|
|
|
TÜSİAD: Mahkeme ayrımcılık yaptı |
TÜSİAD, Anayasa Mahkemesinin, Sosyal Güvenlik Reformuyla ilgili kararıyla “ayrımcılık” yaptığını bildirdi. TÜSİAD’dan yapılan açıklamada, mahkemenin, kanunun emeklilik yaşı, prim gün sayısı gibi temel düzenlemelerini kamu görevlileri yönünden iptal etmesinin, tüm çalışanları ilgilendiren sosyal güvenlik reformunda, kamu görevlileri lehine ayrıcalık ve ayrımcılık meydana getiren bir karar olduğu ifade edildi.
TÜSİAD’dan yapılan yazılı açıklamada, Anayasa Mahkemesi tarafından, ‘’gerekçesi açıklanmamış olmakla birlikte’’, bazı maddeleri iptal edilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile görüşlere yer verildi. Sosyal güvenlik sisteminin, derin finansman sorunlarıyla ve dağınık kurumsal yapısıyla Türkiye’nin öncelikli reform alanlarından biri olduğu aktarılan açıklamada, sistemdeki finansman sorununun, 1999 yılında yapılan düzenlemelerle çözülmeye çalışılmasına rağmen, sosyal güvenlik kurumlarına Hazineden yapılması gereken transferlerin hem miktarı hem de milli gelire oranının artış eğilimini sürdürdüğü kaydedildi. Açıklamada, şöyle denildi:
‘’Nitekim, kamu bütçesinden sosyal güvenlik kurumlarının gelir-gider farklarının kapatılması için yapılan transferlerin milli gelir içindeki payı, yüzde 4,8 gibi sürdürülemez bir boyuta ulaşmıştır. Emeklilik ve sağlık alanlarında kapsamlı düzenlemeler içeren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, farklı sosyal sigorta kurumlarına tabi sigortalıları tek bir yasa kapsamına alması, genel sağlık sigortasını getirmesi ve sosyal güvenlik sisteminde açıkları kapatmayı amaçlayan hükümleri bakımından büyük önem taşımaktadır. Kanun ile Emekli Sandığı mensuplarının da diğer sigortalılara uygulanan hükümlere tabi kılınması, hem norm ve standart birliği sağlanması hem de açıkların bir ölçüde kontrol altına alınması açısından önemli ve olumlu bir adım olarak görülmelidir.’’
Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesinin, kanunun emeklilik yaşı, prim gün sayısı gibi temel düzenlemelerini kamu görevlileri yönünden iptal etmesinin, tüm çalışanları ilgilendiren sosyal güvenlik reformunda, kamu görevlileri lehine ayrıcalık ve ayrımcılık doğuran bir karar olduğu ifade edildi. Açıklamada, sosyal güvenlik reformunun, sürdürülebilir bir sisteme kavuşmak için elzem olduğu, bu kapsamda, reformun temel esaslarından geri adım atılmadan, kanunun 1 Ocak 2007 olan yürürlük tarihinin, kesinlikle seçim sonrasına bırakılmadan, belirli bir süre ertelenerek TBMM’de yeniden ele alınmasının sağlanması gerektiğine yer verildi.
|
/ İSTANBUL
20.12.2006
|
|
|
Hastane kayıtları yalanlıyor |
Uğur Dündar imzalı haberdeki iddiaların tamamı yalan çıktı. Konya Numune Hastanesinde başörtülü radyoloji uzmanı tarafından testis ultrasonu çekilmediği öne sürülen hasta Ali Faruk G., bizzat Hürriyet gazetesine, “Röntgen bürosuna gittiğimde başı açık bir sarışın doktor vardı. Ultrasonumu çekmedi” dedi. Öte yandan, haberde suçlanan iki kadın doktorun bugüne kadar yüzlerce testis ultrasonu çektikleri, hastane kayıtlarıyla ispatlandı.
Konya Numune Hastahanesi’nde başörtülü kadın radyoloji uzmanlarının bir erkek hastanın testisinin ultrasonunu çekmediği iddialarının yalanlanmasının ardından konuşan hasta A.F.G., “Doktorun başı açıktı” dedi.
Hürriyet gazetesinin Konya Numune Hastahanesi’nde başörtülü kadın radyoloji uzmanlarının bir erkek hastanın testisinin ultrasonunu çekmediği iddialarının Başhekim Opr. Dr. Rıza Sarıbabıçcı’nın yalanmasının ardından, hasta A.F.G., de iddia edildiği gibi doktorun başörtülü olmadığını söyledi. Mersin’in Mut ilçesine bağlı Topkaya köyünde oturan A.F.G., Hürriyet ve aynı grubun bir başka gazetesi Milliyet’te dün yaşadıklarını şöyle anlattı: “Hastahanede muayene ettiler. ‘Önemli bir şey yok’ dediler ve geri gönderdiler. Biz de Celal Tütüncü diye doktorun yanına gittik. Muayene etti, ‘Acilen yatman lazım’ dedi. Hastahaneye telefon açtı ve ‘Sabah röntgeni çekilecek’ dedi. Röntgen bürosuna gittiğimde başı açık sarışın bir kadın doktor vardı, ultrasonumu çekmedi. Personele de ‘O bayan doktor olduğu için çekemez’ dediler. Sonra da ameliyat oldum.”
