On beş yeni üniversite, pardon, ‘yüksek lise’ açılıyormuş... Aralarında Uşak, Ordu ve Düzce üniversiteleri falan varmış... Ne güzel... Bu kadarını Evliya Çelebi bile düşlerinde göremezdi...(...)
Amaç elbette bilim ve düşünce üretmek değil, ‘Atatürk devrimlerine yürekten bağlı genç kuşaklar’ yetiştirmek. Bizde üniversite böyle algılanıyor, utanmasalar lisedeki gibi ‘milli güvenlik’ dersi de koyacaklar, ardından diş koruma, iş bilgisi, dikiş nakış dersleri, hal ve gidiş notu falan da gelecek.
(Bu arada, siyasi fikirleri nedeniyle profesörünü harcayan Gazi Üniversitesi’nin kuruluşundan bugüne kadar hangi keşif ve icada imza attığını da merak etmekteyim, rektörü açıklasa da öğrensek...)
Bu yeni kurulacak yüksek liselere elbette ‘kurucu rektörler’ atanacak.
Hükümet elbette birtakım adaylar göstermiş, cumhurbaşkanı da elbette reddetmiş. Hep böyle oluyor.
Adaylar herhalde Atatürk ilkelerine pek fazla bağlı değillermiş, şimdi bağlıları bulunacak. Aslında bu adayları YÖK belirliyor da, bir ay içinde beceremeyince bu yetki bakanlığa devrediliyor, sayın cumhurbaşkanı da bunun ‘bilimsel özerkliği zedeleyeceğini’ belirtmiş.
Fakat, rektör atamalarının YÖK gibi bir ‘üniversitelerüstü süper denetim mekanizmasına’ ve cumhurbaşkanının da onayına bırakılmasının bilimsel özerkliği zedeleyeceğini söylememiş!
Çünkü YÖK, 12 Eylül yönetimi tarafından ‘üniversiteleri solculardan temizlemesi’ amacıyla kuruldu, bugün de üniversiteleri ‘dincilerden temizlemek amacıyla’ kullanılıyor ve kimse de buna sesini çıkarmıyor. Bu kurumun antidemokratik olduğunu ileri sürenler, kendi işlerine geldiği sürece antidemokratik kalmasına göz yumuyorlar.
Niçin her üniversite kendi rektörünü kendisi seçemiyor, eskiden olduğu gibi?
Niçin cumhurbaşkanı devreye sokuluyor?
Rektör atamak, büyükelçi göndermek gibilerden bir iş midir?
Bağımsız rektörler ve ‘fikri ve vicdanı hür’ profesörlerin sonra çıkıp ileri geri konuşmaları önlenemeyecek o zaman, bundan mı korkuluyor?
Niçin hiçkimse ‘üniversite’ kelimesinin anlamını merak etmiyor, sözlüğü açıp bakmıyor, Google’a sormuyor?
Arslan parçası solcularımız neredeler, Çokoprens almaya mı gittiler?
Onlar şimdilik Avrupa Birliği’yle mücadele halindeler, demokrasi, katılım, özerklik falan gibi çarçur konularla ilgilenemezler.
Haydi siz de doğru maça! ‘Yüzyılın maçı’ ve de ‘dünyanın en büyük derbisiymiş’... Hakeme de ‘hocam’ dersiniz, vallahi üniversiteye gitmiş kadar olursunuz! Bilim üretimi açısından Türk üniversiteleriyle Saraçoğlu Stadı arasında önemli bir fark mı var?
Akşam, 3.12.2006
|