. Biz yasalarımızı, AB’yi tatmin etmek için değiştirmiyoruz. Bizim için önemli, bu nedenle yapıyoruz” diye konuştu.
|
/ BERLİN
06.04.2007
|
|
|
TBMM Üstün Hizmet Ödülleri sahiplerini buldu |
TBMM tarafından 47 kişi ve kuruluşa verilen Üstün Hizmet Ödülleri düzenlenen törenle sahiplerine verildi Törende konuşan TBMM Başkanı Bülent Arınç, Türk milletinin yardım etme özelliğinin çok güçlü olduğunu ifade ederek, ‘’Bu duygu, bizim köklü kültürümüzün, ulvi dinimizin genlerimize işlediği bir özelliktir. Bizi yaşatan, güçlendiren ve birbirimize daha sıkı bağlayan şey, işte bu yardımlaşma duygusudur’’ dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, ‘’Ülke ve millet olarak taze baharların arefesinde, aydınlık yarınlara uzanan yolun başındayız’’ dedi. Bu yolculukta dikkat edilmesi gereken en önemli hususun, yapıcı olmak, katma değer üretmek olduğuna işaret eden Erdoğan, ‘’Kavgalarla, çatışmalarla, polemiklerle uğraşmayı bir kenara bırakmalı, yeni fikirler, yeni projeler üretmeli, milletimizin ihtiyaçlarını karşılamalı ve dayanışma içinde olmalıyız. Şer kapılarını kapatmalı ve yeni hayır kapıları açmalıyız’’ diye konuştu.
|
/ ANKARA
06.04.2007
|
|
|
Başsavcıdan ‘sayın’sözüne takipsizlik |
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, terör örgütü elebaşına ‘’sayın’’ dediği iddiaları üzerine yaptığı inceleme sonunda takipsizlik kararı verdi.
Edinilen bilgiye göre, Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hikmet Önen, Erdoğan’ın, Avustralya’da 14 Ocak 2000 tarihinde yaptığı konuşmaya ilişkin yaptığı incelemeyi tamamladı. İnceleme kapsamında, konuşmaya ilişkin kasetleri inceleyen Önen, söz konusu konuşmada ‘’herhangi bir suç unsurununu bulunmadığı’’ ve ‘’zaman aşımı’’ gerekçesiyle Erdoğan hakkında takipsizlik kararı verdi. Avustralya’da 14 Ocak 2000 tarihinde yaptığı bir konuşmada, terör örgütü elebaşından bahsederken ‘’sayın’’ ifadesini kullandığı iddiasıyla Erdoğan hakkında 10’dan fazla suç duyurusunda bulunulmuştu.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, suç duyuruları üzerine, Erdoğan hakkındaki incelemeyi Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) ‘’suçu ve suçluyu övmek’’ suçunu düzenleyen 215. maddesinden yürütülüyordu.
|
/ ANKARA
06.04.2007
|
|
|
Seçimler ekonomiyi etkilemesin |
ASKON Genel Başkanı Mustafa Koca, Türkiye’nin ekonomik istikrarının Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinin gölgesinde kalmamasının gerekliliğini vurguladı.
ASKON Genel Başkanı Mustafa Koca, konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada şu görüşlere yer verdi: “Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanan Türkiye, ekonomi anlamında siyasetin gölgesi altında kalmanın riski ile karşı karşıyadır. Söz konusu süreç içinde, ekonomik anlamda sağlanmaya çalışılan istikrarı ve bu süreçte kat edilen yolları hiçe sayarak hareket etmek gibi bir olasılık düşünülemez. Türkiye ekonomisinin geleceği için bu hassas dengelerin gözetilmesinin gerekliliği tartışmasızdır."
|
YENİ ASYA
/ İSTANBUL
06.04.2007
|
|
|
Okullarda turnike dönemi |
İzmir’de bir meslek lisesi, okulda güvenliği sağlayabilmek amacıyla ‘’akıllı kart’’ uygulaması başlattı.
Mecliste kurulan Çocuk ve Gençlerdeki Şiddeti Araştırma Komisyonu, illerde sürdürdüğü çalışmalarını rapor haline getirmeye başladı. AKP Denizli Milletvekili Mehmet Yüksektepe, AKP Giresun Milletvekili Hasan Aydın, AKP Manisa Milletvekili Hakan Taşçı ve CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı’dan oluşan alt komisyon, İzmir’deki incelemelerini rapor haline getirerek Komisyona sundu. Raporda, bir meslek lisesi yöneticisinin ifadelerine de yer verildi. Rapora göre, lise yöneticisi, Komisyon üyelerine, öğrencilerini, öğretmenini ve okulunu korumak için bir firmayla 4 aylık ortak çalışma sonunda ‘’Akıllı Kart’’ projesini hayata geçirdiklerini söyledi. Yönetici, öğrenci ve personel giriş çıkışlarını kontrol altına almak için ana bilgisayara ve müdür yardımcısının bilgisayarına bağlı turnike sistemi kurulduğunu belirtti.
Lise yöneticisi, bu sistemin çalışması için kişinin kimliği üzerine yazılı ve formatlanmış çipli elektronik kart kullanıldığını, öğrencinin, bu kartla okula giriş- çıkış yapabildiğini, dersi bitmeyen veya izinli olmayan öğrenci kartını turnikenin elektronik okuyucusuna gösterdiğinde, turnikenin kollarının, geçişe izin vermediğini ifade etti.
|
/ ANKARA
06.04.2007
|
|
|
Sağlık taşerona emanet |
Türk Sağlık-Sen İzmir Şube Başkanı Ahmet Doğruyol, devletin her geçen gün hastahanelerden elini çektiğini, bu kurumların hizmet alımı adı altında özel şirketlerin kucağına itildiğini öne sürdü.
