Hangi iç çatışmaya “iç savaş” denir? Bazı siyaset bilimcilere göre bin kişinin üstünde kayıp olması yeterli. ABD’de Stanford Üniversitesi’nden Prof. James Fearon, 2. Dünya Savaşı’nın bitiminden bu yana yeryüzünde 125 iç savaş yaşandığını saptamış, ki bunların 20’si halen sürüyor. En iyimser rakamla 60 bin kişinin hayatını kaybettiği Irak, dokuzuncu en kanlı iç savaş olarak şimdiden tarihe geçti.
Prof. Fearon, “Foreign Affairs” dergisindeki makalesinde bugünkü Irak’ın en iyi, 1977-1980 arası Türkiyesi’ne benzetilebileceğini ileri sürüyor. Türkiye’nin günde ortalama 20 kişinin öldüğü çatışma ortamından ordusu sayesinde kurtulduğunu, ama Irak’ta asker ve polisin bizzat çatışmalarda taraf oldukları için böyle bir şansın bulunmadığını belirtiyor.
Yangına körükle gidenler
12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 müdahalelerinin TSK ile toplumun farklı kesimleri arasındaki ilişkileri nasıl etkilemiş olabileceği tartışmalarını bir kenara bırakıp şu hayati soruyu soralım: Bugün Türkiye yeniden bir iç çatışma riskiyle karşı karşıya mı? Bu sorunun gerçekçi cevabı “maalesef evet” olacaktır.
Tabii ki merkezde Kürt sorunu bulunuyor ve bunun sayısız boyutu var. Yani hem dert çok, hem de bunların üzerine ateşle gidenler:
1) PKK sürekli olarak “ateşkes”i her an bozabileceğini duyuruyor.
2) DTP, hem “Türkiye partisi” olma iddiasını, hem de PKK ile özdeşleşmeme kaygısını bir kenara atmış durumda. Çokbaşlı bir görünümdeki DTP’den sürekli olarak Kürt olmayan kesimleri rahatsız edecek çıkışlar geliyor.
3) Iraklı Kürt liderler de Ankara’yı ürkütmeme kaygısından ne zamandır vazgeçmiş durumdalar. Özellikle Barzani’nin yaptığı her açıklama (eskiden de bu kadar çok konuşur muydu sahiden?) Türkiye’de haddinden fazla ciddiye alınıyor.
4) Ulusalcı hareket Kürt cenahının her türlü kendini ifade etme çabasını bir tehdit ve meydan okuma olarak görüp bunlara misliyle cevap vermeyi savunuyor.
5) Bu ulusalcı kabarış asla marjinal değil. Fatih Çekirge yönetimindeki Hürriyet’in internet sitesi ve Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut’un yazıları büyük medyanın bir kısmının nerelere yatırım yaptığının çarpıcı ve ürkütücü örnekleri.
Köprüler uçuyor
Türkiye, Türk ve Kürt milliyetçilikleri arasında köprülere sahip olmadığı, daha doğrusu bunları birer birer yitirdiği için talihsiz. Örneğin 1980 ortalarında SHP’de insan hakları mücadelesi temelinde bir buluşma yaşanmıştı. Ancak 1991 seçimlerinin ardından DYP ile yapılan koalisyon ve PKK’nın (Öcalan’ın) yasal hareketin belirleyici olmasına tahammülsüzlüğü yüzünden yollar ayrıldı.
Ardından İslami hareket bu misyonda öne çıktı. RP, muhayyel bir “İslam kardeşliği” etrafında Türk ve Kürt milliyetçilerini bir ölçüde bir araya getirebiliyordu. Ancak 28 Şubat’la birlikte bu tutkaldan da mahrum kaldık. Bugün 28 Şubat’ı “en azından AKP’yi yarattı” diye övmeye çabalayanların, görünüşte RP’den kat kat güçlü olan AKP’nin neden Türklerle Kürtleri aynı ölçüde birbirlerine yapıştıramadığı sorusuna da bir cevapları olması lazım.
Olup bitenleri sadece dışımızda cereyan eden gelişmelerle açıklayamayız. 28 Şubat, kimlik üzerinden siyaseti yasakladı ama toplumsal hareketlerin kimlik üzerinden yürümesini de engelleyemedi. Sonuçta bugün Meclis’te bulunan ve yarın seçim olsa girecek olan partiler toplumdaki dinamikleri tam olarak temsil etmiyor, bunları denetleyemiyor ve yönlendiremiyorlar.
İnsan bu durumun ne gibi tehlikelere kapı aralayabileceğini düşünmek bile istemiyor.
Vatan, 5.3.2007
|