DOKTORUN BAŞI AÇIKTI
Hürriyet “Tesettür faciası” başlığı ile verdiği haberine yalanlamalara cevap verirken kendisiyle çelişkiye düştü. Hasta A.F.G. açıkça ultrason çekmeyi reddeten doktorun başörtülü olmadığını söylemesi ‘tesettür’ nereden çıktı sorusunu gündeme getirdi. Araştırmacı gazeteciliğin önemli isimlerinden Uğur Dündar, haberini ameliyatı yapan doktorun raporuna dayandırmıştı. Ameliyatı yapan Op. Dr. Celal Tütüncü raporunda özetle “Aşağıda bayan doktor ultrasonu çekmediği için ameliyatın zamanında yapılamadığına” yer veriyordu. Raporda başörtülü doktor gibi bir ifadenin kullanılmamasına rağmen ‘tesettür’ün nereden çıktığı sorusu cevapsız kaldı. Hürriyet manşetine sahip çıkarken bunu belgeleyecek ispatlara ise hiç yer vermiyor. Aksine ‘Tesettür faciası’ dünkü haberde ‘Bayan doktor çekmedi’ye dönüştü. Haberdeki ‘tesettür’ yanlışını Yeni Şafak gazetesi de iki bayan dokotorun defalarca testis ultrasonu çektiğini belgelereyek ortaya koydu.
Habere konu edilen Konya Numune Hastahanesi doktorları Dr. Kezban Arbağ ve Dr. Ayşe Yüceaktaş’ın olayın gerçekleştiği 13 Kasım gecesi görevde olmadığı açıklandı ve “erkeklere testis ultrasonu çekmekten kaçınmalarının” mümkün olmadığı vurgulandı.
RAPORU YAZAN
DOKTORUN İHMALİ VAR
İddialarla ilgili olarak İl Sağlık Müdürlüğü soruşturma başlattı. İl Sağlık Müdürü Dr. Hasan Küçükkendirci yaptığı açıklamada, 10 radyolog doktordan 4’ünün kadın olduğunu, bunların da başörtülü olarak Hastahanede çalışmasının mümkün olmadığını ifade ederken, “Bu kadın doktorlarımızın ne bu olayda ne de daha önce herhangi bir ihmal ya da suistimali olmamıştır” dedi. İhmali görünen tek doktorun, iddiaların sahibi Dr. Celal Tütüncü olduğunu ifade eden Dr. Küçükkendirci, “Hasta Ali Faruk G’nin geldiği saat olan 18.17’de görevli olan Dr. Tütüncü’nün, kağıdın üzerine ‘acil’ yazdırması ve radyolog hekimi evinden çağırması gerekiyordu fakat yazdırmamış. Ayrıca hastasıyla ilgili bilgiyi kamuoyuna sızdırdığı için de hasta hakları konusunda etik dışı davranmıştır” diye konuştu.
AYITLAR DEĞİŞMEZ
“Başhekim doktorun raporunu işleme koymadı” iddiasını Hürriyet yine kendisi yalanladı. Gazetenin görüştüğü Konya Numune Hastahanesi Başhekimi Op. Dr. Rıza Sarıbabıçcı ilgili rapor için sözlü araştırma talimatı verdiğini, olayın yanlış anlaşılmadan kaynaklandığını tesbit ettiklerini söyledi. Sarıbabıçcı, Doktor Celal Tütüncü’nün rapordaki notunun doğru olmadığının tesbiti üzerine neden düzeltilmediği sorusuna şu karşılığı verdi:
“Onu doktora sorun. Ameliyat raporu bilgi işleme kayıt olduğu için onun değiştirilmesi mümkün değildir. Olayın yanlış anlaşılmadan kaynaklandığı kanaatine vardığımız için doktor Tütüncü’nün raporuna bir ek yapmaya ya da iddiasının yanlış olduğunu belirten yeni bir rapor düzenlemeye gerek duymadık. Bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu düşündüğümüz için ileride de bir sorun teşkil edeceğini düşünmedik.”
Konya Valisi Atilla Osmançelebioğlu da hastanın ultrasonunu çekmediği iddia edilen uzman doktorların hastahanede başörtülü olarak görev yapmadıklarını açıkladı.
|
Yeni Asya
/ İSTANBUL
20.12.2006
|
|
|
Gül: AB hedefinde sapma olmayacak |
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, “kendi içinde bunalım yaşayan AB’nin” Türkiye hakkında aldığı kararın, ilişkileri yeni bir döneme soktuğunu, ancak Türkiye’nin AB hedefinden sapma olmayacağını ve reformlara devam edileceğini bildirdi.
Dışişleri Bakanlığında AB ile ilgili basın toplantısı düzenleyen Gül, 11 Aralıkta Genel İşler Konseyi’nde alınan, 14-15 Aralıktaki AB zirvesinde onaylanan kararın, Türkiye-AB ilişkilerini yeni bir döneme soktuğunu söyledi. “Çok yönlü ilişkilerimizin bugün ulaştığı boyut itibariyle alınan bu kararın her şeyden önce bu ilişkilerin özü ve ruhu ile bağdaşmadığını söylemek istiyorum” diyen Gül, bu kararın ardında çeşitli sebepler bulunduğunu ve doğru analizler yapılması, AB içine iyi bakarak, neler olup neler bittiğini iyi görmek gerektiğini belirtti. Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bazı bahanelerin esas sebep olmadığını bizler nasıl biliyorsak, onlar da çok iyi bilmektedir. Ne yazık ki, gelinen noktada AB’nin vizyon eksikliği etkili olmuştur. 2004’te müzakerelere başlama kararı alınırken öne çıkan şey stratejik bir vizyon perspektifiydi. Son kararla AB içinde bunun biraz aşındığını görüyorum. Bunun da farklı sebepleri vardır. AB kendi içinde adeta bir bunalım yaşamaktadır, birçok üyenin kafası gerçekten karışıktır, ufak siyasi sebeplerle büyük stratejik meseleleri karıştıracak duruma gelmişlerdir.”
