Pamuk Türkiye’nin Doğu’yla ilişkilerini kesme girişimini pek onaylamıyor ve Doğu medeniyetinin, Avrupalı konumuna rağmen Türkiye kimliğinin ayrılmaz parçası olduğunu düşünüyor. Ayrıca Türkiye’nin Osmanlı geçmişiyle AB üyeliği arzusu arasında da çelişki görmüyor. Pamuk bu üyeliğin taraftarlarından; üyeliği, Türkiye’nin kültürel kimliğine tehdit olarak görmüyor, aksine bu kimliği destekleyeceğini düşünüyor. Bu bağlamda Türkiye’nin üyeliğinden iki tarafın da istifade edeceğini, bunun Türkiye’de demokrasiyi ileriye götüreceğini, ekonomik yarar sağlayacağını; Avrupa açısındansa, Türkiye’nin bir İslam ülkesi olarak üyeliğinin ötekine hoşgörü ve kabulün artmasına destek vereceğini ve Avrupa’yı kültür ve uygarlık açısından zenginleştireceğini ifade ediyor.
Pamuk’un Atatürk’le ihtilafı da burada. Atatürk ilerlemeyi Osmanlı mirasının sona erdirilmesi ve Türkiye’nin tamamen Avrupa’ya benzeyerek geçmişinin ortadan kaldırılmasında görüyordu. Pamuk ise AB üyeliğinin değerini, Türkiye’nin bir İslam ülkesi olmasından aldığını düşünüyor. Atatürk Türkiye’nin Osmanlı geçmişinin bütün unsurlarını arkada bırakması konusunda kararlıydı; Arapça harflerini Latin harfleriyle değiştirdi, laik bir siyasi sistem kurdu. Yardımcılarından birine şöyle dediği söylenir: ‘Elimde Osmanlı sultanlarının sınırsız otoritesi olsaydı, İslam’ı da Türkiye’den silerdim.’ Yardımcısıysa, “Sultan olmasan bile bunu yapabilirdin’ diye cevap vermiş.
Pamuk gerçekten de, Atatürk’ü ülkeyi modernleştirme girişimi sırasında Türk kimliğinin bazı yönlerini silmeye çalışmakla sorumlu tutuyor. Oysa bu yönler şu an güçlü biçimde tekrar zuhur ediyor ve sanki kendisini bastırmayı amaçlayan eski girişimlerin intikamını alıyor. Bütün bunlar Pamuk’un inandığı tekamülcü düşüncenin ifadesi ve Pamuk çalışmalarında Türkiye’nin ortasında bulunduğu Doğu’yla Batı arasındaki ilişkilerin türünü tanımlıyor.
Mısır gazetesi Ehram, 31.1.2007
Radikal, 4.2.2007)
|