Din ve gelenekler bağış yapmada en önemli etken olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) dün, iki yeni araştırmasını kamuoyuna duyurmak üzere bir tanıtım toplantısı yaptı.
2004-2006 yılları arasında gerçekleştirilen bu iki araştırmanın birisi “Türkiye’de Hayırseverlik: Vatandaşlar, Vakıflar ve Sosyal Adalet” diğeri de “Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Değişim Süreci” başlığını taşıyordu. Hepimizin ağzımızı her açtığımızda sivil toplumdan bahsettiğimiz, sivil toplumu hani neredeyse her derde deva bir ilaç gibi gördüğümüz düşünülürse, her iki araştırmanın da sivil toplumun gelişmesine önem atfedenler tarafından dikkatle inceleneceğini, kamuoyunun da ilgisini çekeceğini umalım. Bir tek yazıda koca iki araştırmayı özetlemenin ya da genel analizler yapmanın imkansızlığı ortada.
O yüzden bu yazıyı sadece belli sonuçların altını çizmeyi ve daha çok da araştırmaya dikkati çekmeyi amaçlayan bir yazı olarak ele alın. Aktarılan sonuçlardan benim ilgimi çeken bazılarını şöyle özetleyebilirim: - Türkiye’de vakıfların, derneklerin ve diğer sivil toplum kuruluşlarının gerek gönüllü-bağışçı sayısı, gerek mali yapıları, gerekse etkileri gelişmiş batı ülkelerine kıyasla epeyce zayıf. Her 100 bin kişiden sadece 5790’ı bir derneğe üye. Vakıfların yüzde 25’i gelirlerinden daha fazla harcama yapıyor. - Ancak sivil toplumda özellikle 1997’den yani büyük depremden sonra bir canlanma-kıpırdanma görülüyor. - AB ile ilişkilerin ilerlemesinin, STK’ların güçlenmesine hizmet ettiği görülüyor. Özellikle de AB fonlarıyla bazı önemli araştırmaların yapılabilir hale gelmesi bu alanda canlanma yaratıyor. - Devletin STK’lara karşı geleneksel olarak takındığı negatif-şüpheci ve engelleyici tutumda değişme var. Son yıllarda devlet STK’larla işbirliğine girmeye ve ortak çalışmalar yapmaya daha yatkın. - Bağışlar sosyal değişim süreçlerine katkıda bulunan ya da bu değişimi tetikleyen faaliyetlerden çok kısa vadeli iyileştirmeye yönelik faaliyetlere gidiyor. Bir başka deyişle, Türkiye’deki hayırseverlik anlayışı daha çok fakirlere yardım düzeyinde. - Dini güdüler ve gelenekler bağış yapmada en önemli etken olarak ortaya çıkıyor. Bireyler, vakıflara bağış yapmaktan çok bireyden bireye bağış yapmayı, yani bağışını bizzat kendi eliyle çevresindeki yardıma muhtaç kişilere vermeyi tercih ediyor. - Bağış miktarları oldukça düşük. Bağışlar toplam gelirin yüzde 1’inden az. - STK ve vakıfların yönetim kurullarında da tıpkı devlet ya da özel sektördeki gibi erkek egemenliği var. Kadınlar bu kurullarda temsil edilemiyor.
***
TÜSEV’in araştırmasının bir bölümü de Prof. Dr. Murat Çizakça tarafından hazırlanan “Osmanlı Döneminde Vakıfların Ekonomik Boyutları” başlıklı incelemeden oluşuyor- ki bence araştırmanın en ilginç bölümlerinden biri... Çizakça incelemesinde, Osmanlı’daki devlet-vakıf işbirliğini anlatırken İmparatorluğun klasik döneminde devlet ve vakıf sisteminin nasıl işbirliği yaptığını ve bu işbirliğinin vergi muafiyetlerinin yanısıra devlet tarafından sağlanan doğrudan finansal destek şeklinde gerçekleştiğini söyledikten sonra Osmanlı toplumunda “savunma hariç medeni bir toplumda olması beklenilen tüm hizmetlerin bu sistem -vakıf sistemi- sayesinde finanse edildiğini, örgütlendiğini, inşa edildiğini ve korunduğunu” söylüyor.
Ne var ki daha sonraki dönemlerde bu işbirliğinin yerini daha çok kısıtlamanın ve denetlemenin aldığını belirten Çizakça şöyle devam ediyor: “...Önce Osmanlı, sonra da Cumhuriyet tarafından vakıf sistemi üzerinde artan baskılar ve adem-i merkeziyetçi klasik filantropiden hizmetlerin devlet tarafından sağlanmasına olan dönüşüm, sosyal düzenin sorumluluğunun devletten beklenmesi neticesini doğurdu. Kimi İslam ülkeleri ve esas olarak Mısır ve devrim öncesi İran ve Pakistan da benzer politikalar izleyerek, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kendi vakıf sistemlerini yıktılar.”
Toplantı sonrasında sorulan soruların en çok yoğunlaştığı alanın sivil toplum örgütü kavramı ve kimin STK sayılıp kimin sayılamayacağı olduğu düşünülürse, daha bu konudaki tartışmaların çok başında olduğumuz ve bu araştırmadan da öğrenecek çok şeyimiz olduğu anlaşılıyor. Umalım ki TÜSEV’in araştırmaları gereken ilgiyi görsün, özellikle de sivil toplum örgütleri tarafından ders çıkarılarak okunsun.
Bugün, 20.12.2006
|