Bakan Gül, basın toplantısında, bütün bunlara ve AB’nin kararına rağmen Türkiye’nin AB hedefinden sapma olmayacağını da kaydetti.
|
/ ANKARA
20.12.2006
|
|
|
Rehn: Müzakereler Ocak’ta yeniden başlar |
Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Türkiye’yle müzakerelerin en geç Ocak ayının ilk haftalarında yeniden başlamasını umduğunu söyledi.
Olli Rehn, BBC’ye verdiği demeçte, açılması beklenen ilk müzakere başlığının ‘işletmeler ve sanayi politikası’ olduğunu belirtti. Türkiye konusunda dikkatle ölçülüp biçilmiş bir karar aldıklarını belirten Rehn, Almanya’nın dönem başkanlığını devralacağı ilk birkaç hafta içinde, yeni bir müzakere başlığı açarak sürecin gerçekten devam ettiğini göstermek istediklerini kaydetti. Dönem Başkanı Finlandiya yarınki Daimi Temsilciler Toplantısı’nda malî kontrol, ekonomi ve para politikası ile kamu ihaleleri başlıklarındaki müzakerelerin açılmasını önerecek. Ancak bu teklifle ilgili olarak Kıbrıs Rum kesiminin nasıl bir tutum izleyeceği bilinmiyor. Eğer COREPER toplantısında uzlaşma sağlanmazsa yeni müzakere başlıklarının açılması Ocak ayına, Almanya’nın dönem başkanlığına kalacak.
|
/ LONDRA
20.12.2006
|
|
|
Atalay: AB sürecinde hiçbir taviz vermedik |
Devlet Bakanı Beşir Atalay, AKP hükümeti olarak Türkiye’nin prestijini, değerini ve onurunu artırdıklarını belirterek, ‘’AB sürecinde hiçbir taviz vermedik’’ dedi.
Atalay, TBMM Genel Kurulunda, Hazine Müsteşarlığı, AB Genel Sekreterliği, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, TİKA ve Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) 2007 bütçesi üzerinde Hükümet adına söz aldı. AB Genel Sekreterliğinin diğer kurumlarla birlikte müzakere sürecinde görevini yaptığını ifade eden Atalay, AB Genel Sekreterliği Kanun Tasarısının da hazırlandığını söyledi. AKP hükümeti olarak Türkiye’nin prestijini, değerini ve onurunu artırdıklarını kaydeden Atalay, ‘’Dış politikada taviz vermedik, aksine çetin pazarlıklar yaptık’’ diye konuştu.
AB süreciyle ilgili olarak ‘’utanç verici’’ ve ‘’taviz’’ kelimelerini kabul etmediğini belirten Atalay, AB sürecinde hiçbir taviz vermediklerini söyledi. AB sürecinin sabır gerektirdiğini ifade eden Atalay, ‘’KKTC ve Kıbrıs Türkleri ile ilgili hükümetimiz en küçük bir taviz vermedi, vermeyecektir’’ diye konuştu.
Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB’ye üyelik sürecinin, Türkiye’nin ne gibi hatalar yaptığının tartışılabileceğini kaydeden Atalay, Türkiye’nin Ek Protokolü imzalamasının, Rumları tanıması anlamına gelmediğini bildirdi. Atalay, ‘’Eğer tanıma anlamına gelselerdi, bugün bize bu baskıları yapmazlardı. Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne AB üyeliğinin yolunu açan, AK Parti Hükümeti değildir. Rumlara rağmen mesafe almaya çalışıyoruz’’ dedi.
Atalay, AB sürecinde KKTC’nin menfaatlerini koruyarak mesafe alacaklarını, bunda kararlı olduklarını ifade ederek, KKTC’nin 4 yıl öncesine göre daha iyi durumda olduğunu söyledi.
|
20.12.2006
|
|
|
İlişkiler seçim politikalarıyla zarar görmesin |
Kayseri Genç Sanayici ve İşadamları Derneği (GESİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Filiz, AB-Türkiye ilişkilerinin ve Türkiye’deki istikrarın, seçim politikaları sebebiyle zarar görmemesi gerektiğini belirtti.
Filiz, yaptığı açıklamada, AB-Türkiye ilişkilerinin, 2 Haziranda ilk fiili müzakere faslının açılıp kapanmasından bugüne kadar sürekli ‘’gel-gitler ve tren kazası’’ ihtimalleri çerçevesinde ilerlediğini, Liderler Zirvesi sonrasında ‘’en kritik’’ sayılabilecek bir dönemin geride bırakıldığını kaydetti. Müzakerelerde 8 faslın askıya alınmasının, Türkiye’nin reform sürecini kesintiye uğratacağını düşünmediğini dile getiren Filiz, açıklamasında şu
ifadelere yer verdi:
‘’2006 sonbaharı, en azından kazasız atlatılmasına rağmen 2007 yılının Türkiye’de seçim yılı olması, AB ile ilişkilerin ve AB karşıtlığının duygusal ve insanî temalarla iç politikada milliyetçi oyları hedeflemek için kullanılacak olması, AB-Türkiye ilişkilerinde asıl büyük tehlikeyi oluşturmaktadır. 40 yıldır zahmetli çalışmalar sonucu ciddî bir noktaya gelmiş olan AB-Türkiye ilişkilerinin ve kısmen de olsa bu sayede Türkiye’de son 4-5 yıldır yakalanmış olan istikrarın, seçim politikaları sebebiyle zarar görmemesini arzu etmekteyiz.’’
