Cemil Çiçek taşıyıcı, Cemil Çiçek başrolde, Cemil Çiçek hükümetin sağ aklının temsilcisi…
TCK’nın ilk gününden bu yana, 301. madde felaketinin koptuğundan şu ana, Hrant Dink cinayeti başta olmak üzere her yerde Adalet Bakanı Cemil Çiçek’i tartışıyoruz. Her kritik gelişmede Cemil Çiçek adını görüyoruz…
2005 yılında Ermeni sorununu ele alacak, fikir platformu olacak bir konferans öncesi, meclis kürsüsünden “Bu ülkede milleti arkadan hançerleme özgürlüğü var, iftira etme özgürlüğü var. Bunu herkesin görmesi lazım… Keşke Adalet Bakanı olarak dava açma yetkimi devretmeseydim...” sesi kulaklardan kolay silineceğe benzemiyor…
Nitekim 301. maddenin en hararetli savunucularından birisi oldu Çiçek…
Orhan Pamuk, Elif Şafak ve benzerlerini hedef gösteren, hükümden beter leke çalan, yafta yapıştıran, Hrant Dink’in canına mal olan bu madde için, “hele bir uygulama yapılsın, süreç tamamlansın, içtihat oluşsun sonra bakarız” deyip durdu…
Gerçeğin hilafına Batı ülkelerinde benzer maddeler olduğunu savundu…
Uygulama safhası siyasi kutuplaşmayı besledi, tahrik etti, zemin oluşturdu ve Hrant Dink öldürüldü…
Bakan’da hiçbir değişiklik olmadı…
İşte size yine bir haber, dünkü Radikal Gazetesi’nin manşetinden...
Birlikte okuyalım:
“Şemdinli bombalamasından sonra Radikal’den Zihni Erdem ve Milliyet’ten Derya Sazak, işin içinde devletin de olabileceğine dair kuşkuları haberleştirdi. Genelkurmay da suç duyurusunda bulundu. Savcılık da mahkeme de ‘Suç unsuru yok’ dedi. Dosya kapanabilirdi. Ancak Çiçek ‘Dava açılmalı’ diyerek Yargıtay’a başvurdu ve üyesi olduğu hükümetle büyük bir çelişkiye düştü. Yargıtay ise Çiçek’in talebini oybirliğiyle reddetti…”
Şaşırtıcı bir yön yok bu haberde…
Adalet Bakanı Cemil Çiçek hemen her zaman temel hak ve özgürlüklerden değil, yasak ve yasaklamadan yola çıktı. İnsan güvenliğinden çok devlet güvenliğini esas aldı…
Bunun kanıtı sadece sözlerinde değil Çiçek’in. Aynı izi bakan sıfatıyla yayınladığı, olup bitendeki vicdani ve siyasi sorumluluğunu ortaya koyan, belgelerde de sürmek mümkün…
İşte çarpıcı bir örnek:
2005 sonu, 2006 başı… Art arda AB uyum yasaları çıkıyor… TCK değişiyor… Ve Adalet Bakanlığı savcılıklara yeni yasayla ilgili 01/01/2006 tarihli, 5 nolu, “Devlet Düzeninin korunması ile ilgili suç teşkil eden olayların bildirilmesi” başlıklı bir genelge yolluyor.
Ne beklersiniz bu genelgeden?
Muhtemelen ve doğal olarak temel hak ve özgürlüklerin yapılan yasal değişikliklerin ruhuna uygun bir şekilde korunmasını, devlet ve kamuya karşı işlenen suçların değerlendirilmesinde özgürlük ruhunun esas alınmasını…
Öyle olmuyor…
Şunlar söyleniyor genelgede:
“(…) devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, Türk devletinin ve laik Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmeyi, Anayasamızda yer alan temel hak ve hürriyetleri yok etmeyi amaçlayan suçlara Cumhuriyet Savcıları tarafından derhal el konularak, soruşturmaların bizzat Cumhuriyet Savcıları tarafından yürütülmesi, şüphelilerin ve suç delillerinin eksiksiz olarak tespit edilmesi ve kamu davasının süratle açılması (...)” konularında gerekli dikkat ve özenin gösterilmesini rica ederim…
Denebilir ki, şiddet, terör elbet hızla cezalandırılmalı, kamu düzenine özen gösterilmeli, en önemlisi temel hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik suçlarla ciddi bir şekilde mücadele edilmelidir...
Öyle de değil…
Cemil Çiçek’in “hızla soruşturma, dava açın ve davaları hızla sonuçlandırın” diyerek işaret ettiği kanun maddeleri arasında özellikle TCK’nın düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayan maddeleri de var.
301 bunların başında geliyor… Saymış genelge: TCK’nın “213, 214, 215, 216, 217, 218, 220, 299 ila 343. maddeleri...”
Velhasıl Cumhurbaşkanına hakaret, Türklüğe hakaret, bayrağa hakaret, askere hakaret, temel milli yararlara karşı olmak arka arkaya geliyor...
301’e ilişkin yaşanan uygulama felaketinin arkasında işte bu mantık var, bu genelge var…
Katiller yakalanmış! Ne olacak?
Yeni Şafak, 20.2.2007
|