Niye “Evren vak’ası”?
Çünkü bu olay, mesela, Türkiye’nin merkezden yönetilmesinin zorlaşması ve iyi yönetim imkanları araştırması değil,
Çünkü bu olay, Türkiye’nin eyalet sistemi ile bölünüp bölünmeyeceği tartışması değil.
Çünkü bu olay, milliyetçi tepkinin her yeni düşünceye karşı çıkması olayı değil.
Çünkü bu olay, bölücü hareketin, önüne gelen her fırsata sarılması olayı değil.
Evet, bunların hepsi var, ama, ana mesele bunlar değil. Bunların tümü, Evren vak’asına eklemlenen hadiseler.
Ve her eklemlenme olayı gibi, ana mesele niteliğinden çıkıp, bir uzantı, bir marj haline geliyor.
Türkiye’de eğer, merkezden yönetimin zorlaştığı, bunun için yeni formüller aramak gibi bir sorun varsa, böyle hayati bir sorunu, bir ihtilalci liderin ahir ömründe söylediği sözden yola çıkarak mı tartışmak gerekiyor?
Türkiye’de eğer, bölünme diye bir sorun varsa bu, Evren’e eklemlenerek mi konuşulmalı?
Türkiye’de eğer, milliyetçi düşünce ülkenin bütünlüğü adına sorunlara yol açma istidadı taşıyorsa, bu taa, “ulus devlet” projesi yapılırken değil de, 2007’de, o da etnik bilinç yoğunlaşması gerçekleştikten, bu noktada bir hayli mesafe alındıktan sonra ve Evren gündeme getirdi diye mi alınmalı?
Türkiye’de eğer, diyelim Kürt vatandaşlar adına bazı hak ihlalleri olduğu ve bunun telafi edilmesi gereğinden söz etmek gerekiyorsa, bu, Evren’in alakasız bir beyanından yola çıkılarak mı dile getirilmeli?
Neredeyse Türkiye’nin en temel meseleleri, Evren’in bir çıkışına bağlı olarak ortaya dökülüyor ve oradan çıkış yolları bulunmaya çalışılıyor.
Bu Türkiye’de sorunların nasıl bir laf ishali halinde gündeme geldiğinin göstergesi...
Evet, ortada bir “Evren vak’ası” var.
Nedir bu vak’a?
Evren bir asker.
Evren bir general.
Evren ihtilal yapmış bir general.
İhtilal yaparak, her ihtilalci gibi, Türkiye’yi bir şeylerden kurtardığına inanan bir insan.
İhtilal yapmış ve o dönemde, söyledikleri her şeyi kanun haline getirmiş 5’li bir grubun lideri.
Evren, bu ülkenin Anayasasını yapmış bir ihtilalin başı.
Evren, bir Cumhurbaşkanı.
Evren, din dahil, hemen her konuda konuşmuş, hemen her konuda doğruları bildiğini zanneden bir kişilik.
Şimdi böyle bir kişilik, 2007’de birdenbire Türkiye’nin eyaletlerle yönetilmesi gerektiğine uyanıyor.
Dünyanın değiştiğine, bu değişimi anlamak gerektiğine uyanıyor...
Katı milliyetçilikle olmayacağına inanıyor.
Ve Türkiye Evren’e odaklanıyor.
Maşaallah.
İlk sorulması gereken şey şu değil mi?
İhtilali yaptınız, Anayasayı yaptınız, Cumhurbaşkanı oldunuz, o zaman aklınız neredeydi?
Türkiye’nin merkezden yönetilme zorluğu bugün mü ihtiyaç haline geldi?
Daha o zaman Özal, merkezden yönetilme zorluğunu gündeme getirdiğinde bölücülükle suçlanırken neredeydiniz?
O zaman, Özal bölücüydü, sizler bütünleştiriciydiniz.
Doğruyu hep siz temsil ediyorsunuz ya...
Bu memlekete şeriat gelecekse onu da siz getirirsiniz ya...
Sol olacaksa sizinle olmalı, memleket bölünecekse, sizin bölünme iyidir, fetvanızla bölünmeli...
Biz bu memleketin insanları...
Kulağımız hep sizde olmalı.
“Evren” türü bir askeri sima çıkmalı, doğruları söylemeli...
Biz de kafalarımızı hemen ona göre ayar etmeliyiz.