AB uyum sürecinin devamlılığı ve malî disiplinin kalitesini artıracak yapısal reformların kesintiye uğramadan sürdürülmesinin kritik önem taşıdığına vurgu yapan Filiz, GESİAD olarak bundan sonraki dönemde müzakerelerinin devam ettirilmesini, açılması muhtemel ve açılmayan fasıllarda da müzakere ediliyormuş gibi çalışmaların sürmesini arzuladıklarını kaydetti.
|
/ KAYSERİ
20.12.2006
|
|
|
Bulut, milletvekilliğinden istifa edecek |
Bağımsız Mersin Milletvekili Ersoy Bulut, sine-i millete dönmeye hazır olduğunu ve 2007 yılı bütçesinin kabulünden sonra da gereğini yapacağını ifade ederek, “Yeni yıla girmeden milletvekilliğinden istifa edeceğim’’ dedi.
Bulut, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, “Türkiye’nin geleceği ve demokratik laik cumhuriyetin geleceği için Cumhurbaşkanlığı seçiminin önemli olduğunu’’ söyledi.
‘’Şimdi Atatürk’ün emaneti olan laik cumhuriyetimize sahip çıkma zamanıdır’’ diyen Bulut, 22. Dönem parlamentosunun halkın gerçek iradesini yansıtmadığını, bu nedenle de 11. Cumhurbaşkanını seçmemesi gerektiğini öne sürdü. Bugünkü parlamentonun halkın genel iradesini yansıtmadığını savunan Bulut, “Yüzde 35 ile yüzde 65’i temsil ettiremezsiniz. Yüzde 65 ‘hayır’, yüzde 35 ise ‘evet’ diyor’’ diye konuştu.
Bulut, istifa dilekçesini bütçenin kabulünden sonra yeni yıla girmeden vereceğini açıkladı.
|
/ ANKARA
20.12.2006
|
|
|
Terör zararları için başvuru 3 Ocak'ta bitiyor |
İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 1. ve 2. maddelerine göre yapılacak başvuruların süresinin 3 Ocak 2007 tarihinde sona ereceğini bildirdi.
İller İdaresi Genel Müdürlüğünden 81 il valiliğine gönderilen yazıda, 5233 sayılı ‘’Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’’un geçici 1. ve 2. maddelerine göre yapılacak başvuruların süresinin 3 Ocak 2007 tarihinde sona ereceğini ve tekrar süre uzatımına gidilmeyeceği belirtildi.
Açıklamada, bugüne kadar başvuruda bulunmayan vatandaşların mağduriyetlerinin önlenmesi amacıyla, başvuru süresinin 3 Ocak 2007 tarihinde sona ereceğinin valiliklerce mutat vasıta ve usullerle vatandaşlara duyurulması istendi.
|
/ BİTLİS
20.12.2006
|
|
|
Bahçeli’den Başbakan Erdoğan’a gözdağı |
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı seçiminin “ara rejim” tartışmaları içinde yapılmaması için mutlaka erken seçim yapılması gerektiğini ifade ederek, Başbakan Receh Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı olması durumunda, “onu indirmenin yollarının” parlamento içinde arayacaklarını söyledi.
Gazete ve televizyonların Ankara temsilcileri ve yöneticilerinin katıldığı sohbet toplantısında konuşan Devlet Bahçeli, soruları cevaplandırdı. Bahçeli, erken seçim tartışmalarını değerlendirirken, “Seçimi erkene almak suretiyle yeni olacak olan TBMM tarafından cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleşir ise Türkiye’nin gündemini meşgul eden bazı tartışmalara son verilir. Bu anlayış gittikçe yaygınlaşmaktır. MHP açısından da doğru olan budur. Akılcı yol, erken seçimi erkene alıp, oluşacak yeni Meclis’in cumhurbaşkanı seçmesidir” diye konuştu.
“Yanlışlıkla bir yere gelenlerden anayasal zeminde hesap sorar ve oradan indiririz” diyen Bahçeli şöyle konuştu: “Anayasa, bir cumhurbaşkanının nasıl görevden alınacağını tanımlıyor, ama ‘vatana ihanet’ kriteri net değil. Meclis çoğunluğu oluşursa bunun yolu incelenir. ‘İndirme’ derken, demokratik indirmeden bahsediyoruz, buna dikkat edilsin” “Ara rejim uyarısı konusunda, ‘duyumlarınız mı var?’ şeklindeki soruya ise Bahçeli, “Ara rejimin hiç bir şart altında meşruiyeti söz konusu değildir. Biz, ‘ara rejim’ derken halkın arasında konuşulanları söylüyoruz. Siyasî kültürümüz artık bunları aşmalıdır” karşılığını verdi.
