|
|
|
Düşünce hâlâ özgür değil |
İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Koordinatörü Feray Salman, Türkiye’de ifade özgürlüğüne dair tartışmaların geçmişinin Cumhuriyetin kuruluşuna dek götürülebileceğini ifade ederek, tüm iyileştirme çabalarına rağmen ifade özgürlüğünün, ülkedeki en tartışmalı insan hakları sorunlarından biri olarak kalmaya devam ettiğini söyledi.
İnsan Hakları Ortak Platformu ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi, ifade özgürlüğü üzerine 30 Kasım-2 Aralık 2006 tarihleri arasında “İfade Özgürlüğü: İlkeler ve Türkiye” konulu uluslar arası bir konferans düzenliyor. Konuyla ilgili bilgi veren İHOP Genel Koordinatörü Feray Salman, tanınmış uzman ve akademisyenlere konu üzerinde tartışma fırsatı verecek olan konferansın ifade özgürlüğüne ilişkin tartışmalara büyük katkısının olmasını beklediklerini söyledi. Türkiye’de ifade özgürlüğüne dair tartışmaların geçmişini Cumhuriyet’in kuruluşuna dek götürülebileceğini ifade eden Salman, konferans ile ilgili şunları söyledi: “Bu tartışmalar, 1990’lar ve 2000’lerde önce AİHM’in aldığı kararlara bağlı olarak, daha sonra da AB Helsinki Konseyi’nin Türkiye’nin adaylığını tanımasından sonra bir kez daha alevlenmiştir. TBMM, Avrupa Birliği’nin insan hakları ölçütlerini karşılamak için çok sayıda reform paketini kabul etmiş ve AİHM’in ihlâl kararlarını önlemeye yönelik çalışmalar yapmıştır. Buna rağmen ifade özgürlüğü, ülkedeki en tartışmalı insan hakları sorunlarından biri olarak kalmaya devam etmiştir. Hem Ceza Kanunu’ndaki hem de Terörle Mücadele Kanunu’ndaki hükümlerde defalarca değişikliğe gidilmiş, mahkûmiyet kararlarının oranında bu değişikliklere bağlı olarak bir düşüş olsa da, savcılar hassas konularda devleti ve hükümet politikalarını eleştiren vak'alara karşı dâvâ açmak için yeni hükümler bulmakta hiç de zorlanmamıştır. 2005 yılında TBMM yeni bir Ceza Kanunu çıkarmış ve geçtiğimiz yaz Terörle Mücadele Kanunu’nun kimi hükümlerini bir kez daha değiştirmiştir. Ne var ki, bu değişiklikleri yeni kovuşturma ve mahkûmiyet kararları takip etmiştir. Yazarlar, gazeteciler ve bilim adamları mahkeme salonlarına taşınmaya devam etmiştir. Bu dâvâların bir kısmı uluslar arası düzeyde de manşetlerde yer almıştır.”
“Türkiye’deki ifade özgürlüğü tartışmalarına yakından bakmak gösterecektir ki, temel sorun alanları Türkiye’ye özgü değildir” diyen Salman, bu sebeple konferansın sorunlara, uluslar arası ilkeler ışığında ve karşılaştırmalı bir şekilde eğilmeyi amaçladığını belirtti. Salman, konferansta felsefi temelde sunumlara ve diğer ülkelerden vak'alara da bu çerçeve içerisinde yer verildiğini söyledi. Üç gün sürecek olan konferansta, ifade özgürlüğüne ve tartışmalarına ilişkin bilginin, düşüncelerin ve iddiaların paylaşılması amaçlanıyor.
|
27.11.2006
|
|
|
İKİNCİ VATİKAN KONSİLİ |
Papa 16. Benediktus’un yarın başlayacak Türkiye ziyareti öncesinde sorularımızı cevaplayan Vatikan Dinler Arası Diyalog Cizvit Sekreteryası eski Genel Sekreteri Prof. Dr. Thomas Michel, İkinci Vatikan Konsilinin bütün Papa’lara İslâmla diyalog haline olma görevi verdiğini belirterek, “Bunun geri dönüşü yoktur ve hiçbir Papa bunu değiştiremez” dedi.
MÜSLÜMANLARA SAYGI
“Katolik Kilisesinin en yüksek otoritesi İkinci Vatikan Konsilidir” diyen Michel, bu konsilin açık bir şekilde “Katolik Kilisesi Müslümanlara saygı duymaktadır” dediğini belirterek, “Bir Papa bunu değiştiremez. Kendi yorumlarını ve yaklaşımını dikte edemez. Bilâkis kendisi de bu öğretiyi hayata geçirmek için yollar aramakla yükümlüdür” şeklinde konuştu.