Ahmet Doğruyol, ‘’Türkiye genelindeki 765 devlet, eğitim ve araştırma hastahanesiyle 36 ağız diş sağlığı merkezi, taşeron firmalardan ayda yaklaşık 1 milyar YTL’ye, temizlik, bilgisayar, yemek, güvenlik hizmeti, röntgen çekimi gibi hizmet satın alımı yapıyor’’ dedi.
Hastahanelerde taşeron şirketler aracılığıyla temizlik, bilgisayar, yemek, güvenlik hizmetleri alındığını, bunun yanında bazı kurumların röntgen, tomografi, MR, laboratuvar, kemik dansitometresi gibi hizmetleri satın aldığını ileri süren Doğruyol, ‘’Bazı kurumlar da hizmet satın alımı adı altında basın danışmanlığı, kalite danışmanlığı diye taşeron firmalara para ödüyor’’ dedi.
Hizmet satın alımları toplandığında bir hastahanede özelleşmeyen yalnızca hastahanenin binası ve memurların olduğunu savunan Doğruyol, ‘’Devlet Hastahaneleri, Türkiye’de özelleştirme idaresine devredilmeden özelleştirilen kurumlar olarak karşımıza çıkmaktadır’’ dedi.
Bu hizmetlerin daha önceden kamu eliyle yapıldığını ve hiçbir aksamanın da yaşanmadığını ileri süren Doğruyol, hedeflerinin birilerini suçlamak olmadığını kaydetti. Doğruyol, ‘’Taşeron firmalar süreklilik arz etmediği için özellikle yazılımlarda sorun yaşanıyor. Sağlık Bakanlığı, hastahanelerin bilgi işlem hizmetleriyle ilgili neden bir program satın almaz ya da yaptırmaz da Türkiye’deki yüzlerce hastahane bu sıkıntıyı her yıl sürekli çekmek zorunda kalır?’’ dedi.
İLGİNÇ HİZMET ALIMLARI
Ahmet Doğruyol, İzmir’de çeşitli hastahanelerde yapılan ilginç hizmet alımlarıyla ilgili şu iddiaları ifade etti: “İzmir’de, bir hastahanenin elinde aracı var, şoförü de var ama hizmet satın alımı adı altında hastahaneye şoförüyle birlikte araçlar getiriliyor. Bunun mantığı nedir? Bir başka hastahanemizde röntgen teknisyenleri var, röntgen makineleri de var. Hizmette aksama yok. Hizmet satın alımı adı altında röntgen hizmetleri taşeron firmaya ihale ediliyor. Yine bir hastahanemizde ihaleye çıkılarak basın danışmanlığı hizmeti alınıyor ve her ay 2 bin 900 YTL para ödeniyor. Bu paranın yüzde 75’i şirkete kalıyor. Yüzde 25’i hastahaneye konulan personele ödeniyor. Bu hastahanede gerçekten basın danışmanına ihtiyaç var mıdır? Var ise bunun yolu böyle mi olmalıdır. Giden para hepimizin.’’
|
/ İZMİR
06.04.2007
|
|
|
Arıcılar sıkıntılı |
Ardahan Kafkas Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Kemal Gültekin, bu yıl kışlatmada çıkan kovanlarda kayıpların beklenenden fazla olduğunu söyledi.
Gültekin, yaptığı açıklamada, il genelinde yaklaşık 40 bin kovan arının kışlatmadan çıkarılmaya başlandığı belirterek, kovanları kışlatmada büyük kayıplarla çıktıklarına dikkati çekti. Ardahan’da yaklaşık 600 kişinin arıcılık yaptığını anlatan Gültekin, kovanlardaki kayıpların arıcıları sıkıntıya sokacağını ifade etti.
|
/ ARDAHAN
06.04.2007
|
|
|
Hedef en iyi olmak |
Samatya’da denize nazır bir konumda yer alan ve koğuş sistemini terk etmeye başlayan İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastahanesi, Türkiye’nin en iyi hastahanesi olmayı hedefliyor.
Başhekim Opt. Dr. Özgür Yiğit, yaptığı açıklamada, günde 5-6 bin hastaya poliklinik hizmeti verdiklerini belirterek, ‘’Yaklaşık 1-1,5 yıldır vizyonumuz Türkiye’nin en iyi hastahanesi olmak. Bunun yolu tıbbî ve otelcilik hizmetlerini çok iyi vermenizden, tıbbi teknoloji ve eğitimi çok iyi geliştirmenizden geçiyor. Her ikisine yönelik çalışmalarımız sürüyor’’ dedi. Bir yandan tıbbî alt yapılarını yenilediklerini, diğer yandan da binalarını depreme karşı güçlendirerek yeniden düzenlediklerini belirten Yiğit, koğuş sistemini de terk etmeye başladıklarını ifade etti. Hasta karşılama ve yönlendirmeyle ilgili hostes uygulamasına geçtiklerini ifade eden Yiğit, bu görevlilerin hastayı kapıda karşılayıp, gereken yerlere götürdüğünü söyledi.
|
/ İSTANBUL
06.04.2007
|
|
|
|