Türkiye’de yaşanan başörtüsü sorununun din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde ele alınması gerektiğini söyleyen Devlet Bahçeli, “Başörtüsü meselesini Türkiye’nin gündeminden çıkartmalıyız. ‘Haremime kadar giriyorlar’ demek Türkiye’ye hiçbir fayda getirmeyen yaklaşımlar. MHP, erkekçe verdiği sözde durmaktadır. Tek başına iktidar şansı veriniz, başörtüsü meselesinin çözüleceğini de göreceksiniz” şeklinde konuştu.
|
Mehmet KARA
/ ANKARA
20.12.2006
|
|
|
Çalışlar ve Altan beraat etti |
5816 sayılı “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun”a muhalefetten yargılanan yazar İpek Çalışlar ile “Görülmekte olan dâvâyı etkilemek” suçundan hakim karşısına çıkan Ahmet Altan, suçlarının yasal unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraat etti.
“Latife Hanım” adlı kitabında geçen Topal Osman olayının Hürriyet Gazetesi’nin 4 Haziran 2006 tarihli Pazar ekinde yayınlanması üzerine İpek Çalışlar hakkında 5816 sayılı “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun”a muhalefet ettiği iddiasıyla açılan davanın ikinci duruşması dün Bağcılar 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada hazır bulunan Çalışlar, savunmasında, “Savcı benim Cumhuriyet ilan edilmeden önce yaşanmış bir tarihi olayın aktarımı ile Atatürk’e hakaret ettiğimi öne sürüyor. Topal Osman olayıyla ilgili gün yüzüne çıkmamış bir anlatımı dava konusu yapıyor. Hatta çok ileri giderek Atatürk’e yayın yoluyla hakaret ettiğimi öne sürüyor. ‘Korkak’ sözcüğü, savcının kendi değerlendirmesidir. Benim kitabımda ya da İddianameye yapılan alıntıda böyle bir söz yoktur. Eğer bu sözde bir hakaret varsa bu da savcının kendi değerlendirmesinden ibarettir” dedi.
Çarşafın erkek bakış açısıyla hakaret kastı taşıdığının düşünüldüğünü, kadınlar için hiçbir zaman hakaret içeren bir tebdil-i kıyafet olamayacağını da duruşmada dile getiren Çalışlar, suçun unsurları bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti.
Nadire Mater, Hasan Cemal, Oral Çalışlar ve Ahmet Altan da İpek Çalışlar’a destek vermek üzere duruşmaya katıldı. Çalışlar’a destek için duruşmada bulunan PEN Yazarlar Derneği üyesi ve Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Eugene Schonlgiu da, böyle bir yazının dava konusu olmasını, “Mantıksız” şeklinde yorumladı.
Aynı mahkemeden Ahmet Altan'a da beraat
Gazeteci-yazar Ahmet Altan da, ‘’Basın Kanunu’na muhalefet ettiği’’ iddiasıyla yargılandığı davada beraat etti. Bağcılar 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Hürriyet Gazetesi’nin 26 Şubat 2006 tarihli baskısının pazar ekinde yayınlanan ‘’Adını Kaybeden Çocuk’’ başlıklı yazısında, ‘’görülmekte olan bir davanın kesin kararla sonuçlanmadan hakim ve mahkeme işlemleri hakkında mütalaa yayınladığı’’ iddiasıyla yargılanan Altan’a ilişkin davayı karara bağladı.Altan’ın, suçun yasal unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraatını kararlaştıran hakim, aynı gerekçeyle Hürriyet Gazetesi sorumlu Yazı İşleri Müdürü Necdet Tatlıcan’ın da beraatına hükmetti.
|
Naciye KAYNAK
/ İSTANBUL
20.12.2006
|
|
|
Erdoğan: Filistin’de demokrasiye saygı gösterilmedi |
Başbakan Erdoğan, Filistin’de yeni yapılmış bir seçimin hemen arkasından bir seçim kararının alınmasını “demokratik sürece ilişkin olumsuz bir yaklaşım” olarak değerlendirirken, “Demokrasiye inanıyorsak, sandıktan çıkan neticeye saygılı olmalıyız” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, New York’taki temaslarının ilk gününde BM binasında düzenlediği basın toplantısında Batı ile İslam Dünyası arasındaki kutuplaşmanın gittikçe daha görünür hale geldiğine dikkati çekerek, Medeniyetler İttifakı girişimini bu kutuplaşmaya yol açan önyargıları ortadan kaldırmak için başlattıklarını belirtti. Erdoğan, ‘’Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın erken seçim kararı ile ilgili olarak siz ne düşünüyorsunuz?’’ sorusunu ise şöyle cevapladı: ‘’Öncelikle samimi, açık olarak konuşmak istiyorum. Filistin’de seçim henüz yeni yapıldı. Yeni yapılmış bir seçimin hemen arkasından böyle bir seçim karanının alınması bana göre demokratik sürece ilişkin olumsuz bir yaklaşımdır. Burada Sayın Abbas ve Sayın Haniye süreci olumlu istikamete getirebilecek adımları atmaya başlamışlardı. Ama son anda bu atılan adım isabetli olmamıştır diye düşünüyorum. Temenni ederdim ki Filistin’e olumlu bakanlar, olumlu yaklaşanlar veya yaklaşmak isteyenler, ekonomik ambargo uygulamak suretiyle veyahutta ekonomik açıdan Filistin’i sıkıştırmak suretiyle orada sandığın neticesini görmemezlikten gelmemelidir. Eğer demokrasiye inanıyorsak, sandıktan çıkan neticeye saygılı olmak zorundayız. Ama maalesef Filistin’deki seçimlerin başından itibaren bu saygı Filistin’e gösterilmemiştir. Bu en önemli yanlıştır.’’
|
/ NEW YORK
20.12.2006
|
|
|
AKP, kampta seçimleri değerlendirecek |
AKP, gelecek ay milletvekillerini Kızılcahamam’da kampa alacak.