Sizin aklınıza gelmiyor mu, bugün, siyasi irade karşısında “doğruların temsilcisi” gibi gördüğümüz simalar bundan 20 yıl sonra, bugünkünden epeyce farklı başka gerçeklere uyanırlarsa ne yapacağız?
Bir soru:
-Size göre Evren, bugün söylediklerini 20 yıl önce neden söylememiştir?
Cevap şıkları şöyle:
-Bilmediği için.
-Bildiği ama o gün Türkiye’ye zararlı olacağına inandığı için.
-Bildiği ve doğru olduğuna inandığı halde siyasetçilere alan açmamak için...
Ya şu soruya ne dersiniz?
-Evren, 20 yıl önce söylemediği şeyi bugün niye söylemiştir:
Cevap şıkları da şöyle:
-Evren dün de süzülmüş düşüncelere sahip değildi bugün de değil. Bugün söylediği de, eni – boyu düşünülmüş, süzülmüş düşünceler değildir.
-Evren 20 yılda kendini geliştirmiştir.
-Evren, bölücülük tehlikesinin artık önemini kaybettiğine inanır hale gelmiştir.
Sizce hangi cevaplar doğrudur?
Ben, Türkiye’nin son 40 yılını iyi takip ettiğine inanan bir insan olarak, Türkiye’de her konuda doğruları bildiğini düşünen, ama Türkiye’nin sorunları ve çıkış yolları üzerine yeterli düşünce birikimine sahip olmayan bir tip bulunduğunu, Evren’in buna denk düştüğünü düşünüyorum.
Türkiye kamuoyunun da, bu tiplere, sahip oldukları statü gereği, hak ettiğinden fazla önem verdiği kanaatine sahibim.
Ne yazık ki askeri simalar, bu noktada öne çıkıyor.
27 Mayıs’ın askeri simalarını düşünün.
12 Mart’ın, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın...
Tabii senatörlükler, cumhurbaşkanlığı adaylığı serüvenleri, Anayasa ile birlikte kendini cumhurbaşkanı seçtirmeler, Milli Güvenlik Konseyi’ni yargı dışı tutmalar, ve hortumcu bankalara yönetim kurulu üyelikleri...
Ondan sonra Türkiye’yi kurtarma misyonları...
Oluyor mu?
Siz Amerika’ya gidince Türkiye’yi kurtarmış olacaksınız, siyasetçiler gidince ülkeyi satmış olacaklar...
Siz eyaletten bahsedince ülkeye çıkış yolu göstermiş olacaksınız, siyasetçi gösterince ülkeyi bölmüş olacak...
Doğrusu kaç tane bu ülkenin?
Bu yazıda “eyalet sistemi ne getirir?” konusunu tabii ki tartışmadım.
Bu meseleyi Evren’e bağlı olarak tartışmak kadar abes bir iş olabilir mi?
Evren gündeme getirmeseydi, bu ülkenin iyi yönetimi için sağlıklı şartları araştırmak gibi bir zaruret ortaya çıkmayacak idiyse, zaten işler batakta demektir.
Mahalli İdareler yasa tasarısı görüşülürken ülkenin bölünme riskini konuşan Türkiye, Evren’den teklif gelince heyecana kapılıyor...
Anlaşılan damarımızda bir asker heyecanı kıpırdayıp duruyor. 40 yıl önce emekli bile olsa, onlardan bir öneri gelince kanımız kaynıyor.
Baksanıza, Diyarbakır Cezaevi şartları unutuluvermiş..... Abdullah Öcalan’ın bile, DTP lideri Ahmet Türk’ün bile kanı kaynamış...
Herhalde, “Bu ülke bölünecekse, bunu bile siviller başaramaz, askerler başarır” diye düşünmüş olmalılar. Evren’den ucun ucun başladığına göre neden arkası gelmesin?
Şöyle düşünün:
Orgeneral Büyükanıt, Barzani ve Talabani ile görüşmeyi çok normal görseydi, nasıl gerçeği işaretleyen bir sima olarak alkışlanacaktı.
Oysa, Erdoğan – Gül, herhangi bir seviyedeki görüşmeyi “faydalı olacaksa” şartına bağlı olarak seslendirdiğinde bile kuşku oklarına hedef oluyor.
Burası Türkiye!
Evren vak’asına selam!
Sebil gibi yorumlara devam...
ahmettasgetiren.com.tr, 5.3.2007
|