İNANCA SAYGI MESAJI
Michel, Papa olduktan sonra artık çok farklı bir konumda olduğunun farkına vardığınI söylediği Kardinal Ratzinger’in, Papa kimliğiyle üstlenmesi gereken rolün “birlikteliği sağlamak ve ayrılıktan değil de birliktelikten yana olmak” olduğunu vurguladı. Michel, Papa’nın Türkiye ziyaretinde “başka inançlara saygı olma” mesajı vermesi gerektiğini söyledi.
RÖPORTAJ BÖLÜMÜNÜ TIKLAYIN
|
Umut YAVUZ
27.11.2006
|
|
|
Papa’nın sözlerini Katolikler de sorguluyor |
İstanbul Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dinler Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz, Papa 16’ncı Benediktus’un İslâm dünyasında büyük tepki uyandıran sözleriyle, İslâm dünyasının kimi Batılıların gözünde mahkûm edilmesini değil, tam tersine Katolik kilisesini ve hiyerarşisini sorgulanır hâle getirdiğini belirtti. Gündüz, “Belki bu Katolikler içerisinde ileriye dönük bir değişime kapı aralayabilir” dedi.
Aklı başında akademisyen, siyasetçi veya entelektüellerin Papa’nın İslâma yönelik açıklamalarının yanlış olduğunu kabul ettiğini kaydeden Gündüz, Papa’nın çıkışının Avrupa’da gerilemekte olan Hıristiyanlık inancını yeniden ihyaya yönelik olabileceğini söyledi. Gündüz, bu durumun dinler arası diyaloğu baltalamaması gerektiğini ifade ederek, kendi diyalog anlayışımızı ortaya koymamızın zamanının geldiğini vurguladı.
RÖPORTAJ BÖLÜMÜNÜ TIKLAYIN
|
Hasan Hüseyin KEMAL
27.11.2006
|
|
|
Yayla’ya hukukçu desteği |
Hukukçular Derneği, Prof. Dr. Atilla Yayla’nın, görüşleri sebebiyle Gazi Üniversitesindeki görevinden alınması ve bir kısım medyanın öncülük ettiği bir linç ve karalama kampanyasına maruz kalmasının, eleştirilerin doğruluğunu gösteren bir Türkiye gerçeği olduğunu bildirdi.
Dernekten yapılan yazılı açıklamada, konunun daha henüz yargıya intikal etmediğine dikkat çekilerek şöyle denildi: “Yargıya intikal edip etmeyeceği de bilinmeyen bir olayda, medya ve üniversite rektörü savcı ve yargıç rolünü oynayarak kestikleri cezayı infaz etmeye çalışmaktadırlar. Daha önce de benzerini yaşadığımız bu tür kampanyalarda yargı üzerinde baskı kurularak, dâvâ sürecinin ve muhtemel bir mahkûmiyetin alt yapısı oluşturulmaktadır.”
Türkiye’deki otoriter ve ideolojik yapının varlığını hala devam ettirdiğini ifade edilen açıklamada, “Kapatılma endişesi taşıyan bir parti diğer partilerden farklı görüşlerini ifade edememenin ötesinde, misafir ettiği akademisyenin ifade özgürlüğünü savunmaktan bile aciz duruma düşebilmekte ve böylelikle ülkemizde siyaset yapılacak bir alan kalmamaktadır.”
Biz Hukukçular Derneği’nin, bilimsel düşüncelerini ve görüşlerini ifade eden Prof. Dr. Atilla Yayla hakkında, fikire karşı fikirle mücadele edemeyenlerin başlattığı linç ve sövme kampanyasına karşı yürüteceği hukuk mücadelesinde, kendisinin yanında olduğu ifade edildi.
|
Yeni Asya
/ İSTANBUL
27.11.2006
|
|
|
Erdoğan: Irak’ta en fazla kayıp veren ikinci ülkeyiz |
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Irak’ta koalisyon güçleri içerisinde olmadığı halde ikinci en çok kaybı veren, ülkenin Türkiye olduğunu belirterek,”İhtiyaç maddelerini götüren araçlarımızın şoförleri orada altyapıda çalışan mimar, mühendis, işçi vs. şu ana kadar 150 civarında insanımızı kaybettik” dedi.