AKP’nin yılda iki kez gerçekleştirdiği istişare toplantıları çerçevesinde milletvekilleri, parti kurucuları ve MKYK üyeleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında 19-21 Ocak 2007 tarihleri arasında Kızılcahamam’da kampa girecek. AKP Merkez Yürütme Kurulu’nda (MYK) alınan karara göre, kamp Kızılcahamam’daki Asya Termal Tesisleri’nde yapılacak. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kampta milletvekillerinin iç ve dış politik gelişmelere ilişkin görüş ve tekliflerini alacak. Toplantıda ayrıca, Başbakan Erdoğan’ın, “final yılı’’ olarak nitelendirdiği 2007 yılında yapılacak cumhurbaşkanı seçimi ve genel seçimlere ilişkin görüş alış verişinde bulunulacak.
|
/ ANKARA
20.12.2006
|
|
|
Küçüklerden büyük mesajlar |
Beyaz camın minik izleyicileri, RTÜK’ün kendileri için hazırladığı interaktif internet sitesine gönderdikleri mesajlarla televizyon dünyasını kendi renkli dünyalarına göre yorumluyorlar.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) kısa süre önce oluşturduğu ve ‘’rtukcocuk.org.tr’’ adresinden ulaşılabilen interaktif site, çocukları televizyonun zararlı etkilerinden korumayı ve bilinçli izleyiciler oluşturmayı hedefliyor. Sitedeki ‘’Arkadaşım TV’’ ve ‘’TV Okuru’’ bölümlerine mesaj gönderen minik izleyiciler, televizyon dünyasını kendi bakış açılarından, kendi cümleleriyle yorumluyorlar. Bu bölümde, günde yaklaşık 3 saatlerini ekran karşısında geçiren çocukların görüşlerinin, yayın kuruluşlarına iletilmesi de amaçlanıyor. Miniklerin mesajları, daha nitelikli bir yayın dünyası için RTÜK uzmanları tarafından da yakından takip ediliyor.
Büyük çoğunluğu ilköğretim öğrencileri olan çocuklar tarafından siteye gönderilen mesajlarda minikler, ekran karşısında geçirilen zamanın çokluğundan yakınıyor. Şiddet ağırlıklı görüntülerden hoşlanmadıklarını da dile getiren minikler, satır aralarında yayıncılara da tavsiyelerde bulunarak, görmek istedikleri yapımların ip uçlarını veriyorlar.
Minik öğrencilerin diliyle RTÜK’ün kurduğu siteye ulaşan mesajların bazıları şöyle:
“ Büyüklerimizin bize ‘televizyona bakma’ demek yerine daha duyarlı olması gerekiyor. Çocuklara katkısı olacak uzay, bilim, yabancı dil, belgeseller, araştırmalar, yarışmalar yapılmalı ve uygun saatlerde yayınlanmalı.
İnsanların büyük bir bölümü, ‘savaşa hayır’ derken çizgi filmlerde değişik yaratıkları birbirleriyle savaştırıyorlar. Çocuklar da bu yaratıklara özenerek akıl almaz hareketler yapmaktadır. Sihirli mihirli dizilere ilgi duyarak ışınlanmaya, sihir yapmaya özeniyorlar. Bunlardan dolayı çocukların psikolojisi bozuluyor.
Son zamanlarda çizgi film, film ve dizilerde kavga, mafya, adam öldürme, kaçırma, silâh, kan vb. var. Bunlar biz çocukları çok etkiliyor. Ben görmek bile istemiyorum. Haberlerde okullardaki şiddet ve yaralamalar, çocuk kaçırma, hırsızlık dolu. Biz çocuklara kardeşlik, neşe, paylaşma, sevgi ve saygıyı anlatan programlar hazırlanmalı. Böyle programlar o kadar az ki...”
ŞİDDET BARINDIRAN PROGRAMLAR KALKSIN
RTÜK’e görüş yazan bazı çocuklar şiddet muhtevalı yayınlardan duydukları rahatsızlıkları dile getirdi. İşte o mesajlardan bazıları:
“ Şiddet içeren ve korku içeren filmler olmasın. Meselâ Acemi Cadı, Kurtlar Vadisi, Sihirli Annem gibi dizileri biz çocuklar ben de dahil olmak üzere örnek alıyoruz. Acemi Cadı’da hava atmalar, tripler, Kurtlar Vadisi’nde silâhla ateş etmeler, Sihirli Annem’de sihir yapmalar bunların hepsi çok saçma.
Benim yeğenim beş yaşında ama hep korku ve şiddet içeren şeyleri izliyor. Bence bu program ve dizileri kaldırın, yerine basketbol, futbol veya voleybol gibi programları koyun. Ve çizgi filmler daha fazla olsun. Hep canım sıkılınca çizgi film izliyorum çok iyi geliyor. İsteklerimi yaparsanız, çok memnun olurum.
