17 Şubat tarihli Zaman’ın 3. sayfasında küçük ama ilginç bir haber vardı. Kendini Kuvvacı ilan eden bir derneğin başkanı DHKP-C adlı terörist örgüte işbirliği çağrısı yapıyordu.
Düşünebiliyor musunuz; millî duyguları okşaya okşaya “vatan kurtaran aslan” rolüne soyunmuş bir grup, pek çok cinayeti fiilen üstlenmiş solcu ve mezhepçi bir örgüte ittifak çağrısında bulunuyor. Üstelik bu çağrı bir kasetle belgeliydi. Merak edip arkadaşlara sordum: “Nereden buldunuz bu kaseti?” Öyle ya, bir kısım komplocular “sızdırma haberler” söylemiyle dehşet saçıyordu meydanda. Neyse... Aldığım cevap şu: Mersin’deki Sultaşa Oteli’nde çekilen görüntüyü Kuvvacı dernek başkanı muhabirimize bizzat vermiş. Kurucu üyeleri arasında emekli askerlerin de bulunduğu örgütün DHKP-C’yi saflarına çağırması kendilerine göre bir övünme vesilesiymiş... Övünülecek hale bakar mısınız?
Evet, işin tadı kaçtı. Kuvvacı güçler öyle absürd bir çizgiye geldi ki bütün sahiciliğini; dolayısıyla bütün inandırıcılığını kaybetti. Bir düğün salonunda çadır tiyatrosunu hatırlatan rol paylaşımıyla masanın üstüne bayrak serip insanlara yemin ettiren emekli albay da sıkışınca masadaki silahın mantar tabancası olduğunu söylemişti. Patolojik bir vak’a ile karşı karşıya olduğumuz kesin. İttihat ve Terakki özentisi bir avuç adam, ağızlarına tam oturmayan ve gırtlaklarından aşağı inmediği için kalplerine ulaşamayan kelime ve kavramlara sığınıp güya milliyetçilik rüzgârı estirmeye kalkıyor. Heyhat! Bu millet, kendini seven adamı gözünden tanır. Çarşıda, pazarda, sokakta, camide görür ve notunu verir. Öyle meydana çıkıp, “Bir elimizde Kur’an, bir elimizde Nutuk” demekle sine-i millete dönmek mümkün değildir; zira halk, adamı samimiyet sınavından geçirir ilmik ilmik. O yüzden “vatanseverim” demekle vatanseverlerin sevgisine mazhar olunamaz bu ülkede.
17 Aralık’ta (Şubat) Radikal Gazetesi hoş bir manşet atmış: “Al sana ‘sivil’ toplum”. Gazete, sivil toplum kuruluşu adı altında çok sayıda emekli subayın Kuvvacı oluşumlar içine girdiğini yazıyor. Doğrudur. Yeni kurulan tezgâh böyle. Son birkaç yıldır emekliler arasındaki moda eğilim, Atatürkçü, Kuvvacı, ulusalcı gibi sıfatlarla anılan dernekler kurup, o çatılar altında yeminler edip yeni oluşumlar içine girmek. Güya bu oluşumlar sivil toplum örgütü (NGO) şeklinde yapılanıyor ve kamuoyunu etkileme görevini üstleniyor. Emekli subay ve bürokratların bir derneğe, bir kulübe üye olması ve orada gönüllü faaliyetler yürüterek hoşça vakit geçirmesi kadar tabii bir şey olamaz. Tek şartla! Emekli adam kendini muvazzaf sayarak, emir-komuta zincirini akla getirir bir üslup içinde, illegal faaliyetlere bulaşmayacak. Görünen o ki; sivil toplum kuruluşlarına sığınan pek çok kişi, kendine sivilleşmenin çok uzağında bir pozisyon arıyor. Bu durum hem “sivil toplum” kavramını hırpalıyor hem de ordumuzun itibarını sarsacak manzaralara sebep oluyor.
Son aylarda ortaya çıkan Kuvvacı portresi İttihat ve Terakki’yi çağrıştırıyor. Ancak o teşkilattaki cuntacıların bir ciddiyeti vardı. Modern cuntacılar ne o ciddiyeti sergileyebiliyor ne de o işin raconunu kesebiliyor. Üçüncü sınıf taklitçilerin paçalarından acemilik damlıyor. Bu haliyle inandırıcılıktan uzak görünerek absürd bir durum sergiliyorlar. Sahicilik ortadan kalktıkça “Bunları nazar-ı dikkate almakla hata mı ediyoruz?” diyenlerin sayısı artıyor. Çünkü mantar tabancalı gerillaların kendilerini madara ettiğini görenler “Bunların kendilerine bile hayrı yok” demek zorunda kalıyor...
Zaman, 20.2.2007
|