Kral Hüseyin Konferans Salonunda düzenlenen Genç Arap Liderler Forumu’nda bir konuşma yapan Erdoğan, ‘’Bizler burada karşılıklı anlayış ve iş birliğini hakim kılmaya, barış ve istikrara hizmet etmeye çalışırken maalesef dünyanın bir çok yerinde şiddet hüküm sürüyor’’ dedi.Erdoğan, şunları kaydetti: “Hepimizi derinden üzen çatışma ve krizler bu salonun sadece bir kaç yüz kilometre etrafında olanca hızıyla devam ediyor. Ortak komşumuz Irak’ta günde ortalama 50-60-70 kişinin öldüğüne dair haberler artık gazetelerin başlıklarından hiç bir zaman düşmüyor. Bunlar bizi üzüyor. Ama alışkanlık haline getirmiş olanlar ise bu olaylara karşı maalesef çok duyarsız. Adeta öldürmek ve ölmek vaka-ı adiye olarak görülüyor. Irak’ın bir kardeş kavgasına sürüklenmiş olması çok acıdır. Ben diyorum ki, zengin tabiî kaynaklara, verimli topraklara ve yetişmiş insan gücüne sahip bir ülkenin bu kadar kısa bir süre içinde bir çıkmaza doğru sürüklenmesine seyirci kalamayız, kalmamalıyız. Bir medeniyetin gözlerimizin önünde yok olmasına izin vermemeliyiz. Komşumuzda devam eden bu yangın sönmedikçe evlerimizde rahat uyuyamayız, uyumamalıyız. Biz Iraklı kardeşlerimizin birbirleriyle çatışmak yerine bir an önce ülkelerinin müreffeh geleceği için el ele vermeleri gerektiğine inanıyoruz.’’
Türkiye, Irak halkının yanında
Erdoğan, Türkiye olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Irak halkının kendi geleceğini inşa etmesine yardımcı olacaklarını belirterek, şöyle konuştu: “Iraklı kardeşlerimize her türlü desteği vereceğiz. Bakın sizlere burada enteresan bir şey söylemek istiyorum; şu anda Irak’ta en çok insan kaybı, koalisyon güçleri içinde ABD’ye ait. Orada 3 bin ABD’li öldü. 27 bin civarında yaralısı var. Koalisyon güçleri içerisinde olmadığı halde ikinci en çok kaybı veren, oraya lojistik destek veren Türkiye’dir. İhtiyaç maddelerini götüren araçlarımızın şoförleri orada altyapıda çalışan mimar, mühendis, işçi vs. şu ana kadar 150 civarında insanımızı kaybettik. Sadece bu lojistik destekler sebebiyle... Bunu anlatmakta bazen zorlanıyoruz. Ama buna rağmen bizim insanımız yine de oraya gitmeye devam ediyor. Gıda, ilaç, inşaat malzemeleri, akaryakıt vs. bunları taşımak için. Kâh direnişçi güçler tarafından, kah farklı güçler tarafından bu vatandaşlarımız öldürüldüler.’’
|
/ ÖLÜ DENİZ
27.11.2006
|
|
|
Newsweek: Askerler AB’den rahatsız |
Newsweek dergisinde yayınlanan Hudson Enstitüsü’nden Zeyno Baran imzalı makalede, Türkiye'de askerlerin AB’den rahatsız oldukları öne sürüldü. Makalede şöyle denildi: “Gerçek sorun, AB’nin esas talebidir: sivillerin askerler üzerindeki kontrolünün artırılmasıdır. Üst düzey subaylar bunun kaçınılmaz olarak İslamcı bir Türkiye’yi ortaya çıkaracağını söylüyorlar. Onlara göre, ülkenin, laik demokrasi olarak geleceğini teorik açıdan sağlamlaştıracak, ancak gerçekte tehlikeye atacak konularda AB’ye uyma lüksleri yok.”
Newsweek dergisince yayınlanan, Hudson Enstitüsünden Zeyno Baran imzalı bir makalede, Türkiye’deki askeri yetkililerin AB sürecinden rahatsız oldukları ileri sürüldü. Haber7.com’da yer alan habere göre askerlerin boşuna konuşmadıkları da belirtilen makalede Türkiye’deki gelişmelerde etkili faktörün AB’nin talepleri olduğu savunuldu.
Etkili Newsweek dergisinin son sayısında ABD’de önde gelen düşünce kuruluşlarından Hudson Enstitüsü’nün kıdemli uzmanlarından Zeyno Baran’ın, Türkiye’de yeniden bir müdahale olabileceğini öne sürdü.
Kıbrıs ve insan hakları reformlarının o kadar önemli olmadığı iddia eden Baran, şu yorumu yaptı: “Gerçek sorun, AB’nin esas talebidir: sivillerin askerler üzerindeki kontrolünün artırılmasıdır. Üst düzey subaylar bunun kaçınılmaz olarak İslâmcı bir Türkiye’yi yaratacağını söylüyorlar. Onların bakışına göre, ülkenin, laik demokrasi olarak geleceğini teorik olarak sağlamlaştıracak ancak gerçekte tehlikeye atacak konularda AB’ye uyma lüksleri yok.”