Biraz soyutlamak gerekirse, televizyon bir kâğıt gibidir. Kumandası kalem, biz ise yazarlar. Kâğıda ne yazarsak artık. Bu size bağlı. Eğer güzel bir program izlersek, kâğıda güzel bir şeyler yazarsak çevremiz de bundan olumlu yönde etkilenir.”
|
/ ANKARA
20.12.2006
|
|
|
Düşman topları, aileyi hedef aldı |
Yeni Asya Kırklareli Temsilciliği tarafından düzenlenen panelde yazarlarımız İslâm Yaşar ve Şaban Döğen “aileyi bekleyen tehlikeler”i konuştular. Yaşar, “Aileyi bir mektep yapmalıyız. Bu mektebin talebeleri var” derken, Döğen “İslâmı iyi öğrenir ve yaşarsak ailemiz cennetten bir köşe olur” şeklinde konuştu.
Özcan Peker’in okuduğu aşr-i şerif ile başlayan panelin açış konuşmasını Fuat Yapalak yaptı. Günümüzde kitle imha silâhlarının müstehcen neşriyatlar olduğuna işaret eden Yapalak, “Tarihin hiçbir döneminde silâhlar bu kadar tahribat yapmamıştır. Anayasa’nın 58. maddesi, devletin gençliği korumasını emreder. Cemiyeti bekleyen en büyük tehlike zararlı alışkanlıklardır. Eğitime 2 katrilyon, uyuşturucunun sebep olduğu zararlarla mücadele için ise 4 katrilyon harcanıyor. Müstehcenlik ve boşanmalar çok artmıştır” dedi. Sadece İstanbul’da 80 bin çocuğun sokaklarda kaldığını ifade eden Yapalak, konuşmasını şöyle sürdürdü: “En büyük problem olan aileyi muhafaza sorusu önümüzdedir. Bizi yürekten yaralayan bir derttir bu. Ne yapmalıyız ki, çocuklarımızı bunlardan muhafaza edebilelim? Bazı değerlerimizi de kaybediyoruz. Aile saadeti ve çocuk yetiştirme büyük problem. Çocuklarını ihmal eden aileler sonradan pişman oluyorlar. Yarın sosyal travmalar yaşamak istemiyorsak, çocuklarımızı iyi yetiştirmemiz gerekiyor. Çocuklarımız; neden bana Allah’ımı öğretmedin diye sorarsa, ne cevap vereceğiz? Hayat sadece dünyevî zevklerden ibaret değildir. Tavizden şiddetten nasıl korunacağız? Bir yanda açlık, öte yandan obezler... Hz. Peygamberi yeniden keşfetmeye muhtacız. Müslüman, elinden ve dilinden diğerlerinin emin olduğu kimsedir. İmanı en mükemmel olan mü’min, en iyi insandır. Bir babanın evlâdına vereceği en iyi şey ahlâktır. 12-18 yaş dönemi en tehlikeli dönem. Gençlik, hissi dinler. Netice olarak, toplum ahlâkî tehlikededir. Barışı dinamitleyen her türlü davranışlar çoğumuzun problemidir. İslâm huzur ve sükûnu temin eder.”
GÜZEL AİLE İKLİMİ
Açış konuşmasından sonra panelin ilk konuşmasını gazetemiz yazarlarından edebiyatçı-yazar İslâm Yaşar yaptı. “Ağabeylerim, kardeşlerim... Bu salonda çok güzel bir aile iklimi sağladınız” diyerek konuşmasına başlayan Yaşar, “Ailenin huzuru, zıtlıklardan mutluluk şarkısı çıkarmaktır. Usta olan bunu başarır. İki cihan saadeti ailede sağlanır. Aile hayatımızda Asr-ı Saadet modelini yaşamalıyız. Aile ahengi bir yerde bozulmuş. Eğer biz ailenin huzurunu sağlamak için çalışırsak, o zaman huzur sağlanır” şeklinde konuştu.
