Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla, “İnanılmaz bir şekilde bazı gazete ve yayın organları, bazı yazarlar basın özgürlüğü konusunda çok hassas ama ifade özgürlüğü konusunda ya aynı hassasiyeti göstermiyor veya duyarsız” dedi.
Demokrat Hukukçular Derneği’nin Sağlık-İş Sendikası Konferans Salonunda düzenlediği “Türk Basını ve İfade Özgürlüğü” konulu konferansta konuşan Prof. Dr. Atilla Yayla, ifade özgürlüğünün insanların görüşlerini, kanaatlerini, dileklerini, başlarına kötü bir şey gelme korkusu olmadan serbestçe ifade edebilmek olduğunu kaydetti.
Bir toplumun medeniyet merdiveninde daha yukarılara doğru tırmanmasında ifade özgürlüğünün payının çok büyük olduğunu vurgulayan Yayla, “Bundan dolayı ifade özgürlüğü üzerinde durulmayı hak eden bir değerdir. İfade özgürlüğü olmazsa düşünce özgürlüğü bir işe yaramaz ve ifade özgürlüğünün olmadığı yerde düşünce özgürlüğü de yoktur” diye konuştu.
İfade özgürlüğünün en hassas olduğu alanlardan birinin din özgürlüğü olduğunu belirten Prof. Dr. Yayla, şöyle devam etti:
Yani din tercihi yapmakla ve bir dinin gereklerini dışa yansır biçimde yerine getirmekle ifade özgürlüğünü kullanıyoruz demektir. İnsanlar kalpleriyle inanırlar, iman ederler ve kalpler okunamaz. Bir insana eğer bir dini inançtan vazgeçmesi için baskı yaparsanız o insan sizin zorbalığınızdan korktuğu için o dini inancından vazgeçmiş gibi yapar ama aslında hiçbir değişiklik yoktur kendisinde. Sizin zorbalığınızdan korktuğu için sizin istediğiniz gibi görünür. Dolayısıyla ne kadar baskı yaparsanız yapın bir netice alamazsınız.”
Doğru olduğuna inandıkları fikri savunanların, yanlış olduğunu düşündükleri fikirlerin ifade edilmesinden korkmaları için bir sebep olmadığını vurgulayan Yayla, “Eğer doğru sizin elinizdeyse, doğrunun elinizde olduğuna bu kadar kuvvetle eminseniz neden korkuyorsunuz ki eleştirilmekten. Eğer doğru bir tek eleştiriyle yerle bir olacak kadar zayıfsa muhtemelen doğru değildir” şeklinde konuştu. Yayla, Türkiye’de ifade özgürlüğüne basın ve yayın organlarının katkısının olması gerektiği kadar büyük ve tesirli olmadığını, hatta bazı durumlarda bazı yayın organlarının ifade özgürlüğünün katledilmesi için çaba sarf edebildiğine dikkat çekti. Yayla, şöyle konuştu:
“Eğer medya sektöründe çalışanların ifade özgürlüğünü kaldırırsak, medya zaten var olamaz. Dolayısıyla asıl özgürlük ifade özgürlüğüdür, basın özgürlüğü ise ifade özgürlüğünün medya tarafından kullanılmasıdır. İnanılmaz bir şekilde bazı gazete ve yayın organları, bazı yazarlar basın özgürlüğü konusunda çok hassas ama ifade özgürlüğü konusunda ya aynı hassasiyeti göstermiyor veya duyarsız. Buna dayanaraktan ifade özgürlüğü konusunda seçici ve ayrımcı davranıyorlar. Kendilerine gerek arkadaş olarak yakın olan, gerek fikir olarak yakın olanların hakları ihlal edildiğinde şiddetli bir tepki gösteriyorlar ama uzak olanların hakları ihlal edildiğinde tepki göstermiyorlar. Yani bizim gibi toplumlarda sık karşılaşılan çifte standartlık medyada da kendini gösteriyor.”
Türkiye’de medyanın en büyük problemlerinden birinin olaylarla yorumların birbirine karıştırılması olduğunu belirten Prof. Dr. Atilla Yayla, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Gazeteler kendi yorumlarını ‘olayın kendisi’ gibi aktarmaktadır. Okuyucuyu aptal yerine koymaktadır ve manipüle etmektedir. Bu meslek ahlakı, meslek standartları ile ilgili bir problem. Bunun değişik yöntemleri var. Mesela haberi eksik vermek, haberle suçlanan kişiyle görüşme yapmamak, haberde itham edilen kişilerin önemsiz kısımlarını yayınlayıp, önemli kısımlarını yayınlamayıp ‘işte biz haberi yayınladık’ demek.”
Konferansın açış konuşmasını yapan Avukat Mehmet Ali Aslan ise ifade özgürlüğü üzerinde gösterilen çifte standarda dikkat çekti.
|