Türk askerlerinin AB’nin kendi İslâmcı sorununa yaklaşımı ile mutabık olmadığı belirtilirken Türk askerlerinin Türkiye’yi AB yolunda tutma ihtiyacını artık hissetmeyebilecekleri öne sürüldü. Bu arada, ABD’nin artık, kısmen Irak ve PKK sebebiyle Türk askerlerine engel olacak konumunda olmadığı savunulurken şöyle devam edildi:“Elbette ki askerler, güce başvurmadan etkinliğini kullanabilir. Ve eğer bir darbe olacaksa bu demokratik olmayan bir Türkiye’ye yol açmayabilir. Büyük bir ihtimal ile sadece Türkiye’nin mevcut ‘İslâmî tecrübesi’nin sonu ve daha muhafazakâr bir hükümet – evet katı bir biçimde laik ancak yine demokratik – anlamına gelir. İronik olarak bu Türkiye, nihayet bugün Türkiye’sinden daha iyi bir Avrupa üyesi gibi görülebilir.”
ERBAKAN DÖNEMİ HATIRLATMASI
Baran, Türkiye’de 2007 yılında bir askerî darbe olması ihtimalinin “50-50” olduğu, Necmettin Erbakan’ın iktidardan uzaklaştırıldığı dönemini şartlarının yeniden ortaya çıktığı öne sürüldü.
Baran, makalesinde askerlerin 10 yıl önce dönemin başbakanı Necmettin Erbakan’ı iktidardan uzaklaştırdıklarını belirterek,“Bana göre, Türkiye’de 2007 yılında bir askerî darbe olması şansı 50-50” diye yazdı. Türklerin çoğunluğunun Başbakan Erdoğan’ın Erbakan’dan daha ılımlı olduğunu düşünmesine karşın, Erdoğan’ın yine de bir “İslâmcı” olduğu öne sürülen makalede, Cumhurbaşkanı Sezer ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ın uyarılarına dikkat çekiliyor. Makalede şöyle devam edildi:“Son haftalarda Türkiye’nin en üst düzey subaylar ile konuştum. Hepsi, demokrasine ara verilmesini arzulamadıklarını ancak askerlerin yakında laikliği -ki onun olmadan çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede demokrasi olamaz- korumak için harekete geçmek zorunda kalabileceklerini açık bir biçimde dile getirdiler.”
|
Yeni Asya
/ İSTANBUL
27.11.2006
|
|
|
Piyasanın gözü Kıbrıs'ta |
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, piyasadaki oyuncuların da Kıbrıs konusundaki gelişmeleri çok yakından izlediklerini belirterek, şu anda fiyatların içerisine, olası risklerin belirli ölçüde yansıdığını söyledi.
Babacan, Kıbrıs konusu çerçevesindeki AB ile ilişkiler ve 6 Aralık ile AB Liderler Zirvesi sonrasında ortaya çıkacak sonuç ve bu sonucun ekonomik etkileri konusundaki sorularını cevapladı.
‘’Piyasadaki oyuncular da Kıbrıs konusundaki gelişmeleri çok yakından izliyorlar, çünkü işin içinde kar ve zarar durumu var’’ diye konuşan Babacan, şöyle devam etti: “Mutlaka şu anda fiyatların içerisine olası riskler belirli ölçüde yansımıştır şeklinde bir düşüncemiz var. Piyasaların beklentisi herhalde, (Çözüm ihtimali zayıf, ancak çözüm olmadığında da çok ta kötü bir sonuç olmaz) yönündedir. Kıbrıs konusundaki gelişmelerin beklenenden daha farklı yani iyi ya da olumsuz yönde olması halinde belirli bir miktar hareket olacaktır herhalde. Ancak işin ekonomik yönü farklı, bizim Kıbrıs politikamız çok açık, korkularla ve ekonomik kaygılarla hareket edemeyiz. Siyaset farklı, ekonomi farklı.’’
|
/ ANKARA
27.11.2006
|
|
|
Babacan AB turuna çıkıyor |
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, bugün Avrupa Birliği turuna çıkıyor.
