Aslında, düşlerimiz sağanağında bizi ıslatırken, şemsiyesiz olmak daha güzel... Hele şemsiye bir emanetse ve bir gün başa kakacaksa, ıslanmanın zahmeti kurulanmayla geçer. Bırakınız şemsiyesiz kalalım.
Gök kubbenin yağmurlarında sırılsıklam olalım. Teslim olduğumuz yerde rahmetin sularında ıslanmayı sevelim.
Tercihlerimiz her zaman yol gösterici olmayabilir.
Sevgilerimizde bizi her an mutlu etmeyebilir.
İlkeli sevgilerin maliyeti her zaman bizi ıslatabilir. Şemsiyeli koruma her zaman mümkün olmaz.
Bir kabulün dayanağında yürümek ve sonuca razı olmak...
Gök kubbenin sonsuzluğa uzanan ümitlerine bahçe olmak, sığınak olmak ve kılavuz olmak…
Hayatın tadımlık olaylarından bu kadar ders çıkarıyorsak, derslerin hayatı romanlaşsa bile bitmiyor. Yazı oluyor, tecrübe oluyor, öğüt oluyor ve bazen çekilmez oluyor...
Hepsi derslerin hayata yansıyan bilgileri, gözlemleri ve yaklaşımları... Oldukça akışkan, değişken ve mobil sistemler…
Dünyanın bilimin merceğinden bize sunduğu hafıza kayıtlarından fazlası, bilinmeyen, kaydedilemeyen hayatlar ve hafızalardır.
Düşünün bir kere, Eskimolarda yaşayan insanın algı dünyasını ne kadar ve ne ölçüde kendilerine ait hangi kayıtlarla, beyanlarla kopyaladık. Süregelen değişimlerini ne kadar yakaladık?
Kutuplarda hayatın tanımı, bilgimizden farklı bir deneyimin içinde süzülürken, biz onları okuduğumuzda acaba yaşadığımız algıladığımız kendi kafa fenerimizin ve gözlem dünyamızın sığ laboratuvar sonuçları mı, yoksa onların gerçeği mi?
Çoğu zaman göreceli/itibarî bir çizginin altında veya üstündeyiz.
Düşüncelerimizin piyezometrisi, coğrafyamızın alanıdır. Alanların coğrafyasından ziyade, bizim hayalî gerçek ve rüya filminin kendi iç çizgileridir.
Sınırları, dokuları, engelleri, istekleri, hoşnutlukları veya tepkileri hep bir sınırın hayali kabulleri ve bir zihnin çerçeveleri ile kodlanmıştır.
Acaba başka ne olabilirdi ki?
Doğrusu zihin haritaları ve beyin uzmanları ile geleceği tasarlamak isteyen meraklı ruhların bilime düşen gölgesi ve o gölgede çalışan yeni insan kimyası, cevabını bulamadığı sorularla sorgusunu ve sonrasını tetikleyici bir tahrikle öğrenmeye devam ediyor.
Bazen de öğrenemediğini görüyor, daha ötesine gidememenin veya gittiği her yerin boyutsuz yeni eklemleri ile buluşmanın şaşkınlığını yaşıyor.
Daha ötesi zihnin kurguladığı hayaller ve siluetlerin öteler ötesi yolculuğu ile süregelen beşeriyet kafilesine yeni bir yol levhasının işaretini veriyor.
Her dönem bir kavşak ve yeni yönlendirmelerin trafik işaretleri ile dolu...
Bu böyle devam edip gidiyor...
Anlaşılmayan bir yazı olduğunu düşünüyorsanız, bilin ki anlaşılmaması bir anlamadır ve boşluğun farkına varmaktır.
Kendinizi şu anda boşlukta hissediyor musunuz? Anlamamanın rahatlığında bir uzay boşluğundan bahsediyorum.
Engin ve boyutsuz bir açılımdan bahsediyorum.
Şüphesiz yeni düşünceleriniz bu yazıdan bağımsız oluştu ve içinizdeki istek harekete geçmeye hazır durumda.
Bu bile düşünce uzayında kendi yörüngenize oturmak ve galaksideki ahengin bir parçası olma arzusunun bir tercümesi değil mi acaba?
Başka ne olabilir ki?
Ne söylemek istersiniz?
Bizi çevreleyen kaninatta mıyız? Yoksa evrenin çevresinde miyiz? Ya da biz neredeyiz?
[email protected]
|