Diyarbakır Dedeman Otel’de çevre il ve ilçelerden gelen kalabalık bir dinleyici topluluğunun iştirakıyla “Varlıklar Âleminde İnsan” konulu Risâle-i Nur’u Anlama Konferanslarından ilki gerçekleştirildi.
Risâle-i Nur Enstitüsü Diyarbakır Şubesi tarafından “Risâle-i Nur’u Anlama Konferansı” düzenlendi. Pazar günü, Diyarbakır Dedeman Otel’de çevre il ve ilçelerden gelen kalabalık bir dinleyici topluluğunun iştirakıyla “Varlıklar Âleminde İnsan” konulu Risâle-i Nur’u Anlama Konferanslarından ilki gerçekleştirildi.
Mustafa Gökez’in açılış konuşmasını yaptığı konferansta Türkiye’nin çeşitli yerlerinde Risâle-i Nur Enstitüsü tarafından yapılan ulusal kongreler ve arama konferansları hakkında bilgi verildikten sonra, Prof. Dr. Orhan Ayyıldız; “İnsanın Yaratılış Mucizesi” adlı sunumunu yaptı.
İnsanın ana rahmine düşmesiyle başlayan macerasını Kur’ân, hadis ve Risâle-i Nur perspektifinde ele alan Prof. Dr. Ayyıldız, rahim kelimesinin “Rahmet’ten” geldiğine dikkat çekerek, bebeğin ana rahminde nasıl korunduğunu anlattı. “İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, hemen apaçık bir hasım kesilir” (Yasin, 77) âyetini örnek göstererek, insanın yaratılış mucizesinin Kur’ân’da açık bir şekilde yer aldığını ve bunun Batılı bilim adamları tarafından dile getirildiğini belirtti. İnsanın teşekkülü hususunda döllenme süreci ve gelişim evrelerini şematize edilmiş bir şekilde slayt gösterisiyle sunan Prof. Dr. Ayyıldız, konu ile ilgili âyet ve hadisler ışığında son gelişmeleri de aktardı.
Bir sonraki aşamada sırasıyla bebeğin yüz, kalp, akciğer, böbrekler ve üreme sistemi gelişimini aktaran Prof. Dr. Ayyıldız, bebeğin anne karnındaki gelişim görüntülerini dinleyicilerle paylaştı. Doğum sinyalleri ve doğumun gerçekleşmesini ele alıp bebeğin doğumdan sonra beslenmesi konusunda rahmet musluğundan akan süt mucizesine değindi. Son olarak Bediüzzaman Hazretlerinin “şefkat kahramanları” olarak tanımladığı annelerin şefkatine ne kadar ihtiyaç duyulduğunu anlatarak konusunu bitirdi. Sunum sonrası gelen soruların cevaplanmasının ardından çay-kahve ikramı yapılarak programa kısa bir ara verildi.
Programın devamında sunum yapmak üzere dâvet edilen Prof. Dr. Mehmet Aybak, “İnsan ve Mahiyeti” adlı çalışmasını slayt gösterisi eşliğinde sundu. Genel olarak insan, insanın ayırıcı özellikleri, insanın halife-i arz olarak seçilmesi, insanın iman ve ibadet etme zaruretine değinen Prof. Dr. Aybak, insanın önünde iki yol olduğunu, kâinatın en kıymettar meyvesi olmayı da, mevcudatın en süflisi olmayı da seçmenin insanın elinde olduğunu dile getirdi. Akabinde ise insan fıtratına nakşedilmiş bazı kanunları; ‘insanın hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acib ve lâtif bir mizaç ile yaratılması’, ‘insan fıtratının bekaya aşkı’, ‘insanın maddî ve manevî yönlü bir varlık olması’, ‘insanın tahakküm ve tezellülden hoşlanmaması’, ‘acz ve fakr üzerine yaratılmış olması’ olarak sıraladı. İnsanın nisyandan geldiğini anlatan Prof. Dr. Aybak, geçmişte insanı tanımlamaya çalışan ve aralarında Aristo, Descartes, Gide ve Mark Twain’in de bulunduğu filozof ve yazarların insanı nasıl tanımladıklarına yer verdi.
