TÜRKİYE’nin AB ile ilgili giriştiği son diplomatik atağın belki de en önemli sonucu, tam kritik karar aşamasında, AB’nin gündemine yeni bir yön vermiş olmasıdır.
Girişimin açıklandığı önceki güne kadar, AB kurumlarında ve üye ülkelerde, limanları açmamakta direnen Türkiye’ye karşı uygulanacak yaptırımlar tartışılıyordu. Müzakerelerde askıya alınacak fasılların sayısı, Komisyon’un tavsiye ettiği gibi 8 mi, yoksa daha fazla mı -veya daha az mı- olmalıydı? Limanlar açılmadığı takdirde Rumların istediği gibi belirli bir sürenin sonunda müzakereler topyekûn kesilmeli miydi? Veya Almanya’nın önerdiği gibi, 18 ay içinde bir gelişme olmadığı takdirde Komisyon yeni bir “değerlendirme” raporu mu yayımlanmalıydı?
Türkiye’nin diplomatik girişimi, bütün bunları ikinci plana itiverdi. Dün Brüksel’deki daimi temsilciler, “non-paper” (yani resmi belge niteliğinde olmayan) önerileri görüştü. Ama asıl tartışmalar önümüzdeki pazartesi günü Bakanlar Konseyi’nde cereyan edecek. Büyük olasılıkla oradan bir karar çıkmayacak ve bu iş liderlere bırakılacak. Bu görüşmelerde Türk önerisi öne çıkacak, Komisyon’un tavsiyeleri ve diğer istekler, bu önerinin gölgesinde ele alınacak.
Çeşitli senaryolar
Şu anda nihai kararın nasıl çıkacağını tahmin etmek çok zor. Konuyla ilgili Avrupalı diplomatlar dahi, sonucun nasıl olacağını kestiremiyorlar ve çeşitli senaryolar üzerinde duruyorlar.
Belli başlı olasılıklar şöyle:
Türk önerisinin kabulü. Bu en iyimser senaryo.
Sızdığı kadarıyla, Türk önerisinin aynen olduğu gibi benimsenmesi mümkün görünmüyor. Ama bunun bir “müzakere zemini” oluşmasına ve hatta ona dayalı bir “uzlaşma” sağlanmasına şans tanıyanlar var.
AB açısından önemli olan, Türkiye’nin limanlar konusundaki “yükümlülüğü şartsız olarak” yerine getirdiğini göstermesidir. Türkiye açısından ise önemli olan, önerilen zaman içinde, karşılık olarak Ercan Havaalanı’nın açılacağına dair AB’nin resmi bir taahhüde girmesidir. Bu iki unsurun bağdaştırılıp bağdaştırılmayacağı belli değil.
Türk önerisinin reddedilmesi. Bu da en kötümser senaryo.
Diplomatlar, AB liderlerinin -Rum itirazlarına rağmen- bu girişime sırt çevirebileceklerine ihtimal vermiyor.
Ancak Konsey’de bir mutabakat sağlanamaması veya hiçbir karara varılamaması olasılığı da var. O takdirde, nihai karar önümüzdeki yıla ertelenebilir. Bu ne demektir? Müzakereler ya Komisyon’un tavsiyelerine göre (birtakım “yaptırımlar”la) devam eder veya Komisyon’un yeni bir rapor hazırlaması istenir...
“Türkiye zirvesi”
Şimdilik her kafadan bir ses çıkıyor. Anlaşılan bu seferki AB zirvesi gerçekten bir “Türkiye doruğu” olacak. Ama AB’de hâkim olan görüş, Türk diplomasisinin gerçekten başarılı bir son dakika manevrasıyla gündeme yön vermeyi başardığıdır. Avrupa basınındaki hava da budur. Yani Türkiye psikolojik olarak puan kazanmıştır. Bu kez köşeye sıkışan Rum tarafı ve ona destek verenlerdir.
Şu anda Türkiye bu girişimiyle sadece bir “niyet beyanı”nda bulunmuş bulunuyor. Öneri her ne kadar “şartsız” görünüyorsa da, “karşılıksız” değil. Dolayısıyla şimdiden tavizden, teslimiyetten söz etmek yersiz. Daha doğru bir değerlendirme için birkaç gün daha bekleyelim...
Milliyet, 9.12.2006
|