27 Kasım Pazartesi günü Londra’ya gidecek olan Babacan, 28 Kasım Salı günü Londra’da, Avrupa’nın önde gelen düşünce kuruluşlarından Chatham House olarak ta bilinen Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’ndeki Türkiye Politika Grubu Yuvarlak Masa Toplantısına katılacak. Babacan, TÜSİAD’ın da toplantının düzenleyicilerinden biri olduğu Yuvarlak Masa toplantısında, Türkiye’nin AB’ye katılımının önündeki engeller ve fırsatlar konusunda bir konuşma yapacak. Toplantıda, TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı, İcra Kurulu üyesi Ümit Boyner, AB Komisyonunun eski Türkiye Temsilcisi Büyükelçi Michael Lake’in de birer konuşma yapmaları bekleniyor. Babacan, 28 Kasım Salı akşamı, Londra’dan, Polonya’nın başkenti Varşova’ya geçecek. Varşova’da, 29 Kasım Çarşamba günü ikili temaslarda bulunacak olan Babacan, aynı akşam Prag’a geçecek.
Prag’da, Charles Üniversitesi işbirliğiyle düzenlenecek olan ‘’Türkiye-Avrupa İlişkileri’’ konulu konferansa katılacak olan Babacan, Çek Cumhuriyeti’nin AB ile ilişkili yetkilileriyle görüşmelerde bulunacak. Babacan’ın, Prag’da, Çek Cumhuriyeti Başbakanı Mirek Topolanek ile de görüşmesi bekleniyor.
Babacan Prag’da ayrıca, siyasî parti, medya, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının önde gelen isimleriyle de bir araya gelecek.
Ali Babacan, 30 Kasım Perşembe günü Slovenya’nın başşehri Ljubljana’ya geçerek, Cuma günü Slovenya’lı yetkililerle ikili görüşmelerde bulunacak. Babacan’ın, Slovenya’nın ardından AB turunu tamamlayarak Türkiye’ye dönmesi bekleniyor.
|
/ ANKARA
27.11.2006
|
|
|
Öğretmenlere dört dörtlük hediye |
Fatih Dersanesi tarafından 24 Kasım Öğretmenler gününde İstanbul’daki ilköğretim öğretmenlerine hediye olarak verilmek üzere dört özelliği bir arada barındıran kalemler hazırlandı.
51 bin adet yaptırılan dört işlevli özellik taşıyan kalem öğretmenlerin günlük meslekî hayatlarında büyük kolaylık sağlayacak. 24 Kasım Öğretmenler Gününde alışılagelmiş ve sıradan hediyelerin dışında farklı ve öğretmenlerin günlük mesleki yaşantılarında da kullanabilecekleri bir konsept düşündüklerini ifade eden Fatih Dersaneleri Genel Müdürü Sezai Eyüpoğlu bu projeyi, ‘’geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin bu gününde onlara kurum olarak ne kadar çok değer verdiğimizi göstermek için hazırladık. Bu dört dörtlük işleve sahip olan kalemi hediye olarak vermeye karar verdik’’ diye konuştu.
Kalemin özellikleri ise şöyle sıralandı: Her kalem gibi yazı yazabiliyor. Lazer ışığa sahip. Bu lazer ışıkla öğretmenler ders anlatırken tahtadaki ders takibini yapmaları kolaylaştırıyor. Kalemin bir başka özelliği ise bir tarafından çekildiğinde yaklaşık 30 cm uzayarak çubuk haline geliyor. Öğretmen kalemle tahtada ders takibi yapılabilir. Kalemin dördüncü ve son işlevsel özelliği ise el feneri özelliği.
|
Yeni Asya
/ İSTANBUL
27.11.2006
|
|
|
Tasfiyeler, manevî değerleri hedef aldı |
28 Şubat sürecinde inançlarından dolayı 1520 subay ve astsubayın tasfiye edildiğini, binlercesinin de tasfiye tehdidi ile erken emekliliğe zorlandığını hatırlatan Adaleti Savunanlar Derneği Genel Başkanı Adnan Tanrıverdi, “Bu tasfiyelerin, devlette, milletin manevî değerlerine zıt bir kadrolaşmanın sağlanması amacıyla yapıldığına inanıyoruz” dedi.
Yüksek Askerî Şûrâ kararları ile ordudan uzaklaştırılan kişiler tarafından kurulan Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER), 4. Olağan Genel Kurul toplantısını dün gerçekleştirdi. Fırat Kültür Merkezi’nde yapılan toplantıda konuşan ASDER Genel Başkanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, 28 Şubat döneminde ordudan uzaklaştırılan subay ve astsubayların söylendiği gibi devlete tehdit olması durumunda çeteciler gibi foyalarının çıkması gerektiğini ifade ederek, bu tasfiyelerin asıl amacının, milletin manevi değerlerine zıt bir kadrolaşma olduğuna inandıklarını belirtti.
