Hükümet diyor ki: Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinin kaldırılması isteği gerçekçi değildir, çünkü bunun benzerleri Batı dünyasında da var. Gerçi bunu değiştirebiliriz, ama kimse karşımıza makul bir öneriyle çıkmıyor.
Her şeyden önce, bu konuda şimdiye kadar zikredeğer bir şey yazılmamışmış gibi açıklamalar yapılması rahatsızlık verici bir durum. Çünkü, Ceza Kanun daha taslak halindeyken, benim gibi birçok kişi bu hükmü eleştirmiş ve muhtemel sakıncalarına işaret etmişti. En son 13 Kasımda bu sütunda çıkan yazımda ben de konuyu yeniden ele alarak, 301. maddenin tamamen kaldırılması gerektiğini belirtmiştim. Onun için, özellikle Başbakanın ‘bu konuda kimse işe yarar bir öneri getirmiyor’ mealindeki yakınmasını kendi açımdan yaralayıcı buluyorum.
Şimdi, TCK 301 benzeri ceza normlarının başka demokratik ülkelerde de var olduğu iddiası bir yanıltmacadan ibarettir. Evet, Almanya, İngiltere, İrlanda, Kanada, Fransa gibi kimi Batı ülkelerinin ceza kanunlarında veya insan hakları mevzuatında etnik, kültürel ve dinî grupları aşağılamayı yasaklayan hükümler var. Ama dikkat edilsin, ABD’de bu da yok. Çünkü orada Anayasa’nın 1. Ek’i yasama organının ‘ifadeler’in içeriğine müdahale etmesini açıkça yasaklamıştır.
Daha önemlisi, Batı ülkelerindeki düzenlemelerin hakim toplumun etnik kimliğini ve devlet kurumlarını korumakla bir ilgisi yok. Bunların hepsinin amacı, toplum içindeki azınlık gruplarını ayrımcılığa karşı korumaktır. Tekrar edeyim: Batıdaki ‘nefret suçları’ kategorisi zaten hakim konumda olan ulusun etnik kimliğini koruma altına almayı ve devlet kurumlarına eleştiriler karşısında dokunulmazlık sağlamayı değil, tam tersine toplum içindeki azınlıkları ayrımcılığa karşı korumayı amaçlamaktadır.
Esasen, eşit yurttaşlık temeline dayanan bir devletin hakim etnisiteyi özel olarak korumaya çalışması ırkçılık olurdu, oysa söz konusu kanunlar zaten en başta ırkçılık temelli ayrımcılığı önlemek istiyorlar. Ayrıca, bu ülkelerde devlet kurumlarını sözde ‘aşağılama’dan korumak diye bir şey de akla gelmez; çünkü, demokratik bir devlet zaten eleştiriye, gerektiğinde çok ağır eleştiriye, açık olan devlettir. Demokratik bir devletin vatandaşlarının devlet otoritesi kullananları gerektiğinde haşin eleştiri sağanağına tutmasından daha tabii ne olabilir?.. Devlete bu türden sözlü saldırılar karşısında dokunulmazlık sağlamak ancak devleti kutsal sayanların aklına gelebilir. Ki bu da, açık söyleyelim, faşizmin ta kendisidir.
Kısacası, TCK’nın 301. maddesi Batı dünyasındaki ‘nefret suçları’nın bizdeki karşılığı değildir. Esasen bizde bu hükümlere karşılık gelen bir düzenleme de yoktur. Eğer var olsaydı, onun koruduğu ‘Türklük, Cumhuriyet ve Devlet kurumları’ değil, fakat meselâ Ermenilik, Rumluk, Yahudilik vb. olurdu. Eğer sözlü saldırılardan korunması gereken gruplar veya topluluklar varsa, bunlar ancak genel toplum içinde azınlık durumunda olan ve bu konumları dolayısıyla daha fazla incinebilir olan gruplar olabilir. Bu gibi azınlıkları aşağılamayı yasaklayacak bir kuralın da amacı, meselâ Ermeni ‘ırkı’nı değil, fakat etnik kimliği Ermeni olan azınlığı incitilmekten ve ayrıma maruz bırakılmaktan korumaktır.
Yoksa, Türkiye’de Türklüğün zaten korunmaya ihtiyacı yoktur. Devletin de biz naçiz vatandaşlardan korunması gerekmez, çünkü onun karşısında korunmaya ihtiyacı olan zaten biziz.
Star, 31.1.2007
|