Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nükhet Sirman, kamusal alanda başörtülü kadınların bedeninin farklı okunmasından dolayı bir çatışma çıktığını belirterek, “Bu çatışma şimdi sürdüğü biçimiyle kadının özgürleşmesine, güçlenmesine yarayacak mı? Bana öyle geliyor ki yaramayacak” dedi.
Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Hizmet Kulübü, 5.’sini düzenlediği İnsan Hakları Sempozyumu’nda başörtüsü konusunu da gündeme getirdi. Sempozyum kapsamında gerçekleştirilen “Bir ‘kamusal alan’ ve ‘özel olan’ endişesi: BAŞÖRTÜSÜ” panelinde konuşan Prof. Dr. Nükhet Sirman, Türkiye’de kamusal alanın hazırlık sürecinin, 1870’lerde Genç Osmanlıların var olan toplumsal düzeni sorgulamalarıyla başladığını ifade etti. Prof. Dr. Sirman, “Türkiye’nin tarihine baktığımız zaman kamu alanı, Habermas’ın dediği dediği gibi insanların toplumsal sorunları tartışabileceği bir ortamdan ziyade Türkiye Cumhuriyeti’nin modernliğinin simgeleyen bir vitrin, görünürlük, özel ise gizlilik, mahremiyet alanı olarak ortaya çıkıyor” dedi. Kamunun çok ciddî siyasî alan olarak ortaya çıkması sebebiyle kadının bedeni ve duygularının siyasî problem haline geldiğini söyleyen Prof. Dr. Sirman, “Bu siyasî problem çerçevesinde kadın bedeninin neyi simgelediği çok önemli hale geliyor. Milletin kimliğini mi yansıtacak, yoksa son zamanlarda özellikle başörtülü arkadaşların iddia ettiği gibi bireyin inancının mı simgesi? Dolayısıyla burada bir anlaşmazlık çıkıyor ve kamudaki bu başörtülü bedenlerin farklı okunmasından bir çatışma alanı ortaya çıkıyor” diye konuştu. Sirman, bu çatışmanın şimdi sürdüğü biçimiyle kadının özgürleşmesine, güçlenmesine yaramayacağını da vurguladı.
DİNSEL GÖRÜNÜMÜN OLMAMASI ÜTOPİK
Araştırmacı-Yazar Yıldız Ramazanoğlu da, başörtüsünün Cumhuriyetten bu yana devam eden bir tartışma konusu olduğunu ifade ederek, geçmişin birikimlerinin, insani yanlarının bir kenara bırakılması yönünden Cumhuriyet kadını ile Ankara’nın inşaa öykülerinin birbirine benzediğini vurguladı. Araştırmaların yetersizliği sebebiyle başörtüsü yasağının insanî kaybının tam portresinin çıkarılamadığını belirten Ramazanoğlu, “Geçtiğimiz 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde Malatya’da Halkeğitim Merkezi’nde ‘Başörtülüler dışarı çıksın’ anonsu yapıldı. Gerekçe olarak söylenen de ‘Birazdan bir paşa gelecek. Rahatsız olabilir’ cümlesi idi. Cumhuriyet elitlerinin moralleri bozulmasın diye binlerce insanın canı yanıyor” şeklinde konuştu. Ramazanoğlu, sadece başörtüsü değil, her türlü farklılığa karşı çatışma dilinin ön plana çıkarılmasını eleştirirken, toplumsal hayatta dinsel görünümün olmaması fikrinin de son derece ütopik olduğunu söyledi.
İKİ ÜLKEDEKİ DE ŞİDDET
Bağımsız feminist Nilgün Yurdalan da kılık kıyafete müdahalenin hayata müdahale olduğunu ifade etti. Türkiye’de başörtüsü yasaklanırken İran’da başörtüsünün zorunlu olduğunu hatırlatan Yurdalan, “Her ikisinde de kadın bedenine yönelik şiddet var” dedi. Yurdalan, bedene yönelik şiddetin kadınların birlikte çözebileceğini söylediği konuşmasında, feministlerin başörtülü kadınlara, başörtülülerin de farklı alanlarda şiddete uğrayan kadınlara gereken gücü vermediğini ifade etti.
|