TASFİYELER HUKUK DIŞI
Hiçbir yasal dayanağı olmadan, yasal hiçbir suç isnad edilmeden, hiçbiri bağmısız yargı önüne çıkarılmadan, yargı önünde hesaplaşma hakları da ellerinden alınarak kamudan tasfiye edilen bütün mağdurlara yapılan işlemi hukuk dışı ve adaletsiz kabul ettiklerini ifade eden Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Genel Başkanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, dernek olarak, mağdurların gasp edilen haklarını yasal platformlarda aramaya devam edeceklerini söyledi.
Milli Güvenlik Kurulu’nun oluşumunun, askerlerin Anayasa eliyle siyasete sokulması anlamına geldiğini söyleyen Tanrıverdi, Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’nde de milletin bir kısım inanç, ideoloji ve etnik gruplarının devlete tehdit olarak gösterilmesiyle, silâhlı kuvvetlerin bu kitleler üzerine kışkırtıldığını ve gayretlerinin içeride heba edildiğini, dış tehditlerin gözden kaçırılmasına sebep olduğunu dile getirdi.
DİNDARLARI TEHDİT GÖRENLERE ELEŞTİRİ
“Dininin icaplarını yerine getirme gayreti içinde bulunan insanlarımızı, örtünen kadınlarımızın sayısının artmasını, ibadet edenlerin sayısındaki artışı, cami ve mescit sayısındaki artışı Cumhuriyete ve devlete tehdit olarak değerlendiren zihniyeti, milletimizin değerlerine ve devletimizin geleceğine karşı yönelmiş gerçek tehdit olarak kabul ediyoruz” şeklinde konuşmasını sürdüren Tanrıverdi, başörtüsü yasağı, meslek liselerine yönelik farklı katsayı uygulaması, Kur’ân Kurslarına gitme yaşının büyütülmesi ve imam hatip liselerinin önlerinin kesilmesini de eleştirdi.
Tanrıverdi, Prof. Dr. Atilla Yayla’nın maruz kaldığı olaylar hakkında da, “Her şeyden önce o konuşmasında bir hakaret sözcüğünün olmadığını düşünüyoruz. Ama suçlanan sayın profesör Yayla’nın dinlenmeden apar topar verilmiş bu kararı aynen Yüksek Askerî Şûrâ kararı gibi yargısız infaz şeklinde değerlendiriyoruz. Düşünceleri ifade etme özgürlüğüne indirilmiş bir darbe olduğunu düşünüyor ve kınıyoruz” şeklinde konuştu.
ŞERHE RAĞMEN SAYGISIZLIK
MGK toplantılarında Başbakanın defalarca şerh koymasına rağmen yine de önüne tasfiye edilecekleri içeren dosya konulmasını ‘saygısızlık ve disiplinsizlik’ olarak değerlendiren ASDER Onursal Başkanı Prof. Dr. Ahmet Alper de, hükümetin, istediği takdirde YAŞ kararlarının yargı denetimine açma işini bir günde halledebileceğini, bunun için TSK Personel Kanununa 1982’de eklenen bir cümlenin çıkarılmasının yeterli olacağını belirtti.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise, sözkonusu hukuksuzlukların giderilmesi yolunda demokrasi vurgusuna şiddetle ihtiyaç olduğunun altını çizdi.
|
Naciye KAYNAK
/ İSTANBUL
27.11.2006
|
|
|
Meclis yoğun bir haftaya giriyor |
Meclis, gündemindeki tasarı ve teklifleri yasalaştırmak için yoğun bir haftaya giriyor. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu ise yoğun bir çalışmadan sonra 2007 yılı bütçesinin görüşmelerini bu hafta tamamlayacak.
TBMM Genel Kurulunda, 28 Kasım Salı günü, geçen hafta görüşmelerine başlanan ve avukatlık sınavını kaldıran yasa teklifine devam edilecek.
Genel Kurulda, kimyasal silâhların geliştirilmesi, üretimi, stoklanması ve kullanımının yasaklanması hakkındaki kanun tasarısının görüşmelerinin ardından SSK ölüm aylıklarıyla ilgili düzenleme yapılmasını içeren yasa teklifi ele alınacak. Teklif, Anayasa Mahkemesinin ilgili yasayı iptal kararı doğrultusunda, ölen sigortalının ölüm tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hükümlere göre aylık almaya hak sahipleri için düzenleme yapıyor.
TBMM Genel Sekreterlik Teşkilât Kanununda değişiklik içeren teklifi ile illerdeki sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının mütevelli heyetinde belediye başkanı yerine, kendisinin görevlendireceği belediye başkan yardımcısının görev yapmasına ilişkin yasa teklifi de Genel Kurulda görüşülecek.
|
/ ANKARA
27.11.2006
|
|
|
Papaya ‘Gelme’ dediler |
SP’nin organize ettiği ve 60 sivil toplum kuruluşunun destek verdiği ‘Papa’ya Hayır’ mitingine yüz binler katıldı. SP lideri Kutan, Papa’yı çirkin bir planın temsilcisi olmakla suçladı.
