Bir süre önce bir internet sitesinde eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli oramiral Özden Örnek’e ait olduğu ileri sürülen bir günlükten pasajlar yayınlandı.
Pasajlar, asker bünyesindeki, ucu darbe girişimine kadar varan çok girift ilişkilere temas ediyor, ve daha, geride, çok ilginç bölümler bulunduğu izlenimi veriyordu.
Özden Örnek günlüğün kendisine ait olmadığını açıkladı.
Ancak şimdi 2 bin sayfadan oluşan günlük haftalık Nokta dergisinde 50 sayfa halinde yayınlanmış bulunuyor.
Günlük gerçekten emekli oramiral Özden Örnek’e ait mi değil mi, bu konu henüz net değil. Ama Nokta’da 50 sayfa halinde yayınlanan belge, TSK bünyesinde olma ihtimali yadsınamayacak gelişmeleri ihtiva ediyor. Öyle bir ilişkiler ağı sergileniyor, öyle somut olaylara temas ediliyor ki, bunun yapay bir üretim olması ihtimali neredeyse sıfırlanıyor.
Günlükte çok şey var ama, şüphesiz en çarpıcı olanı 2004 yılında Türkiye’nin iki darbe atlattığı bilgisi...
Kod adları Sarıkız ve Ayışığı...
Başrolde dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur.
Günlükte onun hakkında “darbe için yanıp tutuşuyor” ifadesi yer alıyor.
Günlükte yine onun hakkında “Bana kalsa adamın niyeti ülke yararı değil kendi yararı” notu düşülmüş.
Günlükte, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün bile darbe değerlendirmeleri içinde röntgeni çıkarılmaya çalışılmış. “Acaba hükümetin adamı mı? yoksa dinci mi? Bizi oyalıyor mu?”
Bir genelkurmay başkanının bile “Dincilik” şüphesiyle röntgeninin çekildiği bir ortamda, kimi subaycıkların YAŞ kararlarıyla damgalanıp ordudan ihraç edilmelerini yadırgamamak gerekiyor değil mi?
Harp Okullarının açılışında mesaj vermek istiyor komutanlar...
Genelkurmay başkanı mesaj metinlerini önceden görmek istiyor. Komutanlar mesajları önceden göstermek istemiyorlar. Genelkurmay Başkanı soruyor:
“-Peki ben kuvvet komutanlarının metinlerini kontrol edemeyecek miyim?”
“-Hayır, edemezsiniz!” cevabını alıyor.
Ve Genelkurmay Başkanı hakkında komutanların yargısı şu:
“Hepimiz artık bu genelkurmay başkanı ile işlerin yürümeyeceğine korkak ve cumhuriyetçi gözükmekle birlikte dinci, AKP’li görüşü desteklediğine karar verdik.”
Günlük, darbe planlayıcılarının medya patronlarını, üniversite rektörlerini manipüle etmek için telefon trafiğini yoğun biçimde işlettiğini de not ediyor.
Darbe atlatılmış.
Bunda dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Özkök’ün belirleyici etkisi olduğu açık.
Ancak, genelkurmay başkanı özkök’ün bile darbenin atlatılmasında nasıl bir zorluk yaşadığı da açık. Hatta günlükten, Org. Özkök’ün zaman zaman, mesela İHL’lerin üniversiteye girişleri söz konusu olduğunda zorla bildiri yayınlatıldığı bilgisini de öğreniyoruz.
Hani zorla darbe yaptırılamamış ama başka şeyler yaptırılmış demek bile mümkün.
Şimdi burada meselenin iki boyutuna temas etmek gerekiyor.
Bir: İyi ki genelkurmay başkanlarının sağduyusu galip geliyor da Türkiye iki güne bir badirelerin içine sürüklenmiyor.
