‘Bediüzzaman ve sevgi’ konulu bir konuşma yapan Dr. Senai Demirci, ”İddia ediyorum Risâle Nur’un dili sadedir. Onu anlama sorunumuz varsa, kendimizi biraz sadeleştirerek onun seviyesine çıkmamız daha anlamlı olur” dedi
Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin vefâtının 47. yıldönümü dolayısıyla Bediüzzaman Eğitim Kültür ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Bediüzzamanı anma toplantısı DSİ konferans salonunda yapıldı. Salon hınca hınç dolarken, dinleyiciler kapalı devre TV ile programı takip etti
Zübeyr Zorlu’nun takdimini yaptığı program Faruk Gökhan’ın okuduğu Aşr-ı Şerifle başladı. Bediüzzaman Vakfı Mütevelli Heyet Üyesi İsmail Zorlu açış konuşmasında Bediüzzaman Hazretlerinin Ş. Urfa’ya verdiği öneme dikkat çekerek “Çağımızın mâneviyat sultanı Bediüzzaman Hazretleri yıllar önce Şanlıurfa’mız için şöyle demişti “‘Urfa taşıyla, toprağıyla mübarektir. Urfa hem Anadolu'nun, hem Arabistan’ın, hem Şarkın bir nev’î merkezi hükmündedir. Bütün Urfa halkına çoluk ve çocuğuna, mezarda yatanlarına her sabah duâ ediyorum ve bütün Urfalılara selâm ediyorum.’ İşte Urfa’mız bu duâya bir vefa borcu olarak dünyada bir ilk olarak Bediüzzaman adıyla bir vakıf kurmuştur” dedi.
Bediüzzaman Vakfının faaliyetlerine de dikkat çeken Zorlu, “Bediüzzaman Vakfı kurulduğu günden beri cemiyetin birlik ve beraberliği için gayret göstermiş, toplumun huzur ve mutluluğu için çaba sarf etmiştir” dedi.
Risâle-i Nur damardaki kan gibidir
Bediüzzaman ve sevgi konusunda konuşan Dr. Senai Demirci ise, Risâle-i Nurların çağları aşan bir mesaj ve dile sahip olduğunu, bu toprakların sesi, nüvesi olduğunu belirterek eserleri damarda dolaşan taptaze ve sıcak kana benzetti. “Damardan alınan, tüpe konan kan artık kan olmaktan çıkar. Zira damardaki kan, nabza sahip, hayata sahip, rotaya sahip ve kalbe sahiptir. O damardan çıktıktan sonra sıcaklığını, basıncını, rotasını ve kalbini yitirir. İşte Risâle-i Nur da böyledir. O bu topraklarda doğan, bizi anlatan, bizden bir şeyler taşıyan ve binlerce yıllık tarihî yapımızı mezceden bir eserdir. Bu sebeple diğer eserlerden ayrılır” dedi. Risâlelerin bir tefsir olmadığını, çünkü tefsirin teknik ve mekanik unsurlar içerdiğini, ama Risâlelerin doğrudan Kur’ân-ı Azimüşşanın âyetlerinden, Resulullahın hadislerinden süzülen katreler olduğunu ve bunun özel bir ilim ve kabiliyet istediğini belirten Dr. Demirci, Üstadın Van Erek mağarasında tasarladığı ve ilham aldığı hakikatlerin, bugün de tazeliğini, güncelliğini devam ettirdiğini söyledi. Risâle diline de değinen Demirci; “İddia ediyorum Risâle-i Nur dili sadedir. Onu anlama sorunumuz varsa, kendimizi biraz sadeleştirerek onun seviyesine çıkmamız daha anlamlı olur. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri, bizlerin aynı zamanda dilimizi unutmamamız, İslâmın hakikatlerinden kopmamamız için yeni ve eski kelimeleri aynı anda kullanmıştır” dedi. Program, Risâle-i Nur Enstitüsünün hazırladığı “Kâinatın Mayası” isimli Sinevizyon ile sona ererken, Dr. Senai Demirci kitaplarını imzalayarak okuyucuları ile sohbet etti.
|