SP lideri Recai Kutan, “ Siyonist saldırganları tel’in için bu meydanı tıklım tıklım doldurdunuz. Papa’nın Peygamber’e saldıran sözleri için yine bu meydandaydınız.”
“Ey Türkiye’yi yönetenler bu kalabalığın sesine kulak verin, millet istemiyor Papa’yı” diyen Kutan, “Müslümanların Papa’ya tepki göstermesi en demokratik hakkıdır. Bu tepki her mü'minin önemli bir gereğidir. Müslümanlar inançları gereği tepkilerini ölçülü olarak yaparlar. Bugüne kadar bizim yaptığımız mitinglerde herhangi bir yasadışı eylem olmadı. Biz sukunetle tepkimizi veriyoruz. İşte millî görüş bu....” diye konuştu. Çağlayan Meydanı’ın mitinge katılanlarla dolup taştı. Katılımcılar genellikle Türkçe ve İngilizce ‘Papa Türkiye’ye gelme’ yazılı pankartlar taşıdı. Mitinge 250 ülkeden 249 sivil toplum kuruluşu destek verdi.
|
Yeni Asya
/ İSTANBUL
27.11.2006
|
|
|
Sosyal patlama ikazı |
Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası 17. Olağan Genel Kurulu Ankara’da toplandı. Genel Kurul’da oybirliği ile kabul edilen bildiride hükümete ve sendikalara çağrıda bulunuldu.
Bildiride, işsizliğin sosyal patlamaya sebep olacağı, kıdem tazminatının işçinin alın terinin karşılığı olduğu ve asla dokunulmaması gerektiği ifade edilerek, “Eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalı, din ve vicdan özgürlüğüne saygı duyulmalıdır” denildi.
|
Fatih KARAGÖZ
/ ANKARA
27.11.2006
|
|
|
Uzmanlar hacı adaylarını uyardı |
Hacı adaylarının mukaddes yolculuğu başladı. Hacı olma hakkına sahip kişilerin bu görevi yerine getirebilmeleri için, öncelikle sağlıklı olmaları gerekiyor.
Geçmiş yıllarda bölgeye giden sağlık personeli arasında yer alan Ulus Hastanesi Başhekimi Dr. Uğur Yıldız, gitmeden önce ve gittikten sonra yapılması gerekenler konusunda hacı adaylarını uyardı.
Suudi Arabistan’da sıcak bir iklimin hakim olduğunu belirten Yıldız, hacı adaylarının özellikle klimalara dikkat etmesi geretiğini belirtti. Yıldız, “İnsanlar aşırı sıcaklar ve yorgunluk sonucu otellerine döndüğünde terli bir şekilde klimanın karşısına geçip serinlemeye çalışıyor. Klimaların uygun şartlarda kullanılması gerekiyor. Aksi halde, üst solunum yolu enfeksiyonlarına, boğaz kuruluğuna, yanmalara, faranjite sebep olabiliyor. Bu sebeple hacı adaylarımız mecbur kalmadıkça klimadan uzak dursunlar” dedi. Yıldız, boğaz kuruluğu ve yanmalar için bol sıvı tüketilmesini tavsiye etti.
|
/ ANKARA
27.11.2006
|
|
|
Hafız annenin sevinci |
Kastamonu’nun Tosya İlçesinde iki gün iki gece süren Hafızlık Şöleninde ilginç bir durum ortaya çıktı. Oğlunun asker olduğu gün Tosya Celalbey Camii’nde Kur’ân kursuna başlayan Meral Söylemez’in (40), oğlunun tezkereye geldiğinde hafızlık belgesini aldığı öğrenildi.
Tosya’da asırlardır geleneksel olarak sürdürülen Hafızlık Şöleni adeta bir bayram havasında geçti. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kur’ân kurslarında yapılan ve iki gün, iki gece süren kutlamalarda hafızlık dinlemelerine gelen kadınlara simit, süt, peynir ve helva dağıtıldı.
Tosya Müftüsü Hikmet Yazıcı, asırlardır devam eden hafızlık kutlamalarının Tosya İlçesinden başka bir yerde yapılmadığını söylerken, “Dünya bu şirin ilçeyi örnek almalı. Tosya ilçemizde açmış olduğumuz Kur’ân kurslarına kadınlarımız ve kızlarımızın ilgisi her geçen gün artıyor, bu ilgi bizleri elbette ki sevindiriyor” dedi.