İki: TSK bünyesinde bu tür hareketlenmelerin ortadan kalkması ve işin sadece genelkurmay başkanlarının dirençlerine bağlı kalmaması için kesin tedbirler alma zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Olaya, mevcut genelkurmay başkanı noktasından baktığımızda sayın Büyükanıt, mesela, Cumhurbaşkanlığı konusunda etkin olmaya zorlandığını hissetse bile “Bu işin C’sinden bile bahsetmem” diyebilmektedir. Bu önemlidir. Ama yine sayın Büyükanıt, ısrarla “ülke bütünlüğü ve rejim söz konusu olduğunda TSK, üzerine düşen yasal görevleri yapacaktır” demeyi sürdürmektedir.
Yasal görev denilen şey ise, İç Hizmet Kanunu 35’inci maddede yer alan “TSK’nın Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi”dir. Bu, darbelere de meşruiyyet sağladığı düşünülen maddedir. Bütün darbe girişimleri bu madde üstünden yapılmaktadır. Bu madde orada bulunduğu sürece, ya komutanlar, ya daha alttakiler, ya da bizzat genelkurmay başkanı durumu sürekli kollayacak demektir. Yani sivil kadrolara yönelik kuşku devam edecek demektir. Bir ara bir genelkurmay başkanı “Altımı tutamıyorum” diyerek, alt kademelerdeki hareketliliği sivil kadrolara baskı aracı olarak değerlendirmiştir.
Soru şu:
Ülke güvenliği sıkıntıya girdiğinde ya da rejim sorunu oluştuğunda asker ne yapsın? Kendi başına re’sen karar verip harekete mi geçsin, yoksa sivil kadroların kararını ve çağrısını mı beklesin?
Burada düğüm, askerin sivil kadrolara güvenip güvenmemesinde oluşuyor. Siviller ülke güvenliğini ve rejim meselesini ıskalayabilir, hatta bizzat tehlike haline gelebilir, düşüncesi...
Peki halk?
Halk da ülke güvenliğini ıskalayacak hatta bizzat tehlike haline gelebilecek kadroları iktidar yapabilir, düşüncesi...
Böyle baktığınızda aslında sivil yapıyı şeklen meşru, ama gerçekte tehlike potansiyeli taşıyan bir yapı olarak görüyorsunuz demektir.
Bu bakış içinden demokrasi, yani halka güveni öngören bir sistem çıkmayacağı açıktır.
Türkiye de bunun sancısını çekiyor.
Ve tam da şimdi, yani Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılırken tam da bunu tartışıyoruz.
Meclis Cumhurbaşkanını özgür iradesi ile seçebilir mi?
Halkın seçtiği meclis meşru mu?
Bu Meclis’ten çıkan hükümet meşru mu?
Bu Meclis’in Cumhurbaşkanı seçmesi meşru mu?
Yoksa vatandaş, daha sandığa oyunu attığından beri sürekli bir ele geçirme operasyonu mu yürütmektedir?
Meclis’in ele geçirilmesi, hükümetin ele geçirilmesi, “son kale olan” cumhurbaşkanlığının, yargının, üniversitelerin...
Kim tarafından...
Vatandaş... Yani halk...
Vatandaş kim? Halk kim?
Soruların gittikçe nasıl abes haline geldiğini farketmek zor olmasa gerek.
Şimdi yeniden günlüğe gelirsek...
Günlükte darbe girişimleri içinde odaklanan isim dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur olmakta, demiştik.
Eruygur bugünlerin de başat ismi.
Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı...
Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda olağanüstü çaba sarfediyor. 14 Nisan’da da Ankara’da bir miting yapmayı planlıyor.
Aslında artık ona hayırlı uğurlu olsun, demek gerekiyor. Hatta bir parti kurup onunla işi yürütse daha da hayırlı uğurlu olabilir. Emekli paşaların tüm sivil hareketlerine tabii bir olay gibi bakmak lazım. Yeter ki, üniforma içinde iken kendilerine emanet edilen silahı vatandaşa yöneltmesinler... Silahın emanet olduğunu unutmasınlar. Halkın, vatandaşın, milletin emaneti...
Millet yanılır biz yanılmayız mantığı herkesin ayağını kaydırıyor. Bizden söylemesi...
ahmettasgetiren.com.tr, 30.3.2007
|