Sunumun devamında ‘İnsan küçük bir âlem olduğu gibi, âlem de büyük bir insandır’ hakikati ön plana çıkarılırken, insanın Nakş-ı Azam’ın ve her isimde bulunan İsm-i Azamlık mertebesinin tecellisine mazhar bir ahsen-i takvim olduğu hakikatine dikkatler çekildi.
Bir sonraki bölümü insanı hayvandan farklı kılan temel farklara ayıran Prof. Dr. Aybak, bu temel farklar arasında insanın hadsiz acz ve fakrı, geçmişten keder duyup gelecekten endişelenmesi, hodgâm ve zahirperest olması, zalim ve cahil olması, ilim ve san’at yönü, akıl ve kalbi, duygularının sınırsız olması gibi maddeleri sıralayıp, ilgili açıklamalarda bulundu. Sunumun sonlarına doğru İnsan Genom Projesi, yaşlanma ve ölüm gerçeğini, akıl ve kalbin maddî ve manevî mahiyeti hususuna yer verilirken, insanın yeryüzünün halifesi olduğunu ve sahip olduğu yetkisini kullanması gerektiğine vurgu yapıldı. Gerçekleştirilen soru-cevap faslının ardından, programa öğle yemeği arası verildi.
Verilen aranın ardından Prof. Dr. Gürbüz Aksoy, “İnsan ve İlim” adlı çalışmasını aktardı. Konuşmasına, Batı âleminin ve insanlığın ‘İnsan nedir?’ sorusuna yüzyıllardır bir cevap bulmaya çalıştığını, ancak yapılan bütün bu araştırmalar ve mücadeleler sonunda hâlâ bir sonuca ulaşılamadığını ve insan ile hayvan arasında bile hâlâ net bir ayrım yapılamadığını anlatarak başlayan Prof. Dr. Aksoy, bu konferanslar ve bilimsel çalışmalar sayesinde insanlığın, insan kavramının mahiyetini anlayabileceğini belirtti.
Hayvanların, hayatı için gerekli olan her şeyi öğrenmiş olarak dünyaya gönderildiğini belirten Prof. Dr. Aksoy, insanın ise doğumundan itibaren ilim öğrenerek tekemmül etmek üzere yaratıldığını anlattı. Mükemmelleşmek için şart olan ilmin ise öncelikle cahil olunduğunun fark edilmesiyle gelişebileceğini, insan aklının bilgi kaynaklarından alınan ham verileri, kendi kabiliyetleriyle yoğurarak bilgiye ve bunu da sistemleştirerek bilime dönüştürdüğünü aktardı. İnsanoğlunun bilime yaptığı en büyük kötülüğün ise, bilimin din yerine konulmaya çalışılması olduğunu, ancak bilim dünyasının bu hatadan dönmeye başladığını hatırlattı. Şehadet âlemindeki gözlemlerimizin sistemleştirilerek maddî bilimleri oluşturduğunu, duyu ve algılarımızın dışındaki bilgilerin anlaşılması için ise manevî bilimlerin oluştuğunu, bu manevi bilimlerin kaynağının vahiy olduğunu, insan aklının ise bu bilgileri ispatlama ve açıklama üzerine çalışabileceği noktasına vurgu yaptı.
Son olarak “nev'i beşerin ahir zamanda ilim ve fenlere döküleceği ve bütün kuvvetin ilimden alınacağı” hakikatinin bugün tam mânâsıyla ortaya çıktığını ve bizlerin de kendi alanlarımızda aranılan adamlar olarak bilimsel yeteneğimizi tahkiki ve araştırıcı bir mânâda kullanmamız gerektiğini belirten Prof. Dr. Aksoy, Allah’ın her bir isminin tecellilerini görmeye çalışmamız ve bunu insanlığa gösterebilmemiz gerektiğini vurgulayarak sunumunu bitirdi.
