Gerek makro ve gerekse mikro alanlarda olsun, verimli ve yüksek performanslı gelişmenin ve başarı elde etmenin en önemli şartlarından biri de “aidiyet duygusu”dur. Aidiyet duygusu, bir bütünün tamamlayıcı ve vazgeçilmez bir parçası olduğunu hissetmektir. Bu duyguyu insanlara sağlayacak müessese ise yönetim ve yönetim felsefesidir. Böyle bir duyguyu klasik yönetim felsefesiyle işleyen yönetim erki sağlayamaz. Bu duyguyu sağlayacak yönetim anlayışı “takım çalışması” esasına göre faaliyet gösteren modern anlamdaki yönetim anlayışıdır.
Toplam Kalite Yönetimi ve Stratejik Yönetim gibi yönetim felsefesiyle çalışan örgüt yönetimleri, “ben” merkezli çalışma anlayışı yerine “biz” merkezli çalışma anlayışı ile elemanlarına değer vererek onların kurumlara olan bağlılığını artırırlar. Bunu yaparken, elemanlarının ihtiyaçlarını, hobilerini, beklentilerini, becerilerini, kültür düzeylerini, sağladıkları katkıları, elde ettikleri başarıları tesbit ederek; yani bir nevî bütün elemanların sosyolojik, psikolojik, meslekî ve kültürel düzeylerini tesbit edici bir envanter yaparak onları değerlendirirler. Modern anlamdaki böyle bir yönetim anlayışı, elemanlarını empati yaparak tanımaya çok önem verir. Böyle bir yönetim anlayışı, elemanlarının kurum ile bağlantısını yaparlarken, aşağıda sayılan kriterleri kendilerinde hissetmelerini sağlarlar:
Kurumum benim için çok önemli ve ben kurumuma güçlü bir şekilde bağlıyım ve bu bağlılığımdan ötürü kendimi mutlu hissediyorum.
Kurumum da beni önemli bir değer olarak görüyor ve ben bunu hissediyorum.
Diğer kurum elemanlarıyla eşgüdüm halinde çalışmaktayım ve bu bizim için en önemli bir sosyal sermayedir.
Başarılı çalışma yaptığımda engellenmediğimi, psikolojik tacize uğramadığımı ve benim dışımdakilere “kayırmacılık” yapılmadığını hissetmekteyim.
Kurumumun geleceğini, vizyonunu ve benim bu kurumdaki misyonumu gayet iyi ve olumlu görüyorum.
Sıkıntılı ve problemli olduğum zamanlarda kurumumun benim yanımda olduğunu görüyor ve bundan büyük bir zevk alıyorum; bu duygu performansımı olumlu yönde etkilemektedir.
Kurumumla sosyal ilişkilerim gayet iyi zaman zaman bir araya gelerek muhabbet ediyor ve birbirimizin dertlerini dinleyerek çözüm çareleri arıyoruz.
Takdire şayan çalışmalar herkes tarafından övülmektedir.
Kurumun işleyişi “güven” üzerine kurulmuştur; kimse güveni sarsacak bir harekette bulunmamaktadır.
Kurumumda ne zaman bir düşüncemi belirtmek istesem mutlaka bir muhatap bulabilmekteyim,
Ben kurumda olmadığımda eksikliğim hissedilmektedir vs…
Yukarıdaki kriterler, ister sosyal ister ekonomik olsun tüm kurumlarda geçerli olabilecek kriterlerdir. Aile reisi ev halkına, şirketin ceosu şirket çalışanlarına, okul müdürü öğretmenlerine bütün bu kriterleri sağlayıcı bir sistem kurabilir. Bu kriterlerini eksik olduğu bir kurumda “aidiyet duygusu” gelişemez; aidiyet duygusunun olmadığı bir kurumun büyümesi ise mümkün değildir.
|