“Huzuru, Kur’ân okumada buldum”
Hafızlık belgesi alan Meral Söylemez’in oğlu Serdar Söylemez’in (22) asker olduğu gün Tosya Celalbey Camiinde Kur’ân kursuna başladığı öğrenildi. Van’ın Çaldıran ilçesinde vatanî görevini yapan oğluna duâ etmek için kursa başladığını belirten Söylemez, oğlu tezkereye geldiğinde hafızlık belgesini aldı. Tören sonrasında eşi ve oğlu ile birlikte açıklamalarda bulunan Meral Söylemez, huzuru Kur’ân okumada bulduğunu söyledi. Meral Söylemez, “Oğlum asker olduğunda her anne gibi ben de heyecanlıydım, oğlumu askere yolladıktan bir gün sonra Kur’ân kursuna başladım. Her anne gibi evlâdımın hain saldırılarda kaza belâ görmemesi için gece gündüz demeden okuyordum, bir de baktım ki kendimi hafız adayları arasında buldum, oğlum askerden tezkeresini alalı 15 gün geçti, şimdi hafızlık belgemi aldım” diye konuştu.
|
İsmail ŞANAL
/ TOSYA
27.11.2006
|
|
|
Mersin'de toprağa saygı yürüyüşü |
Erozyonla Mücadele Haftası (20-26 Kasım-2006) dolayısıyla Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma (TEMA) Vakfı, ilki 21 Kasımda İstanbul’da olmak üzere 23 Kasım’da da Mersin, Kütahya, Eskişehir, Tokat, Çorlu’da toprağa saygı yürüyüşü düzenledi.
Vakfın Mersin’deki yürüyüşüne Vali yardımcısı, TEMA Vakfı üyeleri, Ziraat Odası başta olmak üzere çeşitli oda başkanları, Sivil toplum üyeleri, Siyasi parti yöneticileri ve ilköğretim öğrencileri katıldı.
Ulu camii önünden başlayan yürüyüş Cumhuriyet alanında sona erdi.
Kortejdeki öğrenciler yürüyüş sırasında; “Toprak yoksa ekmek yok. Türkiye çöl olmasın” şeklinde sloğan atarken,”Erozyon toprak taşır, geriye çöller kalır. Her yıl 70 milyon kamyon toprak, erozyonla kaybediliyor. Toprağı hor gören, yarını zor görür.” pankartlarını taşıdılar. Toprağa saygı yürüyüşü 10. yıl marşı okunarak sona erdi.
Toprağa saygı yürüyüşünde 10. yıl marşının okunması vatandaşlar tarafından yadırgandı.
|
Hüseyin KÜÇÜKOĞLU
/ MERSİN
27.11.2006
|
|
|
Büyük mağazalara yeni düzenleme teklifi |
AKP Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan, daha önce TBMM Başkanlığına sunduğu Büyük Mağazacılık Kanun Teklifinin, bütçe görüşmelerinden sonra Meclis gündemine alınmasını istedi.
Arıkan, yaptığı açıklamada, 22 Şubat 2006 tarihinde TBMM Başkanlığını sunduğu kanun teklifini hazırlarken firmalar ve sivil toplum örgütlerinin görüşleri aldığını söyledi.
Türkiye’de organize perakendeciliğin son 15 yılda büyük bir gelişme gösterdiğini anlatan Arıkan, “Şu an 70 milyar dolarlık bir piyasaya hükmeden sektördür’’ dedi. Sektörün AB uyum sürecinde ivedi olarak ele alınması gerektiğini kaydeden Arıkan, şöyle konuştu:
‘’Türkiye’deki ticaret hacminin yüzde 14’ünü perakendecilik sektörü oluşturuyor. Böyle bir yapıya sahip olan perakendecilik, önemli bir istihdam da sağlıyor. Perakende sektörü 2005 yılında yüzde 14 büyüdü. Mevcut kapasite, gösterilen performansa ve yapılan ilâve yatırımlara bakarsak; sektörün önümüzdeki birkaç yılda ‘altın çağını’ yaşayacağını tahmin ediyorum. Şu an sektörde 2-3 milyon kişi istihdam ediliyor. Ekonomik ve sosyal yönü ile böylesine büyük bir yapıya sahip gücün riske edilmesi, başıboş bırakılması düşünülemez. Aksi takdirde kayıt dışılığın, haksız rekabetin, kuralsızlığın arttığı, kontrol edilemediği ve ne kadar büyüyeceği tahmin edilemeyen bir sektörün, küresel rekabette başarılı olması ve yerini koruması sıkıntılı olacaktır.’’
|
/ ANKARA
27.11.2006
|
|
|
|