Dördüncü olarak “İnsan ve Sistem” konulu sunumunu yapmak üzere Yüksek Mühendis İsmail Benek dâvet edildi. Sözlerine insan ve sistem kavramlarını karşılaştırarak başlayan Benek, sistemi ‘belirli bir amaç için bir bütün gibi çalışan ilişkili parçalar grubu, yol veya yöntem’ olarak tanımladı. İnsandaki organizasyon ile sistemdeki organizasyonu kıyas ederken, insanın şuur sahibi olduğuna, şuur sahibi olanların da farklı olduğuna değindi. ‘Kalp ve akıl gözlerimiz kapansa da vicdan gözümüz kapanmaz’ diyen Benek, müessese ve sistemlerin de vicdanı olması gerektiğine işaret etti. Sistemin içerisinde girdi ve çıktıların olduğunu kaydedip, insanoğlunun da yapmış olduklarında girdi ve çıktıların olduğunu ekledi ve her işimize başlarken “Bismillah”’ın bir girdi olduğunu örnek olarak sundu.
Sunumunun bir sonraki aşamasında Kur’ânî bir sistem olan Risâle-i Nur’daki Kur’ân’ın altı yönünden bahsederek bu yönlerin hayatımızda alması gereken yerin önemine dikkatleri çekti. ‘Kâinat sisteminde insan, insan sisteminde ise kâinat vardır’ diye sunumunu sürdüren Benek, bütün dünyanın Risâle-i Nur modeline ihtiyacı olduğunu ve bu modelin böyle detaylı bir şekilde anlatılmasının Bediüzzaman Said Nursî’ye nasip olduğunu kaydederek sunumunu bitirdi.
Son olarak “İnsan ve San’at” konulu sunumunu yapmak üzere Güzel Sanatlar Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Alakuş dâvet edildi. Konuşmasına yeryüzündeki İlâhî san’atın mükemmelliğine işaret ederek başlayan Dr. Alakuş, insanın bu mükemmellikler silsilesi içerisinde en mükemmel varlık olduğunu belirtti. Toplum olarak san’at kavramına mesafeli bir duruşumuz olsa bile, İslâm medeniyetinde ve İslâm toplumunda san’atın aslında vazgeçilmez bir yerinin olduğunu örnekleriyle beraber gösterdi. Ebru, hat, tezhip gibi kültürümüze has onlarca san’at dalının olduğunu belirten Dr. Alakuş, batılı meşhur san’atkârların da bu san’atlardaki mükemmellikler karşısında duydukları hayranlıkları açıkladı. Modern dünyada gelişen teknoloji ile klasik san’at dallarının alanlarının kısıtlandığını, bu sebeple batı âleminin İslâm toplumunda süregelen soyut sanat kavramına yöneldiğini belirten Dr. Alakuş, klasik İslâm san’atlarıyla, modern Batı sanatının birleşiminden oluşan eserler sunarak kendisini bütün dünyaya kabul ettirmiş san’atkârların eserlerinden örnekler sundu.
Programın son bölümlerinde resim ve heykel yapmanın İslâm dünyasındaki yerine de değinen Yrd. Doç. Dr. Alakuş, Peygamber Efendimizin (asm) konuyla ilgili görüşlerine yer vererek Asr-ı Saadetten örnekler sundu. Kur’ân âyetlerinden de paylaşımlar yapıp, Bediüzzaman Hazretlerinin bu konudaki görüşlerine yer verdi. Dr. Alakuş, sorulan sorulara verilen cevaplarla birlikte sunumunu bitirdi.
Konferansa, programın başında verilen anket formlarının toplanmasının ardından Mustafa Gökez’in yapmış olduğu kapanış konuşmasıyla son verildi.
|