“Her ferd bunu yapınca toplum da mutlu olur” diyen Yaşar, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bediüzzaman, aileyi bir sığınma yeri olarak tarif ediyor. En cemiyetli merkez. Birbirini taşıyan, en esaslı zenberek olmalı aile... Bu temin edilirse, cemiyet de saat gibi tıkır tıkır işler. Aile, dünyevî saadet için bir sığınak olmalı. Böylece cemiyetin çekirdeği olur. İnsan, ailesinde huzur bulursa, oraya sığınır. Yanlış alışkanlıkların temel sebebi aile huzurunun kaybolmuş olmasıdır. Aile nasıl cennet haline gelir? Bunu Peygamberimizin hayatında görüyoruz. ‘Sizin en hayırlınız, ailesine en hayırlı olanınızdır’ diyor Peygamberimiz. Bu zor bir şey midir? Değil. Güzel ahlâkı hayatımızın özü yaparsak, problemleri aşabiliriz. ‘Güzel ahlâk cennet amellerindendir’ diyor Peygamberimiz. Bunu ailemize yansıtabilirsek aile kurtulur, cennet bahçesi olur. Çocuk, böyle ailede cennet çiçeği olur. Aileyi bir mektep yapmalıyız. Bu mektebin talebeleri var. Anne-baba-çocuk hepsi talebe, aynı zamanda öğretmendir. Aile hayatı birbirinden etkilenir. Biz ne kadar talebe, ne kadar muallimiz? Bu soruya doğru cevap verebilirsek ailede cennet hayatı yaşanır. Annelerin çocuklar üzerindeki tesirleri daha fazladır. Ailenin cennet yuvası haline gelmesi, anneye bağlıdır. ‘Cennet annelerin ayakları altındadır’ hadisini de hatırlayalım. Babalar, evlerine birşey götürürken ‘bu ne kadar helâldir’ hassasiyetini göstermelidir. Bu cemiyetin ihtiyacı olan aile Bediüzzaman’ın ailesi gibi ailedir. Düşmanlar bize asırlarca saldırmış. Ama sağlam ailenin var olması, düşmanları mağlûp etmiş. Düşman topları artık aileyi hedef almış. Ne yazık ki, düşman topları aileyi yıkınca, toplum da yıkıldı. Aile yıkılmasa, devlet yıkılmaz. Aile sağlamsa herşey sağlamdır. Tersi de doğrudur. Bizim aile nizamımız, Tanzimat ile tahrip edilmiş. Cumhuriyet döneminde aile yerine Halk Evleri konulmak istenmiş. 1940’lı yıllarda Edirne’de bir aile faciası yaşanmış ve bu romanlara konu olmuştur. Zorla Halk Evine eğlenmeye gitmek zorunda kalan bir aile, evde bıraktıkları çocuklarını kaybetmişlerdir. O çocuk madden ölmüş, ama şimdi çocuklarımız manen ölüyor. Ailenin içerisine bir sürü ‘düşman’ giriyor. Sinemaların bir numunesini evimize almış ve ona teslim olmuşuz. Yapılacak şey; TV kumandalarına sahip çıkmaktır. Çocuklarla sohbet, sinemadan zevklidir. Çocukların yastık yüzünün kirlenmesine dikkat eden anneler, onların ruhen ölmesini seyrediyor. Ailede herkesin mes’uliyeti var. Bütün bunları yaptıktan sonra, ailelerimiz ‘örnek aile’ olacaktır.”
ÇARELER BULUNMUŞ, GÖRELİM
Panelde ikinci konuşmayı gazetemizin yazarı Şaban Döğen yaptı. “Toplumsal huzurun şifresi” başlıklı konuşmasında toplumun manevî bir buhranla karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Döğen, milletin bu buhrandan kurtarılması gerektiğine işaret etti.
“Bugün kanserin tedavisi için çalışmalar yapılıyor. Çare bulunsa ilgi çekmez mi?” diye soran Döğen, “Peki dünyanın bütün sosyal hastalıklarına çareler bulunmuş mu? Bulunmuş. Bunu Peygamberimizin hayatından biliyoruz” dedi.
Döğen konuşmasını şöyle sürdürdü: “En güzel örnek, Hicret esnasında yaşanmış. Ensar ve Muhacirlerin kardeşliği bize güzel bir örnek. Kim var Medine’de? 100 yıldan daha uzun bir süre birbirleriyle savaşan iki kabile. Ama İslâm bunları kardeş yapmış. Müslümanın Müslümanı sevmesi imanın şartı. Müslümanlar bir vücuda benzer. Yaralar, tedavi edilir, kesilip atılmaz. Her türlü ahlâksızlığın kökünü İslâm kurutmuştur. Veda Hutbesi, adaletin temel taşı olarak karşımızda duruyor. Avrupalıları bile büyülemiş bir metindir o. Avrupalı bazı ilim adamları bile Hz. Muhammed’in metoduyla insanlık kurtulur demişlerdir. Çünkü İslâm insanlığın kalbini fethetmiştir. İyi Müslüman olmak için bencilliği terk etmek lâzım. Bu din dipdiri duracaksa yaşanması lâzım. İslâma dört elle sarıldığımızda yükseleceğiz. İslâmı iyi öğrenir ve hayatımıza tatbik edersek ailemiz de cennetten bir köşe olur.”
Çevre illerden de katılanların olduğu panel, Edirne Can Kardeş ekibinin “sema” gösterisi ile sona erdi. Kırklareliler, benzer toplantıların daha sıklıkla yapılmasını talep ederken, organizasyon komitesine teşekkür ettiler.
|
Yeni Asya
/ KIRKLARELİ
20.12.2006
|
|
|
Engellilere bilgisayar eğitimi |
Nevşehir Belediyesi Kapadokya Eğitim Merkezi (KAPEM), engellilere yörelik bilgisayar eğitimi düzenledi. 1,5 aylık dönemler halinde 2 etaptan oluşan bilgisayar eğitimin ilk etabı başladı.
Eğitim alanında son 1 yıllık süreçte önemli atılımlara imza atan ve bu konumda kurumsal bir yapıya da kavuşan Nevşehir Belediyesi KAPEM’ de engellilere yönelik olarak düzenlenen bilgisayar eğitiminin ilk etabında 20 engelli vatandaş katılıyor.
Bilgisayar eğiticisi Ahmet Doğruer tarafından eğitimlerine başlanan engelliler, çeşitli bilgisayar programlarının kullanımı konusunda bilgilendiriliyor. 1.5 ay süre ile devam edecek engellilere yönelik ilk etap bilgisayar eğitiminin ardından yine 20 engelli vatandaşın yararlanacağı 2. etap bilgisayar eğitimine başlanacak.
|
Cemil YÜZER
/ NEVŞEHİR
20.12.2006
|
|
|
|