Bakanlar Kurulu’nun haftalık toplantılarında “AB süreci ve reformlar”ın değişmez gündem maddelerinden biri olmaya devam etmesine bakmayın. Hükümet, “AB artık önceliğimiz değil” politikasını adım adım yürürlüğe koyuyor.
Bunun son ve çarpıcı örneği Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün 6 Mart’ta Brüksel’de yapılacak Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısına katılmayacağını bildirmesi oldu. O katılmayınca, toplantı kaçınılmaz olarak ertelenecek. Çünkü Ankara ile Brüksel arasındaki en önemli ve en üst düzey organ olan Ortaklık Konseyi, Türkiye ile dönem başkanı ve bir sonraki dönem başkanı AB ülkelerinin dışişleri bakanlarıyla AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesinden oluşuyor.
Gül sadece Ortaklık Konseyi toplantısını boykot kararıyla da yetinmedi, “Yakın gelecekte” herhangi bir AB ülkesini ziyaret etmeyi düşünmediğini veya arzulamadığını da çıtlattı. Bu, Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis ile Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni’nin MartNisan’da gerçekleşmesini umdukları Atina gezisinin de ötelendiği anlamına geliyor.
Başbakan Erdoğan’ın programında da önümüzdeki aylarda Avrupa gezisi olmadığına göre, AB ile ilişkileri gidebileceği yere kadar Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan götürecek.
Zaten o da “Gidebileceği yer”in sınırlarını her fırsatta çiziyor:
“AB’de kimsenin bizden reformlar için tarih isteme hakkı yok. Çünkü artık zemin değişti. Nasıl 10 ülkeye üyelik tarihi verdiyseniz bize de verin, biz de yapacaklarımızın takvimini açıklayalım. Üyelik tarihi olmazsa, biz de bundan sonra AB’nin dikte edeceği konuları dikkate almayız.”
Dahası hükümet Brüksel’in “İşletme ve sanayi politikaları” başlığında müzakereleri önümüzdeki ay açma kararını, hatta Almanya’nın dönem başkanlığı süresi bitmeden, 30 Haziran’a kadar, 3-4 başlığı açıp kapatma niyetini bile önemsemiyor.
(Bir bilgi: Müzakerelere birlikte başladığımız, ancak limanlar krizinden sonra AB’nin yollarımızı ayırdığı Hırvatistan üç başlığı açıp kapattı bile.)
Yakın gelecekte iki risk
Dönem Başkanı Almanya Başbakanı Angela Merkel’in “Türkiye’nin üyeliği için daha önce varılan anlaşmaları uyguluyoruz” güvencesine ve bazı Avrupalı politikacıların “Türkiye’yi AB’de görmek istiyoruz. Türkiye birgün mutlaka AB’ye girecek” türünden sade suya tirit demeçlerine bakmayın. Türkiye konusu AB’nin gündeminden de düştü.
Düşmese Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Washington’daki demeçlerine ve açıklamalarına Brüksel suskun kalır mıydı? Türkiye’yle müzakerelerin 8 başlıkta dondurulması kararının alındığı 17 Aralık 2006 zirvesine kadar Org. Büyükanıt her ağzını açışında “Komutanlar sadece askeri konularda görüş bildirmeli, siyasi konulara girmemeli” diye kıyameti koparan AB sözcüleri şimdi oralı bile değiller. İpin ucunu bırakıverdiler.
Düşkırıklığı sislerinin çöktüğü bu “Gri dönem”in bizce iki tehlikesi var: İlki zaten yavaşlamış olan reform süreci durabilir. “Eski Doğu Bloku ülkeleri bile Türkiye’yi birçok alanda geçmeye başladı” diyen Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Martin Schulz’un sorusu doğru: “Reformlara ısrarla devam edilmesi sadece AB üyeliği için değil, Türkiye’nin geleceği açısından da önemli. Hangi ülke AB reformlarıyla kayba uğradı ki?”
Daha önemlisi, reformların durması, sivil toplumun gelişmesi, siyasetin hareket alanının genişlemesi sürecini de frenleyebilir. Bize göre, son dönemde işaretlerini görmeye başladığımız ikinci ve asıl ciddi tehlike bu...
Sabah, 20.2.2007
|