Tarih öncesi dönemlerden itibaren Anadolu ile Mezopotamya, Avrupa ile Asya arasında bir geçiş yolu olan ve Roma-Bizans, Müslüman, Pers, Arap ve Türk devletlerinin zengin tarihî ve kültürel mirasını günümüze kadar taşıyan Diyarbakır’ın köprüleri ise geçmişi, bugüne ve geleceğe bağlıyor.
MALABADİ KÖPRÜSÜ
Adı şarkılara konu olan Diyarbakır’ın ünlü köprüsü Malabadi, Diyarbakır-Batman yolu üzerinde, Silvan ilçesine 24 km. mesafedir. Kitabesinden 1147 milâdî yılında Timurtaş Bin İlgazi Bin Artuk tarafından yaptırıldığı yazan köprü kabartmaları ve mimarisi ile eşsizdir.
Her biri farklı uzaklıkta ve kırık hatlar halinde üç bölümden oluşan köprü, doğu ve batıda hafif eğimlerle yollara bağlanmıştır. Orta bölüm kayalıklar üzerine oturulmuş bir kitle halindedir. Burada sivri şekilde ve 38.60 m açıklıkta çok büyük bir kemer ile sepet kulpu şeklinde, 3 m açıklıkta küçük bir kemer vardır. Üçüncü bölüm fark edilir derecede birinci kısma paralel bir durum arz eder. Burada sivri kemerli iki açıklık ile yola bağlanan kesimde de bir açıklık görülür. Böylece köprü, biri diğerlerinden büyük olmak üzere beş gözlüdür. Köprünün boyu 150 m, eni 7 m, yüksekliği ise en düşük su seviyesinden kilit taşına kadar 19 m’dir.
Köprünün güney yüzünde büyük kemerin solundaki selyanın üstünde, oturan bir insan heykeli vardır. Bunun da üstünde tırtıllı güzel bir çerçeve içinde iki insan figürü bulunmaktadır. Bunlardan biri ayakta, diğeri oturmaktadır. Ayakta olan oturana bir şey sunmakta, oturan da ellerini uzatarak bunu alır vaziyette durmaktadır. Her ikisinin de başlarında sivri uçlu külah vardır. Bunun da ötesinde, yine bir çerçeve içinde ışınları ile bir güneş ve bir insan figürü bulunmaktadır. Renkli taşlarla inşa edilen Malabadi Köprüsü hakkında “Köprünün iki tarafında kale kapıları gibi demir kapıları vardır. Bu kapıların içinde, sağ ve solda, köprünün temeli beraberliğinde, kemerin altında hanlar vardır ki gelip geçen, sağdan ve soldan geldikleri vakit misafir olurlar. Köprünün kemeri altında birçok adacık vardır. Demir pencereler şahneşinlerinde misafirler oturup, kemerin karşı tarafındaki adamlarla kimi sohbet eder, kimi ağ ve oltalarla balık avlarlar. Bu köprünün sağ ve solunda da nice pencereli odalar vardır. Bu emsalsiz köprünün sağ ve solundaki bütün korkuluklar Nahcivan çeliğindendir. Ama demirci ustası da var kudretini sarf ederek bir türlü san'atlı kafesli korkuluklar yapmış ve doğrusu elinin ustalığını göstermiştir.” diye yazan Evliya Çelebi gibi modern statik hesaplamanın yapılmadığı bir dönemde inşa edilen köprüye hayranlığını dile getiren Albert Gabriel Balkanlar ve Orta Doğu’da bu açıklıkta, bu yaşta başka bir köprünün olmadığını söylemektedir.
DEVEGEÇİDİ KÖPRÜSÜ
Diyarbakırın 20 km. kuzeyindeki Devegeçidi suyu üzerinde, sivri kemerli ve yedi gözlü olarak inşa edilmiştir. Kitabesinden 1218 milâdî yılında Artuklu hükümdarı Melik Salih Mahmut döneminde mimar Cafer İbn Mahmud tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.
10 Haziran 1970 tarihinde gün ışığına çıkarılan köprü, yedi gözlü sivri kemerli ve tamamen kesme bazalttan yapılmıştır. Köprü üzerinde üç kitabe vardır. Üçü de köprünün güney yönündedir. Bunlardan ilki, köprünün sahil ayağı ile birinci göz arasında, ikinci köprünün ikinci ayağı üzerinde sivri kemer şekilli bir şerit içerisinde bulunmaktadır.
Köprünün 5 ve 6. gözleri arasındaki son kitabe ise “Mallarını, Allah yolunda hayata ayıran kimselerin malları, ekildikçe yedi başak veren öyle bir tohum tanesine benzer ki, her bir sümbülde yüzlerce olur ve Allah murat ettiği kimse için bunu kat kat ziyade eder.” şeklindeki Bakara Sûresi’nin 261. ayetini ihtiva etmektedir.
ON GÖZLÜ KÖPRÜ
Şehrin güneyinde, Mardin Kapısı dışında, şehre 3 km. mesafede yer alan On Gözlü Köprü, Dicle ya da Silvan Köprüsü olarak da adlandırılmaktadır. Kesme bazalt taştan on gözlü olarak inşa edilmiştir. Gabriel ve Barchem üzerindeki kitabeye göre köprünün Ubeyd Sacer adlı mimar tarafından yapıldığını söylerken, Süleyman Savcı bu kitabenin solunda ayrı bir karataş üzerindeki çerçeve içinde bir kufi yazıya dayanarak mimarın Ubeyd oğlu Yusuf olduğunu belirtmektedir.
Köprünün yerinde, şehrin kuruluşundan itibaren bir köprünün bulunduğu kuvvetle muhtemeldir. Niebuhr, “Köprünün çok eski olduğu ve 1065’te köprüyü onaran Nasr’dan önce de mevcut bulunduğu” kanısındadır. Zaman zaman şehri kuşatan kuvvetler tarafından yıkılmış olan köprü, en son şehrin Bizans imparatoru Juannes Tzimisces tarafından 974 yılında kuşatılması sırasında yıkılmış ve Mervanoğlu Nizamüddevle Nasr’ın buyruğu üzerine 457 (milâdî 1065) yılında yeniden inşa edilmiştir.
Cevdet Çulpan, Türk Taş Köprüleri adlı eserinde şu tamamlayıcı bilgileri vermektedir: “Köprü on gözlüdür. Boyu 180 m, döşeme genişliği 7-8 m’dir. Korkuluk eski bazalt, kesme olarak hazırlanmış ve yan yana dizilerek bağlanmış üçgen şekilli taşlar ile örtülüdür. Çantanın tabanı 0.505 m, üçgenin kenarları 0.43 m ve taşların boyları 0.38 m kadardır. Köprü ortasında, 5. gözden sonra biri menba, diğeri mansap karafında olmak üzere karşılıklı iki çıkıntı dirsek bulunmaktadır. Her iki bölüm, buradaki orta ayakta birbirine bağlanmaktadır. İkinci bölümde köprü gözleri, birinci bölümdekilere oranla daha büyüktür. Köprü ayaklarının mansap taraflarında da istinat duvarları görülmektedir.”
Kitabeler döşemesinin 11. yüzyılda tamamlandığı köprü üzerinde bazalt üzerine işlenmiş, sağa dönük bir aslan kabartması bulunmaktadır.
(Su Dünyası/Ocak 2007, Bilgiler Şevket
Beysanoğlu’nun “Anıtları ve Kitabeleri ile
Diyarbakır Tarihi” adlı kitabından alınmıştır.)
|